2 haftadır tekrar açıkhavada koşmaya başladım. Bu nedenle de bloga yeniden koşu günlüğümü yazma kararı aldım. Bu iki haftayı özetlemeden önce, yeniden koşmaya başlayıncaya kadar geçen zamandan, son 3 yılda yaptıklarımdan söz etmek istiyorum.
2010 Avrasya Maratonu'nda 15km koşarken, mevcut sakatlığımın acı verici bir şekilde ortaya çıkışı sonrasında çok uzun süre koşamadım. Evimin civarında üye olduğum bir spor salonu var. Orada antreman yaparken koşu bandına çıktım sürekli. Ancak ne kadar hafif koşarsam koşayım, yaklaşık 15 dakika içinde sol dizim kilitleniveriyor ve koşmama izin vermiyordu. Bu süreç yaklaşık 3 yıl sürdü.
Bu durumu kabullendim ve kardio antremanlarımı hızlı tempo ve yüksek eğimli yürüyüşlerle ve Technogym'in Vario adlı cihazıyla çalışarak devam ettirdim. Vario ile çalışacak olursanız antreman sırasında iki ayak tabanınızı alttaki pedallardan asla tam olarak kaldırmadan, topuklarınız pedallara yapışık olarak çalışmaya alıştırın kendinizi. Başta zor gelse de müthiş bir egzersiz çıkıyor ortaya.
Geçtiğimiz yaz ilk defa dışarıda yürüyüşlere başladım. Evimize 1,5km mesafede bir gölet var ve hafta sonları popüler bir piknik alanı olduğu için epey bir kısmı düzenlenmiş bir alan. Buraya yaptığım sakin ama uzun yürüyüşler sonunda gölün kıyısını takip ederek orman içinde koşabileceğimi düşündüm. Koşu bandında yeniden ufak koşu denemelerine başlamıştım ve sakatlık acısının gelmesi 20dk gibi sürelere çıkmıştı. Ormana doğru ilk koşumda da oldukça dikkatli davrandım. Önce 10 dakika kadar hızlı tempo yürüyüş, sonra koşuya başlama gibi düzgün ısınma kurallarını yerine getirdim. Sonuç yine hayal kırıklığı oldu. Henüz asfaltta alıştırma yapmadan bozuk orman yolunun yıpratıcı zemini dizimi hemen isyan ettirdi. Artık tecrübeli olduğum için kötüleşmeden hemen yürümeye geçtim ve yavaş yavaş eve döndüm.
Açıkçası bu denemeden sonra bir daha asla koşamayacağımı kabul etmiştim.
Geçen zamanda sporu hiç bırakmadım. Bu baharda bantta yürüyüşleri 40 dakika gibi sürelere çıkardım. Derken Temmuz başında sürpriz bir haber geldi, spor salonumuz tadilata girdi. Ne zaman açılacağı belli olmadığı için beni bir telaş aldı. Sporu bıraktığımda hem moral olarak çöküyorum, hem de sırt ağrısı, bel ağrısı gibi kronik bazı dertler hortlayıveriyor.
Bir karar vermem gerekiyordu ve çok düşünmeden koşmak istediğimi anladım, bir akşamüstü çıktım ve koştum. Sonuç: 4km ile başladım, bugün 6. antremanda 7,25km koştum. Dizler harika.
Antremanlarla ilgili detayı sonra yazayım diyorum. Bu yazıda asıl söylemek istediğim şey şu. Sabır ve sakinlikle çalışınca sakatlıkların üstesinden gelinebiliyormuş. Hırs ve çabuk iyileşme arzusu spor sakatlanmalarının en tehlikeli yaklaşımları.
Şu anda haftada 3 kez otur-kalk (squat) antremanı yapıyorum dizlerimin çevresindeki tüm kas gruplarını geliştirmek için. Bunun da koşularımda büyük faydası olduğunu düşünüyorum.
2009 ve 2010'da katıldığım Avrasya Maratonu'na bu yıl tekrar katılsam mı acaba?
Blogda koşuyla ilgili yazdığım diğer yazıları burada bulabilirsiniz. Yazıdaki görseller Göktürk Göleti'nin etrafındaki yürüyüşlerimde çektiğim fotoğraflardan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder