Bigumigu'dan etraflıca duyurduğumuz hareketimizin bir özetini ve yayılma hikayesini buradan da duyurmak ve yayılım hikayesinin bir özetini yazmak istedim.
31 Temmuz 2008
Aylardır yasaklı olan YouTube videolarını kullanamadığımız için yoğun olarak kullandığımız DailyMotion sitesi erişime kapatıldı. Fırat'ın özellikle animasyon videolarını yayınladığı blogu Animatik Sentetik'in tüm içeriği Fırat'ın kendi elleriyle DailyMotion'a yüklediği videolardan oluşuyordu. Fırat bu duruma tepkisiz kalınmaması için Bigumigu'da bu haberi yayınladı. Daha sonra aynı metni kendi blogu Elma+Alt+Shift'e de yerleştirdi ve bir çok kişi bu metne bloglarında bağlantı verdiler.
Bigumigu'daki haberin altında hem ateşli tartışmalar, hem de bir sürü eylem önerisi yapıldı. Bu arada sorunun genel olarak tespiti de, sansüre izin veren yasanın değişmesi için konunun öneminin daha geniş kitlelere anlatılması olarak yapıldı.
14 Ağustos 2008 Perşembe
Elma+Alt+Shift'e giren ziyaretçiler "Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir" ibaresiyle karşılaşıp şoka girdiler. FriendFeed üzerinden yapılan konuşmalarda sitenin mahkemece değil, bizzat sahibi Fırat tarafından kapatıldığı anlaşılınca eylemdeki potansiyeli gören başka kişiler de sitelerini kapatmaya başladılar. Selim, Anafikir.com/sansur adresine bir kod yerleştirerek teknik bilgisi yeterli olmayanların da kodu kopyalayıp yapıştırarak kendi sitelerini kapatmalarını sağlayacak bir adres hazırladı. Konuyu kısaca özetleyen bir haberi Bigumigu'da yayınladık ve hem kampanyanın gelişimini izleyip duyurduk, hem de daha geniş kitlelerin desteğini talep ettik. Kodu Uğur hazırlamıştı. Bu kod sayesinde ziyaretçi engelleme metnine tıkladığında kampanya sitesine giderek bilgi alabiliyor, daha sonra da kampanya sitesinden asıl siteye yönlenebiliyordu. Siteleri tamamen kapatma yerine bu mesajlı geçiş yöntemini benimsediğimiz içinb bazı arkadaşlardan eleştiriler alsak da, yapılmakta olan eylemin amacının net olarak anlatılması için bu yöntemin daha uygun olduğu daha sonra anlaşıldı.
Haber bir eylem olarak yayılmaya başlar başlamaz katılımları da duymaya başladık. Bigumigu'da ve FriendFeed'de kampanyaya katılan siteler bir bir kendilerini duyurmaya başladılar. Selim anafikir.com/sansur adresinde katılımcı sitelerin bir listesini de sürekli güncelleyerek duyurdu.
Kampanyaya "Geleceğin İnternetinin Önizlemesini Yapıyoruz" adı verildi ve bu deneye herkesin katılması için aynı gün Facebook grubu da kuruldu. Bu arada Ekşi Sözlük'te de kampanyayla ilgili bir başlık açılmış ve konu tartışılmaya başlanmıştı.
Birinci gün kampanya büyük bir hızla yayılırken bloglardan sonra ticari sitelerden ilk büyük destek sinema.com'dan geldi. Sinema.com sitesi kodumuzu kullanarak kampanyaya tam destek verdi ve kendini geçici olarak kapattı. Özge Özberk'in resmi hayran sitesi de kampanyaya destek için kapandı.
O gün haberi yayınlayan ilk ulusal medya kuruluşu MKY Medya'nın sitelerinden Yahoyt oldu. Bu arada bağlantısı olan kişiler ulusal gazete ve televozyonlara da haberi ulaştırmaya çalışıyordu.
15 Ağustos 2008 Cuma
Cuma günü kampanya Radikal, İhlas Haber Ajansı, Hürriyet, CNN Türk, Marketing Türkiye ve MediaCat'in internet sitelerinde haber oldu. Henüz ana mecralar olan televizyon ve gazetelere çıkamamıştık ama internette kampanya büyük bir hızla yayılıyordu.
Bu site kapatma eylemi için 20 Ağustos 2008 Çarşamba gecesini sontarih olarak duyurduk. Bu geceden itibaren kampanyada yeni faza geçilmesi için çalışmalara başladık.
