18 Ekim 2009 Pazar

31. Avrasya Maratonu Tamamlandı

Zayıf hazırlık sürecimden bahsetmiştim. Bitirebileceğime bile emin değilken bu kadar keyifli geçmesi gerçekten sürpriz oldu.

15km ve maraton startında üstümde sadece kafamdan geçirdiğim kalın çöp poşetiyle sıcak kalmaya çalışırken İtalyanların, İspanyolların, Almanların ve daha bir sürü memleketten insanların bizimkilerle birlikte heyecanını yaşamak çok güzeldi. Startla birlikte yağmurun durması da çok güzel bir gelişmeydi. Minik ayakkabılarım epey su aldı ama en azından gözüme su kaçarken koşmak zorunda kalmadım.

Yarışın başlarında köprünün bitmek bilmez düzlüğünde koşarken sürekli tempomu sabit tutma ve aşırı zorlamadan dizlerimdeki sakatlığı uyandırmamaya konsantreydim. Avrupa tarafındaki ilk ayrımdan Yıldız'a çıkış rampası sandığım kadar yormadı. Oradan, Barbaros'tan Beşiktaş sahile iniş daha zor geldi bana. Beşiktaş'a inince ilk sularımızı aldık. Biraz sonra Dolmabahçe civarında spor hocam Osman'ın yanında bekleyen karıcığımı da görünce çok duygulandım. Sabah Aygül'ü uyandırmadan çıkmıştım, kalkıp beni desteklemeye gelmesi çok güzel bir sürprizdi.


Aygül'den aldığım gazla Eminönüne kadar oldukça rahat bir tempoyla, hatta gittikçe hızlanarak gittim. Eminönü civarlarında güneş açmaya başladı. Bunun iyi olacağını sanmıştım ama hem buharlaşma, hem de göze giren güneş motivasyonumu biraz düşürdü. Fakat aynı yerlerde tempomu da arttırmaya başladım. Son 5km'ye girdiğimdeki derecem ve bitirişteki dereceme bakınca da bu görülüyor: 10km geçilirken 1018. sıradayken yarışı 907. olarak bitirmeyi başardım. (Toplam 1776 erkek koşucu tamamlamış 15km etabını)

Fakat bu son bölümdeki tempo arttırışını bir de bana sorun! Özellikle Saray Burnu tarafından Gülhane Parkı içinden At Meydanı'na çıktığımız son rampada nefes alış verişim inanılmaz sıklaştı, ayaklarımdaki acı iyice arttı.

Ara ara yerlerde tezahürat yapan -çoğunluğu yabancı- insanlar son düzlükte parkurun sağ ve solunu doldurmuşlardı. Bir çok kişiyle gülümseyerek göz göze geldim burada. Hiç tanımadığınız insanları bir şeyi başarmaları için desteklemek güzel bir duygu.

Yarış bittiğinde bir süre yerimde zıplamaya devam ettim. Sonra madalya ve hatıraların dağıtıldığı poşetlerimizi minibüs camlarına akın ederek kapıştık.

Yarıştan yaklaşık 2 saat sonra Aygül'le geç kahvaltımızı yapmaktayken ona heyecanlı bir çocuğun izci kampını anlatışı gibi yarışın tüm detaylarını anlatırken yakaladım kendimi. O anda kesinlikle emin oldum; hayatımdaki en keyifli deneyimlerden biriydi Avrasya Maratonu.

Veriler:

16 Ekim 2009 Cuma

Büyük İkramiye Bana Çıksa

Havadan paranın en şahane versiyonu: Piyango. Sayısal Loto, Milli Piyango'nun yılbaşı çekilişi, bunlarda ne zaman devasa büyük ödül olur, o zaman başlarım düşünmeğe: "Bana çıksa ne yaparım?"

Bugün Osmaniye'den eve yürürken yine bunu düşünür buldum kendimi. Ferrari 458 Italia, bizim sokağın üstündeki teras hala boşsa oraya taşınma, uzun bir tatil, şirket kurma falan derken bu süreçleri bitirdikten sonra, yani satın alınacaklar alındıktan, o hayaldeki hayat kurulduktan sonra ne yapardım peki?

O zaman oturup rahat rahat yazacak vaktim olurdu gibi bir düşünce geldi aklıma. Ne istersem, güzel güzel yazardım. Ne keyif... Ve dank etti kafama; şu anda rahat rahat yazmamı engelleyen neydi ki? Böyle bir "state of mind" işte çok para illüzyonu.

14 Ekim 2009 Çarşamba

Avrasya'ya Dört Gün Kala

Eylül'de ayrı ayrı iki haftayı tatilde geçirmek antrenmanlarımı aksatmama ve yediğim gözlemeleri pideler, formumun bozulmasına yol açtı. Maratona (15km) 1 hafta kala antrenmanları sıkılaştırmıştım ki açıkhava koşularında sağ ayağımın tabanında bir bölge su topladı. Daha sonra da bantta sol dizimdeki sakatlık nüksetti.

2 günlük bir dinlenmeden sonra bugün yine salondaydım. Bantta 15km'yi tamamladım. Arada 10 dakikalık bir süreyi de eğim ayarını 7.0'ye alıp koştum. Tarif edemeyeceğim bir yorgunluk yaşadım. Lisede basketbol antrenmanlarında böyle haşat olmuştum en son. Sonra eve yürürken yere yıkılacak kadar ağrıdı bacaklarım. Yıkılmadan ulaştım eve. Hasta karım karnımı doyurdu, şimdi oturmanın, yatmanın ne kadar keyifli olabileceğini tüm benliğimle hissederek kitap okumaya gidiyorum.

Pazar günü köprü üstünde rüzgar, hafif serin bir hava çok ciddi bir rampa bekliyor olacak beni. Parkur detaylarını buradan inceleyebiliriniz.