28 Aralık 2005 Çarşamba

9 ve iyi seneler

Biguyu açınca burayı unuttuk gibi oldu ama yoo yooo yo yok ole bisi. Yeni yıl yaklaşırken bizde 9. cici ayımızı tamamladık. Niceeeeeeeeee 9 aylara veee nice cici yeni yıllara birlikte girmek dileği ile... Seni seviyorum axımcım, mucx :)

Ne güzel bir sabah

Ne tatlı bir sabahtı öyle... Sanki bir bahar günü gibi güneşli, aydınlık, hatta birazcık ılık. İşe tatlı romantik şarkılar eşliğinde güzel güzel yürüyüp gelince gördüm ki herkes benim gibi neşeli, herkesin yüzü ışıldıyor. Son iki haftada İstanbul'da çok karanlık, soğuk ve yağışlı geçti günler. Biten bir yılın heyecanına tatlı bir neşe kattı bugünkü güneş de. 2005 zor bir yıl oldu ama hayatımın en önemli yılıydı sanırım.

Bugün çok güzel bir gün...

23 Aralık 2005 Cuma

Alpha Male

Alpha male, doğada sürü halinde takılan hayvan topluluklarında lider özellikleriyle hem kendi topluluğuna yön veren, hem de çiftleşme konularında koşulsuz önceliğe sahip olan erkek topluluk üyesi için kullanılan bir tanımlama.

Röyksopp'un aynı isimli şarkısı ne kadar muhteşem demek için açtım bu başlığı. Dinleyiniz, dinletiniz.

20 Aralık 2005 Salı

soğuk

Her sabah işe yürürken yürüyegeldiğim yolun sevmediğim yegane bölümünün evden çıktıktan sonraki ilk bir iki dakikada geçtiğim kısmı olduğunu farkettim. Kaldırımın aşırı derecede dar olması ve yürürken sokağa taşmak zorunda kalmak, bu yüzden de yokuştan aşağıya hızla gelmekte olan araçların popoma teğet geçmesinin yarattığı korku elbette ki burada yürümeyi sevmemem için yeterli bir şey. Tehlikeli bölgeyi atlatıp da düze çıkınca, yani pazar yerinin yanına ulaşınca yol bir nebze olsun keyifli hale geliyor. Hele hava güneşliyse bu noktada gözlerimi kısmak zorunda kalsam da sabah ışığının kuvvetli enerjisini almak güzel geliyor doğrusu. Kısa bir süre sonra güneş binaların arasında kalıyor, çünkü Nüzhetiye Caddesi'ndeki yürüyüşüm caddenin iki yakasındaki apartmanlar sayesinde daha loş bir atmosferde geçmeye başlıyor.

Yürürken yayalar kadar, hatta onlardan daha fazla, içindeki çöplerle birlikte akmaya çalışan zavallı minik bir dere gibi yanımda uzanan caddeye ve üzerinde ilerlemeye çalışan otomobillere takılıyorum. Otomobillerin sesleri, renkleri, sürücülerinin davranışları, dikkatimi iyice alıyor ve yolun nasıl geçtiğini anlamıyorum. Özellikle de trafik çok sıkışık değil de, az sıkışık olduğunda gözüme kestirdiğim bir otomobille hemen hemen aynı zamanda koskoca caddeyi katettiğimiz zamanlarda yol daha bir keyifli bir hale geliyor benim için bu küçük oyun sayesinde.

Bir tek, o kadar hızlı ve kararlı yürüyorum ki, bazen yolda gördüğüm durağan bir obje, bir kedi mesela, bakıp inceleme isteğime rağmen hızla geride bıraktığım bir görüntü olabiliyor. Ben de kendi kaldırım deremde akarken, kenarlarda kıyılarda duran sabit şeyleri kaçırıyorum. Çalıştığım plazanın girişinde bir simitçi var. Geçen sabah o kadar güzel koktu ki yanından geçerken simitleri, niye hiç bir sabah buradan yiyecek bir şey almıyorum diye düşündüm. Bir sonraki sabah ilk defa tezgahına baktım ve sattığı ürünlerden hangisini alırdım ona karar verdim. Sanırım yarın sabah da yanıma bozuk para alacağım ve ilk defa işe gelmek üzereyken durup, simit alacağım.