Cuma günü Webiki.tv bir tanıtım videosu hazırladı, bu arada blogunu, sitesini nasıl kampanyaya dahil edeceğini bilmeyenler için tanıtım videoları, şablonlar sitelere koyuldu.
16 Ağustos 2008 Cumartesi
Medyakronik konuyu haber yaptı. Aynı gün uluslarası sosyal reklam kampanyalarını duyuran Osocio.org sitesi kampanyayı haber yaparak uluslararası alanda da kampanyanın ses getirmesine ön ayak oldu. Fav.or.it gibi kaynaklar Osocio'nun haberini yaydılar.
17 Ağustos 2008 Pazar
NTVMSNBC.com kampanya önderleriyle konuşarak internetteki ilk özgün haberi hazırlayıp yayınladı. Aynı gün dünyanın en çok takip edilen internet iş blogu TechCrunch da bir haber yaparak kampanyadan bir anda tüm internet girişimcilerinin haberdar olmasına yardımcı oldu. Konu Digg sitesinde de haber oldu, metblogs'da da. Bu yayınlarda kampanya destekçisi arkadaşlarımızın bireysel çabaları büyük önem taşıyordu.
18 Ağustos 2008 Pazartesi
Bigumigu'da eylemin bitmesine üç gün kala yeni aşamada neler yapılabileceği konuşulmaya ve fikirler uçuşmaya başladı. Bu arada Deniz ve Fırat kampanya için bir internet sitesinin yapımına başladılar. Katılımcı site sayısı 200'lerdeyken Zargan.com gibi büyük bir kaynak sitesinin kampanyaya katılımı herkese büyük bir sevinç verdi. Aynı gün başka bir bomba da Çarşı'dan geldi. Beşiktaş'ın dünyaca ünlü muhalif taraftar grubu Çarşı da sitesini kapatarak eyleme destek verdiğini açıkladı. Sansürün varlığını ve tehlikesini geniş kitlelere yayma amacındaki kampanyamız için bu büyük taraftar grubunun desteği çok anlamlıydı.
19 Ağustos 2008 Salı
Milliyet gazetesinin Cafe ekinde Menderes Özel konuyu köşesinde yazdı. Bu, basılı mecradaki ilk bahsimiz oldu. Salı günü Böbiler.org sitesi de site üstüne bir kapatma düğmesi yerleştirerek sitenin istenilen zaman sansürlenebileceği bir ironik mekanizmayla kampanyayı yaydı ve bize de daha sonraki fazlar için çok güzel bir fikir verdi. O güne kadar kampanyayı duyurma vazifesiyle kapanmamış olan Bigumigu.com olarak biz de siteyi kapalı sitelerin arasına alarak kampanyanın sona ermesine bir gün kala heyecanı yükseltmeye çalıştık. Müzik grubu Gevende de kendi sitesini kapattı.
20 Ağustos 2008 Çarşamba
Kampanyanın son gününe gelmiştik. Bigumigu.com'un bloglara yerleştirilebilen ve rasgele bigu haberleri gösteren haber kutusunu kampanya haberine yönlendirdik. 300 olacak mıyız derken 400'e yaklaştık. Alkışlarla Yaşıyorum sitesi kapandı. 441 siteye ulaştığımızda kampanyanın süresini uzatmamızı isteyen katılımcılar oldu. Kampanyaya ilk günden bu tarihi duyarak katılan kişilere saygısızlık olacağından süreyi uzatmadık ve Çarşamba gecesi kapalı sitelerdeki "Bu site kendi kararıyla erişime engellenmiştir" yazılarındaki bağlantıları sansuresansur.org sitesine yönlendirerek kampanya sitesini açtık.
21 Ağustos 2008 Perşembe
Sabah gazetesi konuyu haber yaptı. Sabah'ın genel yayın yönetmeni Ergun Babahan da konuyu köşe yazısında irdeleyerek internet sansürünün tehlikesine karşı uyarıda bulundu. Kampanya tahmin ettiğimizden daha büyük bir ses getirmeye -sonunda- başlamıştı. Bu arada Sansüre Sansür sitesinden kampanyanın yeni aşamaları için sitelere yerleştirilebilecek banner'lar, kampanya manifestosu ve basında haber olan yerler yayınlandı. Buradan bir de poster tasarlama hareketi başlatıldı. Katılımcı afişlerin sergilenmesi için olanaklar araştırılmaya başlandı.
