4 Aralık 2008 Perşembe

Kaizen

Alemşah'ın bana hediyesi. Bayram tebriği olarak bunu göndermeyi düşünüyorum yakınlarıma. Mutlaka büyük de bakın.

21 Kasım 2008 Cuma

Bravoo Rehber'deki Gorenje Reklamı

Bravoo diye bir rehber hizmeti var. Hem internet sitesini açtılar, hem de İstanbul'da bir çok haneye (1 milyondan fazla olduğu söyleniyor) basılı rehberlerini bıraktılar. Yellow Pages gibi bir şey galiba. Marka ve hizmet hakkında pek çok şey hakkında konuşulabilir.

Benim konuşmak istediğim başka bir konu var. Dün akşam bizim eve bırakılan basılı rehberin arka kapağında Gorenje adlı premium beyaz eşya markasının basın ilanını gördük. Goranje, tasarımlarını Pininfarina'ya yaptıran, Swarovski taşlarla süslü buzdolapları satan bir marka. Yani hedef kitlesi asla ve asla milyonlarca hane olamaz. Bu yüzden, "acaba" dedik Aygül'le; "bu rehberlerin baskılarındaki bazı reklamlar semtlere göre alınmış ve baskılar da semt spesifik olarak yapılmış olabilir mi? Yoksa markanın bende bıraktığı premium algıda mı bir hata var?

Bunu anlamanın basit bir yolunu buldum. Size gelen Bravoo kopyasının arkasını çevirin ve bakın. Sizinkinde ne reklamı var? Yorumlarınızı burada ya da Friendfeed'de paylaşabilirsiniz.

19 Kasım 2008 Çarşamba

Yeni İş

Kasım başından itibaren Alfa Romeo pazarlama iletişimi uzmanı olarak Tofaş'ta çalışmaya başladım. Bir markanın tüm iletişiminden sorumlu olmak çok heveslendiriyor beni. Tahmin ettiğimden daha yoğun bir konsantrasyon gerektiriyor ama. Hakkında çok yazıp çizdiğim, aşık olduğum bir marka için çalışıyor olmaksa gerçekten çok heyecan verici. Asıl güzeli tüm bunları çok güzel bir ekiple birlikte yapabiliyor olmak. Kısacası artık Zincirlikuyu taraflarındayım.

14 Kasım 2008 Cuma

Üşendim

Mamma Mia! cok süper bir filmdi falan diyerek şöyle videolu, fotoğraflı, Wikipedia bağlantılı bir yazı yazasım geldi ama üşendim. Google edin, kendiniz bulun. Filmi izleyin ama lütfen. Müzikal sevebileceğinizi görüp şaşırırsanız buraya yorum yazın sonra.

ABBA!

29 Ekim 2008 Çarşamba

Hocam, sen virüs nasıl yayılır bilir misin?

4 Perdelik Trajikomedi
Perde 1
"Tüm Kapatmalar Hukuka Aykırı isimli" yazı Leeds Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Yaman Akdeniz ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, İnsan Hakları Merkezi üyesi Kerem Altıparmak tarafından yazılmış ve 20 Ekim'de bianet'te yayınlanmıştı. Oktar'ın bugüne kadar aynı gerekçelerle Silivri ve Gebze mahkemelerine yaptığı başvuruların sonucunda 61 sitenin erişime kapatıldığını hatırlatan Akdeniz ve Altıparmak, bu durumun mahkemelerin yorum yöntemlerini kullanmasıyla ilgili bir sorundan kaynaklandığını belirtiyordu. Buna göre, 5651 sayılı "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun"u es geçen mahkemeler, hakaretle ilgili diğer düzenlemeleri uyguluyor. Oysa, konuya ilişkin özel bir düzenleme getiren 5651 sayılı kanunun uygulanması gerekir. Bu kanunda da sitelerin erişime kapatılması gibi bir düzenleme bulunmuyor. Akdeniz ve Altıparmak, hali hazırda kapatılacak siteye kapatmadan önce savunma hakkı verilmediğine, birçok durumda kapatmaya gerekçe gösterilmediğine de dikkat çekiyordu.
Yazının tamamı için

Perde 2
A.O ve avukatları Bianet'e, aba altından soba gösteren bir tehdit mektubu yollarlar, ki bu mektubun tarzı yaklaşık şöyledir: "Sitedeki, müvekkillerim ile ilgili söz konusu hukuka aykırı
yayınların 24 saat içinde yayından çıkarılmasını talep ediyor, aksi halde bu yayınların kaldırılması amacıyla mahkemeye başvurmak zorunda kalacağımızı ihtaren bildiriyoruz. Benzeri durumda, Türk Mahkemeleri başta wordpress.com, richarddawkins.net, egitimsen.org.tr ve
groups.google, gazetevatan.com sitesi olmak üzere çok sayıda internet sitesine Türkiye'den erişimi yasaklamışlardır. Bu nedenle milyonlarca kişi halen bu sitelere Türkiye'den ulaşılamamaktadır."
Yazının tamamı için

Perde 3
Bianet bu tehdite aldırmaz, avukatlara sorar, ilgili yazıda hakaret
içeren hiçbir şey olmadığını vurgular, bir de utanmadan "kapamıyoruz"
diye bir yazı koyar ana sayfasına.
Yazının tamamı için

Perde 4
Ama işte internet öyle bir şeydir ki, okunmasını istemediğiniz yazılar
bile, bir bakarsınız bloglarla, gazete yorumlarıyla, facebook'la,
email gruplarıyla, ekşi'de, sosyomat'ta, wiki'de, bigu'da,
friendfeed'de, twitter'da ve daha binlerce sosyal platformda birden
yayılıverir. Bu bilgi çağında bilgiye erişimi engellemek zor be hocam,
ne yaparsın.

Ha bir de, tdk.gov.tr katkılarıyla bilginize sunarız:
Eleştiri - is. 1. Bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış
yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi, tenkit.
Hakaret - is. (haka:ret) 1. Onur kırma, onura dokunma. 2. Küçültücü
söz veya davranış.

Sansüre Sansür Hareketi
http://www.sansuresansur.org

28 Ekim 2008 Salı

Bedava Digiturk İzle, Bedava Film İndir

Sayın DigiTurk PR Departmanı Yetkilisi,

Ticari kaygınız nedeniyle istemeden ve farkında olmadan pek çok blog yazarının kişisel özgürlüğünü elinden aldınız.

Bunun beklenen sonucu olarak, an itibariyle, pek çok blog yazarı hem ailelerinin hem de dostlarının Digiturk aboneliklerini iptal ettirmeyi düşünüyor.