12 Aralık 2005 Pazartesi

yeni oyuncağımız - bigu...


veee iste yeni oyuncagimiz karsinizda...
2 gecede programlandi. sitede kesin 1suru hata vardir
ama yine de paylasalim simdiden :)

aximin blogunu mundar etmeden, bigumiguya tasidik ilgi alanlarimizi :)
www.bigumigu.com

11 Aralık 2005 Pazar

iCube


iCube
Originally uploaded by settarluin.
Efsane bilgisayar iCube'u yakindan gorunce gozumde daha da muhtesem bir boyuta tasindi valla. Cok, cok guzel bir makine... Filikir'a bir kac fotosunu koydum. Cep telefonuyla cekildi fotolar, kusura bakmayin.

asansörde


Ne yazayım ki şimdi bunun yanına?

10 Aralık 2005 Cumartesi

Cumartesi Konserleri


Bu akşam işlerimi bitirip yetişebilirsem özel bir konsere davetliyim. Davetli olmam çok özel bir durum değil gerçi, konserin sponsoru benim müşterim olunca, ben de konserin tüm tanıtım ve iletişim faaliyetlerini ayarlayan ekipte olunca orada bulunmam doğal tabii. Yetişebilirse Aygül de benimle birlikte gelecek, yoksa ben yanlız gideceğim. Konserden erken gidebilirsem SSM'ye, Picasso'yu da gezmek istiyorum. Geçen gidişimde hiç bakacak vaktim olmadı çünkü ne yazık ki... Ekte konserlerin tüm tanıtım işlerinde kullanılan tasarımı görebilirsiniz, çellonun fotoğrafını çeken sanatçı Azmi Dölen.

Hermitage Oda Orkestrası Piazzola'dan yorumlayacağı şarkıya geçince blogumun izleyicisi siz arkadaşlarımı da anacağım.

28 Kasım 2005 Pazartesi

corpse bride / ölü gelin



Bugün aşkımla İstanbul Modern'e gittik. Girişte iki yetişkin için bilet almak istememe rağmen müze mi sinema mı diye sordu görevli hanımlar. Ben de adıma bilet ayrılmış olması gerektiğini söyledim. Artık biletlerimizi ayarlayan müşteri temsilcisi arkadaşım Yasemin ne dediyse bizden giriş parası de, bilet parası da almadılar. Vaktimiz sınırlı olduğu için müzenin tamamını gezmeyi daha sonraki bir ziyarete bırakmak zorunda kalarak kalıcı sergi bölümünün bir kısmını ve şu an aktif olan Çekim Merkezi sergisinin de ufak bir kısmını gezdik. Müze Dükkanı'nda ve Loft'un işlettiği o inanılmaz manzaralı müze kafesinde birazcık vakit geçirmeyi ihmal etmedik.

Vaktimizin kısıtlı olmasının sebebi Corpse Bride'ı izleyecek olmamızdı. Tim Burton'un son stop motion masalı İstanbul Modern'de gösteriliyor sadece. Film çok güzeldi. Canlıların dünyasi ve ölülerin dünyası öylesine zıt bir şekilde tasarlanmış ve yansıtılmıştı ki, sanki ölüm hayatın asıl gerçek manasıymış gibi bir hisle ayrılıyor insan filmden. Alin Taşcıyan cümleleri için özür dilerim.

Bu arada müzedeki Çekim Merkezi sergisini tekrar ve sakince gezmek için mutlaka tekrar gideceğim Modern'e.

26 Kasım 2005 Cumartesi

babylon

Dun gece cok ozel bir geceydi.