22 Ağustos 2008 Cuma
Milliyet gazetesi internet sansürünü manşetten haber yaptı! Bu, kampanyanın zirve noktası olarak kayıtlara geçti. Günün diğer bombası da gece geldi; Financial Times viral hareketimizi haber yaptı.
23 Ağustos 2008 Cumartesi
Radikal Cumartesi ekinde kampanyanın önderleri ve katılımcılarıyla yapılan bir röportaj yayınlandı. NTV, Selim'le yaptığı bir röportajı haber bültenlerinde yayınlayarak kampanyayı duyurdu. Financial Times Weekend ekinde internette te yayınlanan haber yayınlandı.
26 Ağustos 2008 Salı
İngiliz The Guardian haberi kampanyanın YouTube'un Türkiye'de açılmasını sağladığını da belirterek yayınladı. İtalyan La Stampa konuyu gündeme taşıdı.
23 Ağustos 2008 Cumartesi
20 Ağustos 2008 Çarşamba
bir takım özgürlükleri savunacağıdım
Memo Tembelçizer'in sansür hakkında yazdığı efsane yazısı.
"Eğer on yaş daha yaşlı bir kişi olsaydım bambaşka biri olabilirdim. On yıl daha önce doğsaydım 80 darbesi çocukluğuma, Özal dönemi de ergenliğime denk gelmezdi. Özal döneminde çıkan muzır yasası -yani küçükleri muzır neşriyattan koruma kanunu- tam da benim çocukluktan çıkıp ergenliğe girdiğim yıllara tesadüf etmezdi. Porno namına her hangi bir neşriyatın zaten ulaşamadığı ücra memleketlerde ikamet etmekte olan ben, gözümün bacak-g.t-meme’den başka şey görmez ve görmek istemez hale geldiği yaşlarda, gazetelerdeki üç kuruşluk bikinili hatun fotoğraflarından bile mahrum kalmazdım. Eğer on yıl daha yaşlı olsaydım, darbeyi ve sonrasını üniversitedeyken yahut yeni yeni çalışmaya başladığım sıralarda yaşamış olurdum ve belki özgürlük mücadelesini bir örgütlenme mücadelesi olarak görür, yaşar, hisseder ve benimserdim. Tüm benliğim g.tteyken, g.tün yasaklanmasıyla kendi benliğimden şüphe etmek zorunda kalmaz, benliğimi kurtarmak adına tüm ilgimi basındaki g.t yasağını kınayan haberlerin takibine vermezdim. Eğer TRT yayınladığı her filmdeki en ufak öpüşme sahnelerini bile kesiyor olmasaydı, Betty Blue sinemada ancak yargıtay kararıyla oynayabiliyor olmasaydı ve filmlerin kesilmeleri ve yasaklanmaları gazetelerde haber haline gelmeseydi, “memleket meselesi” deyince benim aklıma belki g.t yasağı değil de grevler, çatışmalar, savaşlar geliyor olurdu. Böyle olsun isterdim de, o zaman belki kendi derdimle böyle tek başıma ve yapayalnız kalakalmazdım."
Devamını Memo'nun blogunda okuyabilirsiniz.
"Eğer on yaş daha yaşlı bir kişi olsaydım bambaşka biri olabilirdim. On yıl daha önce doğsaydım 80 darbesi çocukluğuma, Özal dönemi de ergenliğime denk gelmezdi. Özal döneminde çıkan muzır yasası -yani küçükleri muzır neşriyattan koruma kanunu- tam da benim çocukluktan çıkıp ergenliğe girdiğim yıllara tesadüf etmezdi. Porno namına her hangi bir neşriyatın zaten ulaşamadığı ücra memleketlerde ikamet etmekte olan ben, gözümün bacak-g.t-meme’den başka şey görmez ve görmek istemez hale geldiği yaşlarda, gazetelerdeki üç kuruşluk bikinili hatun fotoğraflarından bile mahrum kalmazdım. Eğer on yıl daha yaşlı olsaydım, darbeyi ve sonrasını üniversitedeyken yahut yeni yeni çalışmaya başladığım sıralarda yaşamış olurdum ve belki özgürlük mücadelesini bir örgütlenme mücadelesi olarak görür, yaşar, hisseder ve benimserdim. Tüm benliğim g.tteyken, g.tün yasaklanmasıyla kendi benliğimden şüphe etmek zorunda kalmaz, benliğimi kurtarmak adına tüm ilgimi basındaki g.t yasağını kınayan haberlerin takibine vermezdim. Eğer TRT yayınladığı her filmdeki en ufak öpüşme sahnelerini bile kesiyor olmasaydı, Betty Blue sinemada ancak yargıtay kararıyla oynayabiliyor olmasaydı ve filmlerin kesilmeleri ve yasaklanmaları gazetelerde haber haline gelmeseydi, “memleket meselesi” deyince benim aklıma belki g.t yasağı değil de grevler, çatışmalar, savaşlar geliyor olurdu. Böyle olsun isterdim de, o zaman belki kendi derdimle böyle tek başıma ve yapayalnız kalakalmazdım."