Müşteri kitlenizin en üst tabakasında yer alan, sinema paketleri ve yabancı dil kanallarının izleyicilerinin aynı zamanda Türkiye’de en aktif blog kullanıcıları olduğu gözünüzden kaçmaması gereken bir gerçek.

Marka imajınızın özellikle A+ grupta yerin dibine geçtiğinin ve geçmeye devam ettiğinin bilincinde olmalısınız.

Eğer markanızı düşünüyorsanız, ve bu yaptıklarınızdan dolayı üzgünseniz size Sansüre Sansür hareketine ana sponsor olmayı öneririm:
http://sansuresansur.org/

Saygılarımla,

Bir Blog Yazarı



not:
Başlık hem SEO, hem de ironi amaçlıdır.

not 2:
Eğer şu an yasaklanmamış bir blogunuz varsa sizi de benzer bir çağrı yapmaya davet ediyorum (evet bu bir mimdir, ve bu yazıyı okuyan her blog yazarı bu mim’e davetlidir)

not 3:
Konu ile ilgili yorum ve düşüncelerinizi duymaktan mutlu olacağım.

not 4:
Blogunuzda bu konuyla ilgili tepkinizi belirmeye üşenmeyin (bkz: not 2)

not 5:
Fikrin başladığı orijinal blog: http://merickara.net/?p=201

8 Eylül 2008 Pazartesi

Omodaka

Friendfeed'de arkadaşımın arkadaşının sevdiğini gördüğüm şu videoyu sizinle paylaşayım. Kokiriko Bushi - Omodaka



Kokiriko Bushi en eski Japon halk şarkılarından birisiymiş. Sözlerini şuradan okuyup şarkıya eşlik etmeyi deneyebilirsiniz. Orijinal Kokiriko Bushi nasılmış acaba derseniz onu da buldum efendim:



Bu arada şarkının müthiş remix'ini yapan Omodaka'nın da bünyesinde olduğu Far East Recording şirketinin sitesinde de şu güzelliği yakaladım: Yosawya San - Omodaka



What is OMODAKA?
OMODAKA is the name of the project developed through
a trial and error process of mutational fusion of music
and motion graphics. It will knock over your existing
image toward a music video by a beautiful trajectory.


Bugün öğrendiklerim: Japon halk türküleri hızlandırılınca Hint türkülerinde benziyorlar. Elektropop çok nefis bir şey. 16 kanallı midi müzikli Commodore64 dönemi ne güzelmiş.

3 Eylül 2008 Çarşamba

The Sims, IKEA ve Örümcek Adam

Uzun bir öykünün adı gibi duran başlık aslında tüm yazının özeti.

The Sims bir IKEA eklentisi çıkarmış. 2005'te pc'ye indirebilen bir programla 3B tasarım yaptırıyordu IKEA. Sims'e entegre olmak da çok akıllıca.



Bunu da Bodrum'da görmüştüm. İstanbul'da, hatta Anadolu'da da yaygın olduğunu tahmin etmek zor değil. Bir çocuk için gerçekten de rüya ürün olabilir. Çok yaratıcı, bir o kadar da ürkütücü.

1 Eylül 2008 Pazartesi

9,90 YTL

Frederic Beigbeder'in aynı adlı kitabından uyarlanan film nefisti. Filmin eleştirisini yapmayacağım burada. Sinema.com ve Beyazperde.com'da film altında yorum yapan bir çok kişinin "abi ne biçim çevirmişler adını, orijinalini bıraksalarmış ya" türünden serzenişlerine yanıt olabilecek bir bilgiyi hatırlatacağım.

Kitabın adı, kitabın fiyatıydı. 99 Francs. Türkiye baskısı da 3.900 TL olarak çıktı. Her yeni baskıda fiyat arttığında da kitabın ismi güncellendi. Kitap kendi adını fiyatından alarak mali değerini kendini tanımlayacak yegane unsur haline getiriyor ve içeriğiyle mükemmel bir uyum yakalıyordu. Doğal olarak Türkçe çevirisinde de Türk para birimi kullanılmalıydı. Çünkü burada kitap için TL ödeniyordu. Benzer şekilde İngiltere baskısında da kapakta Sterlin üzerinden fiyatı görebilirsiniz.

Filmin Türkiye dağıtımcısı, 8 yıl önce baskı üstüne baskı yapmış bir kitabın film uyarlamasını gösterime sokarken elbette kitaptan haberi olan kesimi öncelikle yakalamak isteyecektir. Bundan doğal ne olabilir ki? Bu arada filmin adını 99 Francs diye konuşsak da orijinal afişinde "99 F" şeklinde bir etiket olduğunu da görüyoruz. Yani çevirmeseydik Avro'ya alışmış ve Frank'ı çoktan unutmuş bir kitleye bir de bu etiketin ne anlama geldiğini anlatmak gerekecekti.

Bence çeviri doğru.

Asıl tartışma şu olmalıydı: Kitabın adı kitabın fiyatıysa, filmin adı da bilet fiyatı üzerinden mi koyulmalıydı?

23 Ağustos 2008 Cumartesi

İnternette Sansüre Karşı Viral Hareketin Yayılışı

Bigumigu'dan etraflıca duyurduğumuz hareketimizin bir özetini ve yayılma hikayesini buradan da duyurmak ve yayılım hikayesinin bir özetini yazmak istedim.

31 Temmuz 2008

Aylardır yasaklı olan YouTube videolarını kullanamadığımız için yoğun olarak kullandığımız DailyMotion sitesi erişime kapatıldı. Fırat'ın özellikle animasyon videolarını yayınladığı blogu Animatik Sentetik'in tüm içeriği Fırat'ın kendi elleriyle DailyMotion'a yüklediği videolardan oluşuyordu. Fırat bu duruma tepkisiz kalınmaması için Bigumigu'da bu haberi yayınladı. Daha sonra aynı metni kendi blogu Elma+Alt+Shift'e de yerleştirdi ve bir çok kişi bu metne bloglarında bağlantı verdiler.

Bigumigu'daki haberin altında hem ateşli tartışmalar, hem de bir sürü eylem önerisi yapıldı. Bu arada sorunun genel olarak tespiti de, sansüre izin veren yasanın değişmesi için konunun öneminin daha geniş kitlelere anlatılması olarak yapıldı.

14 Ağustos 2008 Perşembe

Elma+Alt+Shift'e giren ziyaretçiler "Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir" ibaresiyle karşılaşıp şoka girdiler. FriendFeed üzerinden yapılan konuşmalarda sitenin mahkemece değil, bizzat sahibi Fırat tarafından kapatıldığı anlaşılınca eylemdeki potansiyeli gören başka kişiler de sitelerini kapatmaya başladılar. Selim, Anafikir.com/sansur adresine bir kod yerleştirerek teknik bilgisi yeterli olmayanların da kodu kopyalayıp yapıştırarak kendi sitelerini kapatmalarını sağlayacak bir adres hazırladı. Konuyu kısaca özetleyen bir haberi Bigumigu'da yayınladık ve hem kampanyanın gelişimini izleyip duyurduk, hem de daha geniş kitlelerin desteğini talep ettik. Kodu Uğur hazırlamıştı. Bu kod sayesinde ziyaretçi engelleme metnine tıkladığında kampanya sitesine giderek bilgi alabiliyor, daha sonra da kampanya sitesinden asıl siteye yönlenebiliyordu. Siteleri tamamen kapatma yerine bu mesajlı geçiş yöntemini benimsediğimiz içinb bazı arkadaşlardan eleştiriler alsak da, yapılmakta olan eylemin amacının net olarak anlatılması için bu yöntemin daha uygun olduğu daha sonra anlaşıldı.

Haber bir eylem olarak yayılmaya başlar başlamaz katılımları da duymaya başladık. Bigumigu'da ve FriendFeed'de kampanyaya katılan siteler bir bir kendilerini duyurmaya başladılar. Selim anafikir.com/sansur adresinde katılımcı sitelerin bir listesini de sürekli güncelleyerek duyurdu.

Kampanyaya "Geleceğin İnternetinin Önizlemesini Yapıyoruz" adı verildi ve bu deneye herkesin katılması için aynı gün Facebook grubu da kuruldu. Bu arada Ekşi Sözlük'te de kampanyayla ilgili bir başlık açılmış ve konu tartışılmaya başlanmıştı.

Birinci gün kampanya büyük bir hızla yayılırken bloglardan sonra ticari sitelerden ilk büyük destek sinema.com'dan geldi. Sinema.com sitesi kodumuzu kullanarak kampanyaya tam destek verdi ve kendini geçici olarak kapattı. Özge Özberk'in resmi hayran sitesi de kampanyaya destek için kapandı.

O gün haberi yayınlayan ilk ulusal medya kuruluşu MKY Medya'nın sitelerinden Yahoyt oldu. Bu arada bağlantısı olan kişiler ulusal gazete ve televozyonlara da haberi ulaştırmaya çalışıyordu.

15 Ağustos 2008 Cuma

Cuma günü kampanya Radikal, İhlas Haber Ajansı, Hürriyet, CNN Türk, Marketing Türkiye ve MediaCat'in internet sitelerinde haber oldu. Henüz ana mecralar olan televizyon ve gazetelere çıkamamıştık ama internette kampanya büyük bir hızla yayılıyordu.

Bu site kapatma eylemi için 20 Ağustos 2008 Çarşamba gecesini sontarih olarak duyurduk. Bu geceden itibaren kampanyada yeni faza geçilmesi için çalışmalara başladık.

Cuma günü Webiki.tv bir tanıtım videosu hazırladı, bu arada blogunu, sitesini nasıl kampanyaya dahil edeceğini bilmeyenler için tanıtım videoları, şablonlar sitelere koyuldu.

16 Ağustos 2008 Cumartesi

Medyakronik konuyu haber yaptı. Aynı gün uluslarası sosyal reklam kampanyalarını duyuran Osocio.org sitesi kampanyayı haber yaparak uluslararası alanda da kampanyanın ses getirmesine ön ayak oldu. Fav.or.it gibi kaynaklar Osocio'nun haberini yaydılar.

17 Ağustos 2008 Pazar

NTVMSNBC.com kampanya önderleriyle konuşarak internetteki ilk özgün haberi hazırlayıp yayınladı. Aynı gün dünyanın en çok takip edilen internet iş blogu TechCrunch da bir haber yaparak kampanyadan bir anda tüm internet girişimcilerinin haberdar olmasına yardımcı oldu. Konu Digg sitesinde de haber oldu, metblogs'da da. Bu yayınlarda kampanya destekçisi arkadaşlarımızın bireysel çabaları büyük önem taşıyordu.

18 Ağustos 2008 Pazartesi

Bigumigu'da eylemin bitmesine üç gün kala yeni aşamada neler yapılabileceği konuşulmaya ve fikirler uçuşmaya başladı. Bu arada Deniz ve Fırat kampanya için bir internet sitesinin yapımına başladılar. Katılımcı site sayısı 200'lerdeyken Zargan.com gibi büyük bir kaynak sitesinin kampanyaya katılımı herkese büyük bir sevinç verdi. Aynı gün başka bir bomba da Çarşı'dan geldi. Beşiktaş'ın dünyaca ünlü muhalif taraftar grubu Çarşı da sitesini kapatarak eyleme destek verdiğini açıkladı. Sansürün varlığını ve tehlikesini geniş kitlelere yayma amacındaki kampanyamız için bu büyük taraftar grubunun desteği çok anlamlıydı.

19 Ağustos 2008 Salı

Milliyet gazetesinin Cafe ekinde Menderes Özel konuyu köşesinde yazdı. Bu, basılı mecradaki ilk bahsimiz oldu. Salı günü Böbiler.org sitesi de site üstüne bir kapatma düğmesi yerleştirerek sitenin istenilen zaman sansürlenebileceği bir ironik mekanizmayla kampanyayı yaydı ve bize de daha sonraki fazlar için çok güzel bir fikir verdi. O güne kadar kampanyayı duyurma vazifesiyle kapanmamış olan Bigumigu.com olarak biz de siteyi kapalı sitelerin arasına alarak kampanyanın sona ermesine bir gün kala heyecanı yükseltmeye çalıştık. Müzik grubu Gevende de kendi sitesini kapattı.

20 Ağustos 2008 Çarşamba

Kampanyanın son gününe gelmiştik. Bigumigu.com'un bloglara yerleştirilebilen ve rasgele bigu haberleri gösteren haber kutusunu kampanya haberine yönlendirdik. 300 olacak mıyız derken 400'e yaklaştık. Alkışlarla Yaşıyorum sitesi kapandı. 441 siteye ulaştığımızda kampanyanın süresini uzatmamızı isteyen katılımcılar oldu. Kampanyaya ilk günden bu tarihi duyarak katılan kişilere saygısızlık olacağından süreyi uzatmadık ve Çarşamba gecesi kapalı sitelerdeki "Bu site kendi kararıyla erişime engellenmiştir" yazılarındaki bağlantıları sansuresansur.org sitesine yönlendirerek kampanya sitesini açtık.