Nouvelle Vague konser icin Istanbul'daydi. Selcuk bana NV'yi ilk tanittiginda Aygul'le ilk tanistigimiz zamanlardi. Askima verdigim ilk hediye de bir NV CD'siydi. Konserin biletlerini Aygul'um haftalar onceden almisti bana surpriz yapip. Gece olaganustuydu. iki romantik ask bocegi gibi sarkilari dinleyip dansederken Hasan cikiverdi ortaya! Gecenin devaminda sarhos bocekler olarak uzun zamandir gormedigim arkadaslarimizla muhabbet edip gulduk.

Bu arada ben Selcuk'a mesaj atip konserde oldugumuzu soylemeyi dusunurken o beni aradi ve arkadan deli gibi muzik sesi geliyordu! Mesajlasma sonrasinda kardesimin de Royksopp konserinde oldugu anlasildi.

Uzun zamandir boyle eglenmemistim. Bir daha boyle icmeyecegime dair kendi kendime soz vermeyeli de olmustu bayagi.

Bu arada sag elimin basparmaginda yeni bir dovmem var artik. Bir is kazasi.

14 Kasım 2005 Pazartesi

toplantı


Toplantı notlarım... Şu anda anlamlı bir metin derlemeye çalıştığım kargacık burgacık harf öbeklerim... Fiona Apple - Across the universe dinleyip toplantı notu ve aksiyon ajandası yapmak güzel oluyormuş. Bugün akşam yemeği yemeyeceğim sanırım. Akşamüstü biraz fazla meyve yedim.

teşhir ve röntgen


"Bir insan niye blog yoluyla özel hayatını teşhir eder?"

Bloglar ve bloglamayla ilgili olarak son zamanlarda değişik kişilerden duyduğum bir soru bu. Onlara şöyle vermek istiyorum yanıtı:

Siz röntgenciler okusun diye :)

İletişimin birinci kuralı: bir alıcı, bir de verici olmalı...

11 Kasım 2005 Cuma

cep tel bilgisi

Son Mac OS X güncellemesinden sonra iSync programım ve K600i'm artık muhabbet edebiliyorlar.

sonbakır


Sonbahar'da akşamüstü birden güneş pırıl pırıl ama serin bir şekilde uzaktan uzaktan dik açılar yaparak yatağına çekilmeye başladığında oluşan ışıkları ve gölgeleri o kadar çok seviyorum ki...

Bilkent'in kütüphanesinde de akşamüstleri kendimden geçerdim o ışık sayesinde.

31 Ekim 2005 Pazartesi

Çıvgın

Çıvgın diye bir mağaza vardı Ankara'da Karum'da. Böyle entel dantel şeyler satardı. Alternatif gençlik etnik daha çok hint kökenli aksesuar ve giysilere henüz merak salmadığı zamanlarda gayet havalı bir mağazaydı.

Ay! Beklediğim prova geldiii!!! :)))

Güzel olmuş iş. Verdim gönderdim bassınlar 28 metreye 4,4 metrelik açıkhavayı diye...

Etiler Set Kebap'ın yanından önümüzdeki ay geçerken beni de anabilirsiniz :)

19 Ekim 2005 Çarşamba

012

Benetton'un bebek ve çocuk hedef kitlesi için yarattığı markası Benetton 012 vardı. Hâlâ var mı bilmiyorum. "Sıfır oniki" diye okurdu herkes onu. Oysaki, bence "sıfır bir iki" diye okunması daha iyi olurdu. Çünkü burada 012 ne kadar 0 ve 12 yaş aralığını da belirtiyor da olsa, aynı zamanda bir sayı dizisi olma esprisine de sahipti. İtalya'da veya Avropa'da nasıl okunuyordu acaba?

bardak altlıkları


Bu şirinler de bardak altlıkları.

18 Ekim 2005 Salı

pofuruk!