Devamını Memo'nun blogunda okuyabilirsiniz.
14 Ağustos 2008 Perşembe
1 Ağustos 2008 Cuma
Kilyos'a Gece Yolculuğu
Dün gece kafam bozuktu. Erken yattım ama uyuyamadım. Gece onbire doğru kalktım ve otomobile atlayıp biraz dolaşmaya çıktım.
Fulya Opet'ten benzin aldım. Başta niyetim Etiler'e doğru uzanmaktı. Sahile girmek istemedim. Geç de olsa trafik olabilirdi. Gayrettepe'den Zincirlikuyu'ya çıkıp Etiler'e geçtim. İçinde bulunduğum garip ruh hali beni sakin kıldığı için rahat bir gezinti tarzında kullanıyordum otomobili.
Nispetiye'de ilerlerken birden aklıma gece denizi görmek gibi bir istek geldi. İstanbul'da açık denize en yakın nerede ulaşırım bilmiyordum, bilmiyorum. Kilyos'ta "beach"ler olduğunu biliyordum. Kilyos'a gidersem denizi ve dalgaları görürüm diye umut ettim.
Nispetiye'nin sonundan Maslak'a doğru bir geçiş yapıp Maslak'tan da Kilyos'a yöneldim. Anayoldan çıkıp Kilyos sapağına girmemle birlikte aydınlatmalar da geride kaldı ve yıldızlı gecede orman içinde karanlık ama güzel virajlara sahip bir yolda buldum kendimi. Büyük bir rahatlama yaşadım. Malatya'da veletlik zamanlarımda sadece on dakikalık bir otomobil sürüşüyle ışıksız şehirlerarası yolda bulabilirdim kendimi. Ormanın sessizliği içinde tatlı tatlı kıvrılırken bunu düşündüm.
Kilyos'a daha önce hiç gitmediğim için yolun ne kadar süreceğini bilmiyordum. Bu bilinmezlik ara ara gerginleşmeme sebep olsa da, aslında ulaşmaya çalıştığım bir yer olmadığını, yolun tadını çıkarmam gerektiğini hatırlayıp sakinleştim. Bahçeköy'den sonra bir kaç kez yanlış yöne saptığımı sansam da sonunda Kilyos'a ulaştım.
Dar sokaklardan geçip sahile kadar indim otoyla. Sahilde içinden kısık radyo sesleri gelen bir iki restoran açıktı hala. Saat de onikiyi geçmişti bu arada. Demir parmaklıklarla çevrilmiş bir halk plajının önündeydim. Kumsala ve dalgalara bakınca büyük bir mutluluk ve küçük bir burukluk hissettim. Tam olarak istediğim yerdeydim. Gece, denizin kokusunu taşıyan tatlı bir rüzgarla kıpırtı içindeki dalgaları ve onun dokunduğu kumsalı bir film seti gibi karanlığıyla boyarken ben sahilin yanında büyülenmiş gibiydim.
Yılbaşı yaklaşırken alacağı hediyeden başka bir şeyi düşünemeyen ve heyecandan uyuyamayan çocuğun hediyeyi aldıktan sonra heyecanını bir gecede kaybetmesi gibi ben de bu mutluluğu tam olarak bir an yaşadım ve sonra istesem de uzatamayacağımı anladım. Otomobilime atlayıp geri dönüş yoluna çıktım. Gelirken bilmediğim bir yoldan, bilmediğim uzaklıktaki bir yere geliyor olmanın getirdiği bir rahatlıkla kullanmıştım aracı. Bu defa dönüş yolunu -gelirken- farkında olmadan her detayıyla ezberlemeye çalışan beynim her viraja nasıl aslında daha hızlı girebileceğimi hatırlatarak beni kışkırtmaya çalışıyordu. Bu arada saate de bakmış, geliş süremi hesaplamış ve dönüşümün yaklaşık ne kadar süreceğiyle ilgili tahminler yapmıştım bile.