21 Ağustos 2008 Perşembe

Sabah gazetesi konuyu haber yaptı. Sabah'ın genel yayın yönetmeni Ergun Babahan da konuyu köşe yazısında irdeleyerek internet sansürünün tehlikesine karşı uyarıda bulundu. Kampanya tahmin ettiğimizden daha büyük bir ses getirmeye -sonunda- başlamıştı. Bu arada Sansüre Sansür sitesinden kampanyanın yeni aşamaları için sitelere yerleştirilebilecek banner'lar, kampanya manifestosu ve basında haber olan yerler yayınlandı. Buradan bir de poster tasarlama hareketi başlatıldı. Katılımcı afişlerin sergilenmesi için olanaklar araştırılmaya başlandı.

22 Ağustos 2008 Cuma

Milliyet gazetesi internet sansürünü manşetten haber yaptı! Bu, kampanyanın zirve noktası olarak kayıtlara geçti. Günün diğer bombası da gece geldi; Financial Times viral hareketimizi haber yaptı.

23 Ağustos 2008 Cumartesi

Radikal Cumartesi ekinde kampanyanın önderleri ve katılımcılarıyla yapılan bir röportaj yayınlandı. NTV, Selim'le yaptığı bir röportajı haber bültenlerinde yayınlayarak kampanyayı duyurdu. Financial Times Weekend ekinde internette te yayınlanan haber yayınlandı.

26 Ağustos 2008 Salı

İngiliz The Guardian haberi kampanyanın YouTube'un Türkiye'de açılmasını sağladığını da belirterek yayınladı. İtalyan La Stampa konuyu gündeme taşıdı.

20 Ağustos 2008 Çarşamba

bir takım özgürlükleri savunacağıdım

Memo Tembelçizer'in sansür hakkında yazdığı efsane yazısı.

"Eğer on yaş daha yaşlı bir kişi olsaydım bambaşka biri olabilirdim. On yıl daha önce doğsaydım 80 darbesi çocukluğuma, Özal dönemi de ergenliğime denk gelmezdi. Özal döneminde çıkan muzır yasası -yani küçükleri muzır neşriyattan koruma kanunu- tam da benim çocukluktan çıkıp ergenliğe girdiğim yıllara tesadüf etmezdi. Porno namına her hangi bir neşriyatın zaten ulaşamadığı ücra memleketlerde ikamet etmekte olan ben, gözümün bacak-g.t-meme’den başka şey görmez ve görmek istemez hale geldiği yaşlarda, gazetelerdeki üç kuruşluk bikinili hatun fotoğraflarından bile mahrum kalmazdım. Eğer on yıl daha yaşlı olsaydım, darbeyi ve sonrasını üniversitedeyken yahut yeni yeni çalışmaya başladığım sıralarda yaşamış olurdum ve belki özgürlük mücadelesini bir örgütlenme mücadelesi olarak görür, yaşar, hisseder ve benimserdim. Tüm benliğim g.tteyken, g.tün yasaklanmasıyla kendi benliğimden şüphe etmek zorunda kalmaz, benliğimi kurtarmak adına tüm ilgimi basındaki g.t yasağını kınayan haberlerin takibine vermezdim. Eğer TRT yayınladığı her filmdeki en ufak öpüşme sahnelerini bile kesiyor olmasaydı, Betty Blue sinemada ancak yargıtay kararıyla oynayabiliyor olmasaydı ve filmlerin kesilmeleri ve yasaklanmaları gazetelerde haber haline gelmeseydi, “memleket meselesi” deyince benim aklıma belki g.t yasağı değil de grevler, çatışmalar, savaşlar geliyor olurdu. Böyle olsun isterdim de, o zaman belki kendi derdimle böyle tek başıma ve yapayalnız kalakalmazdım."

Devamını Memo'nun blogunda okuyabilirsiniz.

1 Ağustos 2008 Cuma

Kilyos'a Gece Yolculuğu

Dün gece kafam bozuktu. Erken yattım ama uyuyamadım. Gece onbire doğru kalktım ve otomobile atlayıp biraz dolaşmaya çıktım.

Fulya Opet'ten benzin aldım. Başta niyetim Etiler'e doğru uzanmaktı. Sahile girmek istemedim. Geç de olsa trafik olabilirdi. Gayrettepe'den Zincirlikuyu'ya çıkıp Etiler'e geçtim. İçinde bulunduğum garip ruh hali beni sakin kıldığı için rahat bir gezinti tarzında kullanıyordum otomobili.

Nispetiye'de ilerlerken birden aklıma gece denizi görmek gibi bir istek geldi. İstanbul'da açık denize en yakın nerede ulaşırım bilmiyordum, bilmiyorum. Kilyos'ta "beach"ler olduğunu biliyordum. Kilyos'a gidersem denizi ve dalgaları görürüm diye umut ettim.

Nispetiye'nin sonundan Maslak'a doğru bir geçiş yapıp Maslak'tan da Kilyos'a yöneldim. Anayoldan çıkıp Kilyos sapağına girmemle birlikte aydınlatmalar da geride kaldı ve yıldızlı gecede orman içinde karanlık ama güzel virajlara sahip bir yolda buldum kendimi. Büyük bir rahatlama yaşadım. Malatya'da veletlik zamanlarımda sadece on dakikalık bir otomobil sürüşüyle ışıksız şehirlerarası yolda bulabilirdim kendimi. Ormanın sessizliği içinde tatlı tatlı kıvrılırken bunu düşündüm.

Kilyos'a daha önce hiç gitmediğim için yolun ne kadar süreceğini bilmiyordum. Bu bilinmezlik ara ara gerginleşmeme sebep olsa da, aslında ulaşmaya çalıştığım bir yer olmadığını, yolun tadını çıkarmam gerektiğini hatırlayıp sakinleştim. Bahçeköy'den sonra bir kaç kez yanlış yöne saptığımı sansam da sonunda Kilyos'a ulaştım.

Dar sokaklardan geçip sahile kadar indim otoyla. Sahilde içinden kısık radyo sesleri gelen bir iki restoran açıktı hala. Saat de onikiyi geçmişti bu arada. Demir parmaklıklarla çevrilmiş bir halk plajının önündeydim. Kumsala ve dalgalara bakınca büyük bir mutluluk ve küçük bir burukluk hissettim. Tam olarak istediğim yerdeydim. Gece, denizin kokusunu taşıyan tatlı bir rüzgarla kıpırtı içindeki dalgaları ve onun dokunduğu kumsalı bir film seti gibi karanlığıyla boyarken ben sahilin yanında büyülenmiş gibiydim.