Fotosunu gördüğünüz bu bıcırık şey evimizin yeni üyesi "Pofuruk". Çok uslu bir ayıcıktır kendisi. Minik boyuna bakmadan bizimle ilgilenir. Bazen bizi neşelendirmek için mutluluk dansı yapar, bazen yanaklarımıza öpücükler kondurur. Geceleri önce yanımızda uyuklayıp, sonra yatağına çekilmeyi sever. En sevdiği yemek, salatalık ve probiyotik yoğurttur. Bu munis ve şimşirin ayıcıkla sizi tanıştırmadan duramadım. Aslında Pofuruk da istedi size bir merhaba demeyi, çünkü arkadaş canlısı ve sempatiklikte herkesle yarışacağını göstermek istedi.

13 Ekim 2005 Perşembe

beşik

Canım aşkım Aygül, sana çok teşekkür ederim.

Cumartesi günü Ankara'da ablamlardan aşkımı aradığımda Ayda'nın nasıl da uyuyamadığını falan anlatırken bi'tanem hemen atlayıp: "kendi kendine sallanan beşik diye bir şey yok mu? Onu alalım" diye cin bir fikir üretti. Takip eden dakikalarda çoktan böyle bir ürünün varlığını öğrenmiş, internetten nasıl sipariş edebileceğimize kadar çıkarmıştı. Canım aşkımın verdiği sipariş bugün nihayet Süheyl'in eline geçti. Ablam da o da çok sevinmişler. Umuyoruz ki kendi kendine sallanabilen bu bebe koltuğu/yatağı Ayda'nın uyku problemini çözecek ve minik yeğenimiz yengesinin ileri görüşlülüğü ve cömert kalbi sayesinde mışıl mışıl uyuyup büyüyecek.

Mır.

5 Ekim 2005 Çarşamba

ramazan

Onbir ayın sultanı geldi ve darmadağın etti beni. Neşeli neşeli tutarım orucumu, nasıl olsa artık sigara da içmediğim için hiç zorlanmam lay lay lom hoppala rım rım diyerek başladığım gün, kan şekerimin düşmesi sonucunda önce krizlerimi yönetememeye başlamam, sonrasında da gözümün önünde cereyan etmekte olan olayların giderek flulaşması ve başımın tatlı tatlı dönmesi biçiminde hayaletimsi bir şekilde devam etti. (kısa cümleler mi demiştim?)

Sonrasında iftarı falan unuttum tabii. Bir arkadaşım gelip bir şeyler yemem için ısrar etti. Tek kişilik ve sıcak suya atılarak yapılan hazır çorbalardan "kremalı mantar" modelini ikram etti, ben de afiyetle içtim. Muhasebeden 3 kız ve Burak kalmıştı ajansta iftar yapan. Küçük bir sofra kurmuşlardı ama hiç dadanmayayım dedim ve pastırmalara, köftelere içim giderek baktım ve kalkıp çaya verdim kendimi.

Şimdi azıcık daha iyiyim. Hâlâ ajanstayım, acil bir kampanyanın ilanları için stok görsel araştırıyorum. Beyinler tam sulanma vaziyetinde iğrenç espriler yapıp gevşek gevşek takılıyorum. Azıcık da başımın ağrıdığını farkettim.

Sorun şu; epeyce bir süre bloglamaya devam edecek olursam ve bir gün bir ya da iki yıl önce yazdığım girişin aynısını yazdığımı farkedecek olursam bu beni ne kadar üzer? Gelecek sene ramazan ayının ilk orucunu tutmaya kalktığımda bu yukarıda yazdığımın aynısını yazacağımı şimdiden görür gibi oldum da... Neyse ki onun da altına böyle ek bir paragraf koyup azıcık felsefe yapar durumu kendi içinde farklı kılarım. Acaba?

3 Ekim 2005 Pazartesi

Passport



WWF duygusal baglarim olan bir kurum. Bu adreste bir panda pasaportu alip ekosistem ve cevrenizle ilgili konularda aksiyon alarak harekete gecmenin ve bir seyler yapmanin tadini hijyenik bir sekilde de olsa tadabilirsiniz. Ben 2. seviyede ve 127 puanli bir kullaniciyim.

Katildigim en zevkli kampanyada Italya'da bir seyler yapmaya calisan bir grup iyi adama eski usul postayla mektup gondermistim. Kredi karti puan sistemlerine benzeyen bir sistemi cevre bilinci olusturmak icin kullanmak gercekten cok parlak bir fikir. Bu ustteki de benim pasaportum!

29 Eylül 2005 Perşembe

anket

Kaç kitabım var?
Bilmiyorum

En son aldığım kitap?
- Siyah Kan, Grangé
- İhanet Noktası, Brown

En son okuduğum kitap?
Siyah Kan

Benim için anlamı olan ilk 5 kitap?
LotR: Hayatımın kötü bir döneminde gerçekten bana çok güç verdi.
Sirius'tan Gelen Kurbağa: Hayatımın kötü bir döneminde gerçekten bana çok ilham verdi.
Görünmez Canavarlar: Hayatımın kötü bir döneminde gerçekten bana çok eğlence verdi.
Ölümsüzler: İçinde öyküm var.
Kayığım Rosinha: Hayatımın kötü bir döneminde gerçekten bana çok hüzün verdi.

Bir soru da Selçuk'tan!:
Okunmayı bekleyen kitaplar?
Yanıt yok, daha doğrusu yanıt çok. Okunmayı bekleyen kitaplar kütüphanemde okunmuş olanlar kadar büyük bir yer tutuyorlar ve ben kitap almaya devam ettiğim için de bu oran değişmiyor. Kitap okumak kadar onlara sahip olmayı da seven bir yapım var. Konuyla ilgili bir bakınız vermek gerekirse: Connie Palmen "Yitik Ruhlar Irmağı".

Elimi vereceğim kimse kalmamış. Tarafından sobelendiğim: Selçuk.

baidu

Birileri Çin'in Google'ı diye adlandırılan Baidu'yu yasal olmayan mp3 dağıtımını kolaylaştırdığı gerekçesiyle mahkemeye vermiş. Bu sayede mp3 aramak için yeni bir kaynak öğrenmiş olduk. Çince yazılar sizi korkutmasın. Arama kolayca yapılabiliyor. İngilizce bir metin olan "about Baidu"yu da bir okuyun. Ulan tam metni girdim, habire sorun çıkaran foto yüklemeyle uğraşırken sözlük'te Baidu linkinde tüm bu söylediklerimi görmeyeyim mi? Bunca şey yazdık, silmek olmaz bu saatten sonra. Bilgiyi de böyle kapsamlı veririm işte... (Bu arada blogger'daki bir manyaklık sebebiyle güzide Baidu logosunu bu girişimin soluna kibarca iliştiremedim, canım çok sıkkın)

tembel hayvan


'Tembel hayvan' en az 'kahverengi' kadar kendini anlatan ve sevimli bir ifade. İngilizce karşılığı sloth olan bu şirin şeyler, tüm memeliler arasında en yavaş hareket edenlermiş. Belgesel kanallarına arada sırada takılmışlığınız varsa tembel hayvanlara rastlamış olma olasılığınız da yüksek. TV'de canlı görüntülerini görünce insan gerçekten çok etkileniyor. Tüm o çevik, hızlı yırtıcılar veya ağır ama cüsseli hayvanlar arasında evrimsel bir antitez gibi duruyor tembel hayvanlar. Bir tembel hayyvan fotosu alıp yanına da bir konuşma balonu çizmek ve balonun içine de "bırak ya" yazmak istedim. Buraya tıklayın ve şunun şirinliğine bir bakın.

28 Eylül 2005 Çarşamba

K600i


Bir sürü güzel şey oluyor. Aşkım bana tasarım harikası bir telefon hediye etti. 3G telefonu olduğu için video konferans gibi bir çok özelliğini henüz kullanamasam da, bir önceki telefonuma göre oldukça gelişmiş özelliklere sahip olduğu için tüm boş vakitlerimi yeni oyuncağımla geçirdiğimi söyleyebilirim.

Apple Günleri


Apple Günleri diye bir şey organize ediyor Apple IMC Türkiye. Apple IMC Türkiye, Bilkom'un yeni adı. Bu ekspozisyonda üçüncü parti üreticiler ve Apple yazılım donanımları sergileniyor ve tanıtılıyor. Uzatmayayım da başlığa tıklayıp gidip baksın isteyen işte... Böyle şeyler oluyor.

26 Ağustos 2005 Cuma

anlamıyorum


Picasa, flikr, hello gibi foto paylaşım üzerine kurulmuş sistem ve programları anlamıyorum. Yaşlanmaya mı başladım? Teknoloji artık benim için fazla mı hızlı? Sanırım bu hafta sonu Palantir'i alıp (power bookuma verdiğim isim bu efendim) şu programları teker teker indirmeyi deneyeceğim.

Bir de Fâtıma'ya özenip İstanbul Park hatırası ekleyeyim köşeye, tam olsun.

10 Ağustos 2005 Çarşamba

Panasonic Toyota Racing geldi bile!


Panasonic Toyota Racing takımı İstanbul Park'a gelmiş ve TIRları yerleştirmiş. 10 gün sonra Türkiye'nin ilk F1 grand prix'sinin düzenlenecek olması hâlâ inanılmazlığını koruyor benim için...

9 Ağustos 2005 Salı

IDEA 2005


The Industrial Design Excellence Awards için başlıktaki linke tıklayınız. Bir sürü finalist arasında dikkat çekici işlere rastlamak mümkün. Keyifle takip ediniz.

akşam güneşi

Hafta sonu İlter'in düğünü için Ankara'daydık. Güzel ve keyifli bir otobüs yolculuğundan sonra cumartesi sabahı annemlerin evine ulaşıp önce biraz uyuduk, sonra da keyifli bir kahvaltı yaptık. Kahvaltı sonrası düğün hazırlıklarıyla geçti daha çok. Bu arada Ümit'e göndermek üzere habire foto ve kısa video falan çektik. Akşamüstü ben rahatsızlandım ve ilaç içip bayıldım biraz. Düğün çok eğlenceli geçti. Aşkım Viki en alımlı ve güzel kızdı tüm salondaki. Daha sonra da en çok eğlenen çift olduk birlikte. Kimse yokken piste çıkıp dans etmeler, twistler, waltzler, rumbalar... Ertesi gün biraz daha kendime gelmiştim. Yine çok güzel bir kahvaltıdan sonra annemlerle biraz takılıp Turunç adlı Ankara'nın en iyisi olan kafede Selçuk'la buluştuk. Burada da çok güzel fotolar çekip (göndericem Seljcim, kızma hemen) eve döndük ve akşam yemeğimizi yiyerek eşyalarımızı topladık. Dönüş yolculuğunda otobüs içindeki kablosuz interneti kullanarak azıcık geyik yaptık. Sonra ben pazartesi günü yapacağım büyük sunuma çalıştım biraz. Biraz da müzik dinleyip uyuduk. Bolu'da atıştırmalık aldık, yedik falan...

Dün Viki için de benim için de yorucu geçti. Akşam erkenden uyuyakaldık.

Başlık, şu anda odanın içindeki tatlı ışığa istinaden atıldı.

4 Ağustos 2005 Perşembe

daha kısa cümleler, daha uzun bir yaşam

bir şiar edinmem lazım bu lafı... düsturum olmalı adeta bu cümle. Basit olmalıyım. Zen olmalıyım. Sakin olmalıyım.

bel

Belim iyiymiş. Kronik bir hasar bulunsa da doktorum ciddiye alınmasına gerek olmadığını belirterek yüreciğime sular seller serpti.

Doktorum bir arkadaşımın babası olduğu için benden para almadan, hatta randevusuz gördü beni. Ben de bunun karşılığında kendisine bir pasta falan göndermek niyetindeyim. Böyle düşünceli birisi olmayı öğrettiği için aşkım Viki'ye buradan huzurlarınızda teşekkürler etmek isterim.

