Dün gece kafam bozuktu. Erken yattım ama uyuyamadım. Gece onbire doğru kalktım ve otomobile atlayıp biraz dolaşmaya çıktım.
Fulya Opet'ten benzin aldım. Başta niyetim Etiler'e doğru uzanmaktı. Sahile girmek istemedim. Geç de olsa trafik olabilirdi. Gayrettepe'den Zincirlikuyu'ya çıkıp Etiler'e geçtim. İçinde bulunduğum garip ruh hali beni sakin kıldığı için rahat bir gezinti tarzında kullanıyordum otomobili.
Nispetiye'de ilerlerken birden aklıma gece denizi görmek gibi bir istek geldi. İstanbul'da açık denize en yakın nerede ulaşırım bilmiyordum, bilmiyorum. Kilyos'ta "beach"ler olduğunu biliyordum. Kilyos'a gidersem denizi ve dalgaları görürüm diye umut ettim.
Nispetiye'nin sonundan Maslak'a doğru bir geçiş yapıp Maslak'tan da Kilyos'a yöneldim. Anayoldan çıkıp Kilyos sapağına girmemle birlikte aydınlatmalar da geride kaldı ve yıldızlı gecede orman içinde karanlık ama güzel virajlara sahip bir yolda buldum kendimi. Büyük bir rahatlama yaşadım. Malatya'da veletlik zamanlarımda sadece on dakikalık bir otomobil sürüşüyle ışıksız şehirlerarası yolda bulabilirdim kendimi. Ormanın sessizliği içinde tatlı tatlı kıvrılırken bunu düşündüm.
Kilyos'a daha önce hiç gitmediğim için yolun ne kadar süreceğini bilmiyordum. Bu bilinmezlik ara ara gerginleşmeme sebep olsa da, aslında ulaşmaya çalıştığım bir yer olmadığını, yolun tadını çıkarmam gerektiğini hatırlayıp sakinleştim. Bahçeköy'den sonra bir kaç kez yanlış yöne saptığımı sansam da sonunda Kilyos'a ulaştım.
Dar sokaklardan geçip sahile kadar indim otoyla. Sahilde içinden kısık radyo sesleri gelen bir iki restoran açıktı hala. Saat de onikiyi geçmişti bu arada. Demir parmaklıklarla çevrilmiş bir halk plajının önündeydim. Kumsala ve dalgalara bakınca büyük bir mutluluk ve küçük bir burukluk hissettim. Tam olarak istediğim yerdeydim. Gece, denizin kokusunu taşıyan tatlı bir rüzgarla kıpırtı içindeki dalgaları ve onun dokunduğu kumsalı bir film seti gibi karanlığıyla boyarken ben sahilin yanında büyülenmiş gibiydim.
Yılbaşı yaklaşırken alacağı hediyeden başka bir şeyi düşünemeyen ve heyecandan uyuyamayan çocuğun hediyeyi aldıktan sonra heyecanını bir gecede kaybetmesi gibi ben de bu mutluluğu tam olarak bir an yaşadım ve sonra istesem de uzatamayacağımı anladım. Otomobilime atlayıp geri dönüş yoluna çıktım. Gelirken bilmediğim bir yoldan, bilmediğim uzaklıktaki bir yere geliyor olmanın getirdiği bir rahatlıkla kullanmıştım aracı. Bu defa dönüş yolunu -gelirken- farkında olmadan her detayıyla ezberlemeye çalışan beynim her viraja nasıl aslında daha hızlı girebileceğimi hatırlatarak beni kışkırtmaya çalışıyordu. Bu arada saate de bakmış, geliş süremi hesaplamış ve dönüşümün yaklaşık ne kadar süreceğiyle ilgili tahminler yapmıştım bile.
Kendi kendimi kışkırtabiliyorsam, tersini de yapabilirim diyerek sakinleştim. Saati unutmaya çalıştım. Gelirken yaptığım gibi yolun tadını çıkartmak istedim.
Sonra gecenin o vakti, gelirken nispeten boş olan o yolda tek tük araçlar belirdi. Karanlıkta otomobil kullanmak ne kadar zevkliyse, dikiz aynasında parlayan iki far da o kadar rahatsız edicidir. Gece sürüşünün katlanılması gereken dikeni. Arkamdan gelen aracın hızını hesaplamaya çalışıp, eğer yavaşsa ben hızlanıyordum. Araç benim hızıma yakınsa da iyice yavaşlayıp yol vererek kendi huzurlu sürüşümü sabit kılmaya çalışıyordum. Bahçeköy'ü geçtikten sonra arkamda beliren araçsa hesaplarımı bozdu. Benden hızlıydı ama beni geçmeye niyeti yoktu.
Ben önümdeki kamyoneti, arkamdaki araç da beni takip ederek kısa bir süre tatlı tatlı ilerledik. Önümdeki kamyonet hiç de yavaş gitmiyordu. Sonra bir anda, delice bir kararla önümdeki aracı sollamaya ve gruptan kurtulmaya karar verdim. Bu ani kararı verdiğimde oldukça sert bir viraja girmek üzereydik ve hatalı sollamanın tanımı olacak bir şekilde aniden sol şeride geçmemle virajın içinden karşımda bir otomobilin belirmesi bir oldu. Gece sollamalarında karşıdan gelen araçların far ışıkları o araçları çok daha önceden farketmeye imkan tanıdığı için cesurca davranmıştım ama viraj fazla keskin olduğu için bu aracın far ışıkları benim görüş hizama gelene kadar ben gazı köklemiştim bile.
Frene kelimenin tam anlamıyla asıldım. Tekerlekler kilitlendi, ABS devreye girdi. Araç neyse ki izini kaybetmeden yavaşladı. Sağa geçtim. Karşıdan gelen araç, önümdeki kamyonet ve arkamdaki otodakilerin gerçekten bir kaza olmadan önceki adrenalin salgılama halinde olduklarını tahmin edebiliyordum. Ben de öyleydim. Bu sefer bu aptallığımdan utandığım için gazı kökleyip -görüşün açık olduğu yerde- Kamyoneti solladım ve gergin bir şekilde eve kadar geldim.
Gece sürüşümün ve denize yaptığım yolculuğun bana verdiği mutluluğu ve huzru hiç yaşamamışçasına kaybetmeyi ve evden çıkarkendi ruh halime dönmeyi başarmıştım.
bi kere tadını alınca fena alışkanlık yapabilir aman dikkat.. :)
YanıtlaSilbir murphy kanunu gibi..
YanıtlaSilsakin sürüş sırasında şu sollamaya karar verdiğin ve karşıdan aracın gelmesi sahnesi nedense hep aynı..
o sıradaki sakinliği bozma isteği yanlış bir fikir demek ki..:)
geçmiş olsun..