Yılbaşı yaklaşırken alacağı hediyeden başka bir şeyi düşünemeyen ve heyecandan uyuyamayan çocuğun hediyeyi aldıktan sonra heyecanını bir gecede kaybetmesi gibi ben de bu mutluluğu tam olarak bir an yaşadım ve sonra istesem de uzatamayacağımı anladım. Otomobilime atlayıp geri dönüş yoluna çıktım. Gelirken bilmediğim bir yoldan, bilmediğim uzaklıktaki bir yere geliyor olmanın getirdiği bir rahatlıkla kullanmıştım aracı. Bu defa dönüş yolunu -gelirken- farkında olmadan her detayıyla ezberlemeye çalışan beynim her viraja nasıl aslında daha hızlı girebileceğimi hatırlatarak beni kışkırtmaya çalışıyordu. Bu arada saate de bakmış, geliş süremi hesaplamış ve dönüşümün yaklaşık ne kadar süreceğiyle ilgili tahminler yapmıştım bile.

Kendi kendimi kışkırtabiliyorsam, tersini de yapabilirim diyerek sakinleştim. Saati unutmaya çalıştım. Gelirken yaptığım gibi yolun tadını çıkartmak istedim.

Sonra gecenin o vakti, gelirken nispeten boş olan o yolda tek tük araçlar belirdi. Karanlıkta otomobil kullanmak ne kadar zevkliyse, dikiz aynasında parlayan iki far da o kadar rahatsız edicidir. Gece sürüşünün katlanılması gereken dikeni. Arkamdan gelen aracın hızını hesaplamaya çalışıp, eğer yavaşsa ben hızlanıyordum. Araç benim hızıma yakınsa da iyice yavaşlayıp yol vererek kendi huzurlu sürüşümü sabit kılmaya çalışıyordum. Bahçeköy'ü geçtikten sonra arkamda beliren araçsa hesaplarımı bozdu. Benden hızlıydı ama beni geçmeye niyeti yoktu.

Ben önümdeki kamyoneti, arkamdaki araç da beni takip ederek kısa bir süre tatlı tatlı ilerledik. Önümdeki kamyonet hiç de yavaş gitmiyordu. Sonra bir anda, delice bir kararla önümdeki aracı sollamaya ve gruptan kurtulmaya karar verdim. Bu ani kararı verdiğimde oldukça sert bir viraja girmek üzereydik ve hatalı sollamanın tanımı olacak bir şekilde aniden sol şeride geçmemle virajın içinden karşımda bir otomobilin belirmesi bir oldu. Gece sollamalarında karşıdan gelen araçların far ışıkları o araçları çok daha önceden farketmeye imkan tanıdığı için cesurca davranmıştım ama viraj fazla keskin olduğu için bu aracın far ışıkları benim görüş hizama gelene kadar ben gazı köklemiştim bile.

Frene kelimenin tam anlamıyla asıldım. Tekerlekler kilitlendi, ABS devreye girdi. Araç neyse ki izini kaybetmeden yavaşladı. Sağa geçtim. Karşıdan gelen araç, önümdeki kamyonet ve arkamdaki otodakilerin gerçekten bir kaza olmadan önceki adrenalin salgılama halinde olduklarını tahmin edebiliyordum. Ben de öyleydim. Bu sefer bu aptallığımdan utandığım için gazı kökleyip -görüşün açık olduğu yerde- Kamyoneti solladım ve gergin bir şekilde eve kadar geldim.

Gece sürüşümün ve denize yaptığım yolculuğun bana verdiği mutluluğu ve huzru hiç yaşamamışçasına kaybetmeyi ve evden çıkarkendi ruh halime dönmeyi başarmıştım.

30 Temmuz 2008 Çarşamba

Eski Dostlar

Geçen ay hafta içi bir öğlen Kanyon Num Num'da buluştuk ve hasret giderip eğlendik. Soldan sağa, Sonat, Ayşegül, Selma, Yalçın.

24 Temmuz 2008 Perşembe

Tatilden Arda Kalan: Bodrum Orfoz

Geçtiğimiz hafta sekiz gün kadar Bodrum'daydık. İlk bölümde Gümüşlük'te Club Gümüşlük adlı pansiyonda kaldık. Son iki gün de Bodrum'un içindeydik. Oldukça sakin geçen, yumuşacık, durgunlaştırıcı bir tatildi. Tatil dönüşü aptallaştığımı, yavaşladığımı farkedip sevindim. Tüm tatilden aklımda kalan en büyük detaysa, Bodrum'daki Orfoz adlı muuhteşem deniz ürünleri lokantası oldu.

Asıl Orfoz Marmaris'te Bozburun'da Güneş ve Selçuk Bozbağa çifti tarafından işletiliyor. Bodrum'daki şubeyi çiftin iki oğlu açmış. Bir kardeş mutfakta, diğeri servisle ilgileniyor. Bu olağanüstü işletmede balık yok. Sofraya oturur oturmaz içine çok az baharat eklenmiş ve kırmızı biber zesti rendelenmiş sızma zeytinyağı ve keçi peyniri geliyor. Ardından limon ve karabiberle lezzetlendirilmiş çiğ kum midyesi geliyor tadımlık. Sonra parmesanlı bir sosla pişirilmiş iki ufak istiridye. Orfoz'un bombası fırında midye. Fırında midyeyi sızma zeytinyağı, sarımsak ve maydanozlu bir sosla yapıyorlar sanırım ve tek kelimeyle muhteşem. Sadece midye için sonbaharda tekrar Bodrum'a gideceğiz.

Pajella benzeri bir deniz ürünleri pilavı ve benim gibi balık çorbasından hiç hazzetmeyen birine bile parmaklarını yalatacak balık çorbaları da cabası. Patlıcan bomba, tombul bir bostan patlıcanının içinin özel bir sosla harmanlanıp közlenmesiyle yapılan gerçek bir bomba. Eğer o gün menüde varsa mavi yengeçi de deneyin. Benim gözbebeğim soğan ve zeytinyağıyla muhteşem bir şekilde harmanlanmış olan bebek kalamarlar oldu. Ahtapot ve karides tariflerini deneyemedim.

Orfoz'da iki gece üst üste yedik. Rezervasyon yapmakta fayda var. Gümüşlük sahilde bir balıkçıda ya da Yalıkavak'ta Hasan'ın yerinde vereceğinizden daha az bir hesapla çıkıyorsunuz.

Tatil fotoğrafı olarak da Orfoz'dan iki görsel ekliyorum. Yeni aldığım Smena Symbol'le çektiğim fotoğraflar için Flickr'ıma göz atın.


7 Temmuz 2008 Pazartesi

Malatya'da Hafta Sonu

Cumartesi sabahı 07.20 uçağıyla Malatya'ya uçtuk. Orada ailece güzel bir buluşma yaşadık. İstanbul'dan gelen amcam ve yengeme Bodrum'dan gelen kuzenim katılmıştı. Ablam ve eniştem de dünya tatlısı yeğenimle Ankara'dan gelmişti. Malatya'da anne ve babamın yanısıra halamı da gördük.

Cumartesi akşamı ablamın doğumgününü kutlamak için Altın Kayısı otelindeydik. Babam kuzu doldurtmuştu. Serin ve güzel bir Temmuz akşamıydı. Yemekte babamların can dostu Galip Amcamlar, kızları ve iki torunları da bizimle birlikteydi. Kalabalık yemek, çocukluğumda rakı içmeye başladığım mekanda babamla demlenmek, güzel duygular geçirdi içimden.

Bu arada apartmanımızın arkasındaki bahçemizde dalından kayısılar ve dutlar yedik bol bol. Ayda'yla top oynadık, koşturduk. Pazar akşam 21.20'de geri dönerken dolu dolu geçirdiğim bu iki günde yediğim inanılmaz miktardaki yerel yemekleri düşünürken üniversite için ayrıldığımdan beri ilk defa doğup büyüdüğüm memleketimde kendimi bu kadar rahat hissettiğimi tatlı bir şaşkınlıkla farkettim.

Hafta sonunu en güzel özetleyen fotoğrafı az önce ablam gönderdi. Bahçede meyve ağaçlarının fotoğraflarını çekmiştim bu yazıya eklemek için aslında ama tek bir fotoğrafla minimalist anlatımı tercih edeceğim.

30 Haziran 2008 Pazartesi

Bir Anıl Geçti Şehr-i İstanbul'dan





Paşamız, canımız, bir tanemiz Anıl Bey İstanbul'daydı geçen hafta sonu. Pek güzel gezdik birlikte. Milano'yu terk edip İstanbul'a yerleşmeye ikna ettik kendisini.

19 Haziran 2008 Perşembe

Petrol Ofisi 2008 Türkiye Grand Prix'si

2005'teki ilk Türkiye Grand Prix'sini Silver 8'ten izlemiştim. Kuzen Uğur bulmuştu biletleri. 2006'da da bir şans eseri müşterimin verdiği bilet yine Silver 8 tribününe aitti. 2007 Grand Prix'sini Kanal D'den izledim ve çok pişman oldum. Bu yıl acaip tesadüfler devam etti ve çok değer verdiğim bir abim bana F1 bileti buldu. Bilin bakalım hangi tribünden? Evet, Silver 8.

Burada hikayeye bir ara verip İstanbul Park'ta bir Formula 1 yarışı izlemek için en uygun yerin kesinlikle Silver 8 olduğunu belirteyim. Pistin en yüksek hızından sonraki iki virajı gördüğü için nefis aksiyonlara sahne oluyor.

Bu seneye dönersek, elimde Silver 8 bileti olmasına rağmen çok sevgili muhteşem başka bir arkadaşımdan (Fuzzy bi'tanesin sen) Main Grand Stand Gold bileti teklifi gelince balıklama atladım ve Silver 8'imi Özden'i Ankara'dan çağırıp ona verdim. Yarışı izlediğim yer neresiydi anlamak için aşağıdaki fotoğrafa bakınız.



Sonuç: İlk üç yıl gibi Ağustos'ta değildi bu sefer yarış. Hava serin gibiydi. Main Grand Stand'ın tepesi kapalı olduğu için gölgede dondum. Pilotları, pitleri, takım çalışanlarını bu mesafeden görmek; güvenlik aracı olan yeni Mercedes-Benz SL 63 AMG'nin sesinini canavar F1 araçlarının sesinden ayırt edebilmek, araçların motor sesini kapalı tribün içinde yankılanmış haliyle kemiklere kadar hissetmek kesinlikle muhteşemdi...

Ama tüm yarış boyunca tüm atraksiyonlar Silver 8'in önünde gerçekleşti! Ne kadar geçiş, kapışma, heyecan varsa start-finish düzlüğünden hemen önceki Silver 8'te olup bitti, biz de önümüzdeki dev ekrandan seyrettik. Sonra da hipnotize edici otomobil konvoyunu seyrettik.

Bir daha İstanbul Park'ta F1 yarışı izleyecek olursam ve Paddock'a davetiye bulamamışsam eğer kesinlikle Silver 8 ya da başka bir açık tribünden izleyeceğim.

Abdi İbrahim Binası

Maslak'ta çalışmaya başladığım Ocak ayında burayı Siber Pank bir çevrel rüya olarak tanımlamıştım. Mükemmel tasarlanmış plazamızdaki ofisten aşağıya inip Sun Plaza'nın altındaki Starbucks'a* gitmek için geçtiğimiz yolda ineklerle dolu bir bahçe bile var!

Maslak'ın post modern harikalarından birisi de Abdi İbrahim'in nefis binası. Yağmur tehdidiyle dolaşan bulutları arkasına aldığında bu acaip bina daha da ihtişamlı görünüyor.



Bu bina içinde bir toplantıya da katılma fırsatım olmuştu. İçi de dışı kadar "tasarlanmış" bir mekan.

*: Hayır, Starbucks benim lovebrand'im değil.

Maslak - 4 Levent Trafiğinde

Son iki haftadır Maslak Levent arası çok acaip bir trafik var. Bugün ofisten çıktığımda saat 19.00 civarıydı ve Maslak'tan itibaren kilitti yol. Ben de geçen hafta bir kaç gün yaptığım gibi metroya kadar yürüdüm.

Yürümek güzel de bu trafikte otomobil içinde olmak çok can sıkıcı. Geçen cuma babamın Malatya'dan gönderdiği kirazları eve rahat rahat taşıyabilmek için otomobille gelmiştim işe. Dönüş oldukça uzun sürdü. Yine de çok sıkılmadım. Yolda gördüğüm bazı taşıtlar kendi durumuma şükretmemi sağladı.


16 Haziran 2008 Pazartesi

Sessiz Sedasız

Uzun zamandır yapmaya niyetli olduğum bir işi yaptım. Daha doğrusu uzun zamandır yapmaya niyetli olduğum bir işi yapabilmem için Aygül sıvadı kollarını ve aldı sazı eline:

carluvr.com

Bigumigu'da ve burada yazdığım otomobil yazılarını topladığım ve yazacak yer bulamadığım için içimde patlayan otomotiv yazılarını yayınlayacağım yeni blogum carluvr. WordPress tema uygulaması ve tasarım detayları tabii ki Aygül'e ait.

13 Haziran 2008 Cuma

Sırtı ağrısına: Wii Fit

Wii Fit'i düzenli olarak kullanıp yoga ve kas hareketlerini yapınca bel ve sırt bölgeleri güçleniyor. Strese dayalı sırt, boyun ağrısı olanlara şiddetle tavsiye etmek isterim. Yürürken, dikilirken, minibüs içinde ayakta durmaya çalışırken; kısacası her duruma daha sağlıklı ve dengeli "durmaya" başlıyorsunuz.

Cihazın genel olarak aldığı eleştiri, arayüzün hareketler arasında geçişleri çok uzattığı ve kişiye özel program sunmadığı yönündeydi. Sık kullanınca ara geçişleri otomatik olarak kolayca yapmaya alışıyor insan. Program konusunda da, tüm hareketleri yeterince yaptıktan sonra kişi hangi hareketi sevdiğini, hangi hareketten faydalanmak istediğini kendisi seçebiliyor zaten. Cihaz vücudumuzu dinlemeyi öğretiyor diyeceğim abartarak.

Hayatınıza bir şekilde spor ya da egzersiz sokabilirseniz, Wii Fit destek kuvvet olarak mükemmel bir yardımcı. Hiç hareket etmiyorsanız ve Wii Fit'in oyunlarında kısa sürede yorulup bırakıyorsanız zaten motivasyonunuzu da çabuk kaybedebilirsiniz, dikkat.

9 Haziran 2008 Pazartesi

Gelişmeler

Burada bahsettiğim kitap (Empati - Adam Fawer) sürükleyiciydi ama çok da matah değildi.

Burada bahsettiğim ve açmak üzere olan kaktüsümüzün açmış halini merak edenler için de bu fotoğrafı sunuyorum.

27 Mayıs 2008 Salı

İlham

FriendFeed'de bir yazının altına eklediğim yorum kendi kendime düşündüğüm bir şeyin sonuçlanıp hayata geçmesi gibi oldu yazdıktan sonra. Kaybolmasın diye buraya da yazmak istedim.

Bilgi çöplüğünde istediğim bilgiye zaten kolayca erişebiliyorum. İhtiyacim olan, o bilgiye yönelmemi sağlayacak olan ilham. Bunu da bana sanat veriyor. Sanatın en ilham verici kollarından birinin de edebiyat olduğunu düşünüyorum. Hap kitap ya da özet almayayım, tadına vara vara roman okumayı çok seviyorum ben.

20 Mayıs 2008 Salı

Combine Demolition Derby

Chuck Palahniuk'un Stranger Than Fiction diye bir öykü kitabını okuyorum. Kitabın özelliği, içerisinde yer alan öykü ve incelemelerin kurgu değil bire bir gerçek olması. Kitabın başlarındaki öykülerden biri de Combine Demolition Derby adında bir yerel yarışma/festivalle ilgili. Bizim eski TRT döneminde pazar günü haberlerinde görüp şaşırdığımız Amerikan tarzı bir yıkım oyunu. Artık tarlada çalışamayacak kadar eski biçerdöverler alınıp modifiye ediliyorlar ve yılda bir kez arenada kapışıp birbirlerini parçalamaya çalışıyorlar. Kitapla ilgili (ve bahsettiğim bu öyküyle) bir inceleme yazısını buradan okuyabilirsiniz. Öykü ve içindeki karakterleri, bu yarışa verdikleri önemi ve Amerikan tarımının bile nasıl bir sona doğru gittiğini okuyunca ilginç bir şekilde etkileniyorsunuz.

Bu etkiyi tamamlayan ise ağda dolaşırken görülen bir video oluyor. İşte bu seneki Washington Combine Demolition Derby'den görüntüler. Önce öyküyü okuyup sonra seyredince bir garip oluyor gerçekten insan.

14 Mayıs 2008 Çarşamba

Alfa Romeo MiTo ve 8c: Tasarım Kardeşler



MiTo'yla ilgili gelişmeleri yazmayı bir iş edindim kendime. Ta ilk yazımda Alfa Romeo'nun bu yeni bebeğinin tasarım genlerini açıkladığımda 8c adlı efsanevi güzellikteki modelle olan akrabağlık bağlarından dem vurmuştum. Bu konuyu pekiştirmek, hatta pekiştirmenin ötesinde zihinlere kazımak ve algı olarak çakmak adına aşağıda gördüğünüz muhteşem fotoğrafları yayınlamış Alfa Romeo. Süper spor otomobil kategorisinin doğuştan klasik modeli 8c Competizione ve yeni kardeş MiTo aynı stüdyoda bir aradalar. Tadını çıkartın. (Sondaki görseller de MiTo'nun içinden ilk detaylı görüntüler)














Alfa Romeo Mi.To hakkında daha önce:
Alfa Romeo Mi.To
Alfa Romeo Mi.To - Resmi Blog ve Gelişmeler
Alfa Romeo MiTo: Armasını Siz Seçin

26 Nisan 2008 Cumartesi

Bitkilerimiz

Fincan bizimle yaşamaya başladığından beri ufak tefek bitkilerimizi onun gazabından korumak için evin kedisiz alanlarından biri olan mutfağa taşıdık. Bir diğer kedisiz alan da orta oda adını verdiğimiz, kitaplıkların bulunduğu, çamaşırların asıldığı, benim bazen meditasyon yaptığım ve misafirlerimizi yatırdığımız oda. Hem Aygül'ün abisi Aytuğ'un, hem de benim ablam Ümit'in Fincan'a feci şekilde alerjilerinin olması bu odayı kedisiz tutmak zorunda bıraktı bizi.

İki adet topik kaktüsü Dreambox'ta çalışırken almıştık. Orada masalarımıza koyalım diye. Ama kendilerini çok sevdik ve evde tutmaya karar verdik. İlk fotoğraftaki topiğin çiçek açmakta olduğunu görünce çok heyecanlandım 23 Nisan günü. İnsan kendi eviyle ilgili bazı şeyleri ancak tatil günlerinde farkedebiliyor.




Bu uzun abinin hikayesi daha eski. Üstteki topikler gibi Ikea'dan yaklaşık üç yıl alınan üçlü bir minik kaktüs setinin üyesiydi kendisi. Diğer kardeşleri yaşamayı başaramadılar ama bu çok azimli çıktı ve ben de saksısını değiştirerek ödüllendirdim bu gayretini. Kocaman saksıya geçince bir yılda kendi boyunun iki katına ulaştı kolayca.