Timo Maas'ın Brian Molko'yla söylediği "First Day" adlı şarkıya kitlendim dün geceden beri. Aralıksız onu dinliyorum. Bu "repeat 1" modunu da aşkım bitanem Vikicim'den adapte ettiğimi belirteyim hemen.

3 Ağustos 2005 Çarşamba

kayra

Hakan Günday'ın ilk romanının adıydı: Kinyas ve Kayra.

Tekel'in içki kısmı özelleşip de Mey olunca, Yeni Rakı'nın o anormal güzellikteki şişesinin tasarlanıp piyasaya sürülmesinin ardından beklenen diğer bir gelişme de sonunda gerçekleşti ve yeni şirket şaraplar için yeni bir marka oluşturdu: Kayra.

Bizim efsane Buzbağ şarabını yeni güzel ambalajında ve Kayra markasının altında görüp de almış fakat bugüne kadar içememiştim. Bu akşam tadına baktığım bu eski dost şarabın yeni ambalajından mıdır nedir, daha da iyi olduğunu sizinle de paylaşmak istedim.

Öküzgözü ve Boğazkere birleşiminden vazgeçmeyin...

31 Temmuz 2005 Pazar

Ağva Kaçamağı


4 ayı devirdikten sonra ve axim kocaman kocaman terfileri yaptiktan sonra, istanbul bize dar geldi. Solugu Ağva'da aldik. Yeni geldigimiz icin yol yorgunlugundan bisi diyemiorum ama agzim kulaklarimda :)))

Azicik dinlenmek isteyenler icin soleee resimlerinin oldugu sayfaya 1 link verelim...

Sanirim evt evt saniyorum kiiiii.... yeniden axık oldum :)) Seni seviyorum 1tanecim muc muc mucxx :))

27 Temmuz 2005 Çarşamba

yeni

Ajansta yerim değişti. 4 kişilik özel bir odadayım artık. Klima faktörü burada daha yoğun olduğundan şimdilik keyfim çok yerinde.

Toyota'nın yeni grup direktörü pazartesiye geliyor. Umarım onunla da iyi çalışırım. Bu arada aynı anda bankaya da bakıyor olmak çok zorluyor ama. Sabit baş ağrısı ve sırt kasılmaları yeniden başladı. Askerden sonra olmuyordu pek.

Aygül'e yeni cici aldık. Evdeki elektronik dengesini sabit tutmak açısından, benim Powerbook kullanmama karşılık o canavar bir Vaio aldı. Minnacık ama anormal güçlü bir makine. Harddisk ve ekran özellikleriyle evin server'ı gibi bir şey... Dell dizüstünü de ağa bağlı tutuyoruz ve indirme bilgisayarı olarak kullanıyoruz şimdilik.

Akşamları kucaklarımızda dizüstülerimiz büyük koltuğa yayılmış bir şekilde oturmamız çok komik görünüyor :) Ama aşkımın işi varken böyle takılıyoruz. Yoksa henüz Knorr reklamındaki gibi ev içinde IM veya e-posta yoluyla haberleşmeye başlamadık :P

17 Temmuz 2005 Pazar

one of those days


Pazar günleri ajansa gelip çalışmak... Konu hakkındaki düşüncelerim için yandaki imajı referans alabilirsiniz. (Bakmayın bu sarkastik tutumuma, bugün Özden'i göreceğim için çok mutluyum, tabii keyifimi anlamak için bir de sabah aşkımın hazırladığı kahvaltıyı görmeliydiniz...)