Kendi kendimi kışkırtabiliyorsam, tersini de yapabilirim diyerek sakinleştim. Saati unutmaya çalıştım. Gelirken yaptığım gibi yolun tadını çıkartmak istedim.
Sonra gecenin o vakti, gelirken nispeten boş olan o yolda tek tük araçlar belirdi. Karanlıkta otomobil kullanmak ne kadar zevkliyse, dikiz aynasında parlayan iki far da o kadar rahatsız edicidir. Gece sürüşünün katlanılması gereken dikeni. Arkamdan gelen aracın hızını hesaplamaya çalışıp, eğer yavaşsa ben hızlanıyordum. Araç benim hızıma yakınsa da iyice yavaşlayıp yol vererek kendi huzurlu sürüşümü sabit kılmaya çalışıyordum. Bahçeköy'ü geçtikten sonra arkamda beliren araçsa hesaplarımı bozdu. Benden hızlıydı ama beni geçmeye niyeti yoktu.
Ben önümdeki kamyoneti, arkamdaki araç da beni takip ederek kısa bir süre tatlı tatlı ilerledik. Önümdeki kamyonet hiç de yavaş gitmiyordu. Sonra bir anda, delice bir kararla önümdeki aracı sollamaya ve gruptan kurtulmaya karar verdim. Bu ani kararı verdiğimde oldukça sert bir viraja girmek üzereydik ve hatalı sollamanın tanımı olacak bir şekilde aniden sol şeride geçmemle virajın içinden karşımda bir otomobilin belirmesi bir oldu. Gece sollamalarında karşıdan gelen araçların far ışıkları o araçları çok daha önceden farketmeye imkan tanıdığı için cesurca davranmıştım ama viraj fazla keskin olduğu için bu aracın far ışıkları benim görüş hizama gelene kadar ben gazı köklemiştim bile.
Frene kelimenin tam anlamıyla asıldım. Tekerlekler kilitlendi, ABS devreye girdi. Araç neyse ki izini kaybetmeden yavaşladı. Sağa geçtim. Karşıdan gelen araç, önümdeki kamyonet ve arkamdaki otodakilerin gerçekten bir kaza olmadan önceki adrenalin salgılama halinde olduklarını tahmin edebiliyordum. Ben de öyleydim. Bu sefer bu aptallığımdan utandığım için gazı kökleyip -görüşün açık olduğu yerde- Kamyoneti solladım ve gergin bir şekilde eve kadar geldim.
Gece sürüşümün ve denize yaptığım yolculuğun bana verdiği mutluluğu ve huzru hiç yaşamamışçasına kaybetmeyi ve evden çıkarkendi ruh halime dönmeyi başarmıştım.
Fulya Opet'ten benzin aldım. Başta niyetim Etiler'e doğru uzanmaktı. Sahile girmek istemedim. Geç de olsa trafik olabilirdi. Gayrettepe'den Zincirlikuyu'ya çıkıp Etiler'e geçtim. İçinde bulunduğum garip ruh hali beni sakin kıldığı için rahat bir gezinti tarzında kullanıyordum otomobili.
Nispetiye'de ilerlerken birden aklıma gece denizi görmek gibi bir istek geldi. İstanbul'da açık denize en yakın nerede ulaşırım bilmiyordum, bilmiyorum. Kilyos'ta "beach"ler olduğunu biliyordum. Kilyos'a gidersem denizi ve dalgaları görürüm diye umut ettim.
Nispetiye'nin sonundan Maslak'a doğru bir geçiş yapıp Maslak'tan da Kilyos'a yöneldim. Anayoldan çıkıp Kilyos sapağına girmemle birlikte aydınlatmalar da geride kaldı ve yıldızlı gecede orman içinde karanlık ama güzel virajlara sahip bir yolda buldum kendimi. Büyük bir rahatlama yaşadım. Malatya'da veletlik zamanlarımda sadece on dakikalık bir otomobil sürüşüyle ışıksız şehirlerarası yolda bulabilirdim kendimi. Ormanın sessizliği içinde tatlı tatlı kıvrılırken bunu düşündüm.
Kilyos'a daha önce hiç gitmediğim için yolun ne kadar süreceğini bilmiyordum. Bu bilinmezlik ara ara gerginleşmeme sebep olsa da, aslında ulaşmaya çalıştığım bir yer olmadığını, yolun tadını çıkarmam gerektiğini hatırlayıp sakinleştim. Bahçeköy'den sonra bir kaç kez yanlış yöne saptığımı sansam da sonunda Kilyos'a ulaştım.
Dar sokaklardan geçip sahile kadar indim otoyla. Sahilde içinden kısık radyo sesleri gelen bir iki restoran açıktı hala. Saat de onikiyi geçmişti bu arada. Demir parmaklıklarla çevrilmiş bir halk plajının önündeydim. Kumsala ve dalgalara bakınca büyük bir mutluluk ve küçük bir burukluk hissettim. Tam olarak istediğim yerdeydim. Gece, denizin kokusunu taşıyan tatlı bir rüzgarla kıpırtı içindeki dalgaları ve onun dokunduğu kumsalı bir film seti gibi karanlığıyla boyarken ben sahilin yanında büyülenmiş gibiydim.
Yılbaşı yaklaşırken alacağı hediyeden başka bir şeyi düşünemeyen ve heyecandan uyuyamayan çocuğun hediyeyi aldıktan sonra heyecanını bir gecede kaybetmesi gibi ben de bu mutluluğu tam olarak bir an yaşadım ve sonra istesem de uzatamayacağımı anladım. Otomobilime atlayıp geri dönüş yoluna çıktım. Gelirken bilmediğim bir yoldan, bilmediğim uzaklıktaki bir yere geliyor olmanın getirdiği bir rahatlıkla kullanmıştım aracı. Bu defa dönüş yolunu -gelirken- farkında olmadan her detayıyla ezberlemeye çalışan beynim her viraja nasıl aslında daha hızlı girebileceğimi hatırlatarak beni kışkırtmaya çalışıyordu. Bu arada saate de bakmış, geliş süremi hesaplamış ve dönüşümün yaklaşık ne kadar süreceğiyle ilgili tahminler yapmıştım bile.
Kendi kendimi kışkırtabiliyorsam, tersini de yapabilirim diyerek sakinleştim. Saati unutmaya çalıştım. Gelirken yaptığım gibi yolun tadını çıkartmak istedim.
Sonra gecenin o vakti, gelirken nispeten boş olan o yolda tek tük araçlar belirdi. Karanlıkta otomobil kullanmak ne kadar zevkliyse, dikiz aynasında parlayan iki far da o kadar rahatsız edicidir. Gece sürüşünün katlanılması gereken dikeni. Arkamdan gelen aracın hızını hesaplamaya çalışıp, eğer yavaşsa ben hızlanıyordum. Araç benim hızıma yakınsa da iyice yavaşlayıp yol vererek kendi huzurlu sürüşümü sabit kılmaya çalışıyordum. Bahçeköy'ü geçtikten sonra arkamda beliren araçsa hesaplarımı bozdu. Benden hızlıydı ama beni geçmeye niyeti yoktu.
Ben önümdeki kamyoneti, arkamdaki araç da beni takip ederek kısa bir süre tatlı tatlı ilerledik. Önümdeki kamyonet hiç de yavaş gitmiyordu. Sonra bir anda, delice bir kararla önümdeki aracı sollamaya ve gruptan kurtulmaya karar verdim. Bu ani kararı verdiğimde oldukça sert bir viraja girmek üzereydik ve hatalı sollamanın tanımı olacak bir şekilde aniden sol şeride geçmemle virajın içinden karşımda bir otomobilin belirmesi bir oldu. Gece sollamalarında karşıdan gelen araçların far ışıkları o araçları çok daha önceden farketmeye imkan tanıdığı için cesurca davranmıştım ama viraj fazla keskin olduğu için bu aracın far ışıkları benim görüş hizama gelene kadar ben gazı köklemiştim bile.
Frene kelimenin tam anlamıyla asıldım. Tekerlekler kilitlendi, ABS devreye girdi. Araç neyse ki izini kaybetmeden yavaşladı. Sağa geçtim. Karşıdan gelen araç, önümdeki kamyonet ve arkamdaki otodakilerin gerçekten bir kaza olmadan önceki adrenalin salgılama halinde olduklarını tahmin edebiliyordum. Ben de öyleydim. Bu sefer bu aptallığımdan utandığım için gazı kökleyip -görüşün açık olduğu yerde- Kamyoneti solladım ve gergin bir şekilde eve kadar geldim.
Gece sürüşümün ve denize yaptığım yolculuğun bana verdiği mutluluğu ve huzru hiç yaşamamışçasına kaybetmeyi ve evden çıkarkendi ruh halime dönmeyi başarmıştım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)