Son olarak bu ikiliden minik detayı gördüğünüz küçük bir ağaçcıktı. Ancak evde o kadar çok yeri değişti ki tüm yapraklarını döktü ve kurumaya başladı... ...derken geçen hafta farkettiğim bu minik filizi verip bu baharı da coşkuyla yaşamaya karar verdi. Diğer ilginç bitkimiz de Akdeniz ikliminin hakim olduğu coğrafyalarda bol görünen, az su ihtiyacına rağmen kolayca yayılan kedi tırnağı benzeri bir yapıya sahip. Kaktüs özellikleri gösteren yapısına rağmen biraz susuz kalırsa üzülüp sararmaya başladığı için sık sık su vermek gerekiyor kendisine.


Bonuskill

Levent metro girişinde sütun üzerindeki Pınar Sucuk reklam panosunun üzerinde gördüm. Başka bir yerlerde gören var mı?


24 Nisan 2008 Perşembe

Fincan'ın Maceraları

Aslında belgesel gibi Fincan çekip YouTube'a videolarını koyabilirim sıkılmadan. Kaydetmekten çok izlemek zevkli ama keratayı. İlk fotoğrafımız pencere pervazında güneşlenirken. ikinci fotoda da kuyruğuna sarılmış uyuyor. Her konuda çok anlaşıyoruz ama ilgimiz hiç yetmiyor minik enerji topuna, sürekli onunla oynayalım, onu sevelim, onu eğleyelim istiyor. Kedi kılığında Jack Russel Terrier mübarek.


11 Nisan 2008 Cuma

Alfa Romeo MiTo: Armasını Siz Seçin


MiTo'nun blogundan sonra Alfa Romeo resmi sitesi altındaki sayfası da açılmış. Bu sayfada MiTo'nun arması (badge denen ve aracın arkasında yazan şey) oylamayla seçilmiş. Kazanan tasarım oldukça güzel. Diğer adaylar da Alfa'nın İtalyan ruhuna ve tasarım bağlantısına yakışır güzellikte. Projenin başından itibaren bir otomobilden ziyade bir ikon tasarlamak olarak yönetilen MiTo lansmanı, aracın ismini potansiyel kullanıcılarına seçtirdikten sonra armasının tasarımını da onlara seçtirerek hem bir ilki gerçekleştiriyor, hem de otomobille hayranları arasındaki bağı güçlendiriyor. Daha dün bir kreatif direktör dostuma otomotivde model iletişiminin nasıl yanlış planlandığını, özellikle medya paralarının nasıl boşa gittiğini anlatırken buna benzer örnek uygulamalar uydurmuştum. MiTo sadece tasarımı ve pazarlama stratejisiyle bile kendini alışveriş listeme eklemeyi başardı.



Bu sitede MiTo anasayfasında daha önce görmediğimiz bir açıdan farklı bir ışıkla çekilmiş çok dramatik yeni bir fotoğraf da bulunuyor.

Başka bir detay da blogunda Mi.To olarak geçen model adını artık MiTo olarak Alfa literatürüne geçmesi.



Konuyla ilgili önceki yazılar:
Alfa Romeo Mi.To
Alfa Romeo Mi.To - Resmi Blog ve Gelişmeler
Alfa Romeo MiTo resmi sitesi

6 Nisan 2008 Pazar

Adam Fawer'den yeni kitap: Empati


Olasılıksız adlı ilk kitabıyla Ankaralı APRIL Yayıncılık'ı zengin eden Adam Fawer'ın yeni kitabı sonunda piyasada. Kitabın adı Empati. Tam 637 sayfa ve yine APRIL Yayınevi'nden çıkmış. İşin ilginç tarafı şu ki, amazon.com'da aradığımda orijinal adı Empathy olan kitabı bulamadım. Bir kitabın orijinal basımından önce çevirisinin çıkması mümkün müdür acaba?

Kapak tasarımı yine çok çarpıcı ve güzel. Mineral Tasarım'ın işiymiş. Bölgesel lak uygulaması tıpkı Olasılıksız'ın kapağındaki gibi tasarımla gayet uyumlu. Beyaz alan kullanımı kitabı etrafındaki diğer kitaplardan kolayca ayırıyor.

Olasılıksız'ı geçen yaz Ankara'dan aldığımda henüz üst üste baskı yapmaya başlamamıştı ama Bilkent Dost Kitabevi'nin vitrinini ve içerde de en çok dikkat çeken yerleri kaplamayı başarmıştı. İstanbul D&R'larda kitabın ön raflara çıkması daha çok zaman aldı. Sanırım Ankaralı yayınevinin öncelikle Dost'la anlaşarak tanıtım yapması maliyet olarak akıllıca oldu. Kitap bir kez çok satmaya başladıktan sonra D&R normalde para alıp yerleştireceği yerlere kendi isteğiyle bile koymuş olabilir çünkü kitabı.

Olasılıksız kadar sürükleyici olduğunu tahmin ettiğim kitaba bir an önce başlamak istiyorum.

29 Mart 2008 Cumartesi

Alfa Romeo Mi.To - Resmi Blog ve Gelişmeler

Alfa Romeo, Mi.To için her türlü viral yöntemi güzelce uyguluyor. Bu video yeni yayınlanmış. Videoda Mi.To'nun detay hatlarını gizleyen bantlarıyla yaptığı bir orman etabını sanki bir video oyunuymuş gibi izleyebilirsiniz. Mi.To burada gerçekten çok hızlı ve yola hakim bir görüntü çiziyor.



Bu deneme sürüşünü videonun yapımıyla ilgili ayrıca bir video daha yayınlandı:



Mi.To'nun resmi blogu da açıldı. Bu resmi blogda Meet Mi.To adında bir kampanya düzenleniyor. Alfa Romeo, Mi.To'yu dünya basınından da önce bazı hayranlarına gösterip tanıtım yapıyor. Kayıt yaptırıp giriş yaptıktan sonra bu şanslı kişinin neden siz olduğunuzu açıklayan bir kısa metin yazıyor ve kampanyaya katılıyorsunuz. Blogun adresi:

alfamitoblog.it


Bu da kampanyanın tanıtım videosu:



Bu videoda da Alfa Romeo pazarlama direktörü Sergio Cravero Mi.To isminin nasıl koyulduğunu anlatıyor:



Videoların İngilizce versiyonlarını koymak yerine sadece altyazıyla yetinmeleri oldukça zekice bir hareket olmuş. Fiat 500 lansmanını takip eden (aslında Grande Punto'yla başlamış olan) bu yeni dönemde Fiat Grubu (Fiat, Alfa Romeo, Lancia, Maserati ve Ferrari) daha önce hiç olmadığı kadar İtalyan kimliğiyle hareket edecek artık. İtalya'nın en büyük halkla ilişkiler ajansı Karla Otto'dan bir arkadaşım da bu eğilimi doğruluyor.