14 Temmuz 2005 Perşembe

istisnalar bizi bozar mi? :)

Viki'yse tam tersi, sadece keyifli olduğunda ve kendini gerçekten çok iyi hissettiğinde giriş yapmakta bloga; zira onun bloglamadaki amacı mutluluğunu ve neşesini paylaşmak.

demis birileri kulagimi cinlatmis.

hayiiiiiiiiiiir iste mizmiz zamanlarda da giris yapabildigimi gostermek icin; bugun kocaman rejimimin 4. gunu oldugunu ve kocaman 4 gundur cikolata yemedigimi paylasiorum tum insanlik ile :PP

tombik insanlarin model gibi algilandigi 1 dunya istiorum :)) hatta ben onlara gore zayif kaliyim beni dislasinlar aman ne zayifsin deyip :PP

okicim bu mizmiz blogunuda yaptiktan sonra eski hayallerdeki cikolatalara geri donebilirim :'(

bloglama üzerine

Sevgili kardeşim Selçuk'un işbu linkten ulaşıp okuyabileceğiniz yazısını görünce aklıma takıldı bu konu.

Selçuk yazısının girişinde blogunu bir kişisel şikayet ortamı olarak kullanmaktan özellikle kaçındığını belirtiyor ve içinde bulunduğu ruh haline dair bir tespitte bulunurken bunu yapıyor olmaktan da büyük rahatsızlık duyduğunu söylüyor.

O zaman ilk aklıma geldiği şekilde blogları iki tipe ayırıyorum hemen: 1- Faideli bilgiler verme mekanları, 2- Günlük niyetine kullanılanlar.

Selçuk'un 1 no'lu yöntemi, benimse 2 no'lu yöntemi kullandığımı söyleyebiliriz sanıyorum. Böylece 2 bloglama yöntemini tespit ettikten ve hafifçe tanımladıktan sonra şimdi de kısaca Viki ve Settar incelemesi yapalım.

Settar 2 no'lu yöntemle blogunu adeta bir günlük gibi kullanarak tamamen keyfinin doğrultusunda girişler yaparken kimi zaman çok da iyi olmayan ruh halini gizemli okuyucusuyla paylaşmaktan çekinmemekte. Aslında bu paylaşımı umursuyor olmaktan ziyade, bu tip ortamlarda "kötüyüm" dedikten sonra bir okuyucunun gelip de kendisini iyileştirmeyeceğine olan sarsılmaz inancının ilk yerleştiği günden sonra benzer keyifsiz ruh hallerine girdiğini blogundan duyurmaktaki asıl amacı, sadece ve sadece içini dökmek oldu.

Viki'yse tam tersi, sadece keyifli olduğunda ve kendini gerçekten çok iyi hissettiğinde giriş yapmakta bloga; zira onun bloglamadaki amacı mutluluğunu ve neşesini paylaşmak.

Anafikri olmayan bu serbest çağrışım yazının sonunda bir de şuna değineyim: Fi tarihindeki bir yazımda bir karar almış ve artık uzun cümleler kurmayacağımı söylemişim. Bu yazının beşinci paragrafına bakınca kendi kendime ne diyeceğimi şaşırdım açıkçası.

12 Temmuz 2005 Salı

sürprizler ve oğlak burcu erkeği 2

İnsanın tehlikeli derecede becerikli bir sevgilisi varsa, ona gösterilen veya söylenen şeylere fazladan dikkat göstermek gerekir.

Öte yandan sürpriz oyununda yakalanan mızıkçılık yapmamalı.

Zorlu ve uzun bir oyun bu ;)

11 Temmuz 2005 Pazartesi

pazartesiiiii

Haftanın en sıkıcı günü olması gerekirken güzel bir sabah oldu. Şaşırtıcı ve sevindirici bir şey. Biriken işleri de teker teker temizleyebilir ve aklımı da azıcık rahatlatabilirsem ne mutlu bana...

Yukarıdaki paragrafı yazmaya başladığımdan beri 2 saat geçti ve bu arada yapılan bir acil durum toplantısı sonucunda günün hiç de sandığım gibi kolay geçmeyeceği ortaya çıktı.

Reversal of fortune denebilir mi bu duruma acaba?

7 Temmuz 2005 Perşembe

Mır

Evde bir kedi var, adı da Viki! Yaşamak için daha iyi bir neden yok. Her şeyim benim o.

Şimdi bu yazdıklarımı haiku olarak incelemeyi deneyelim:

Evde bir kedi var
Her şeyim benim o
Yaşamak için daha iyi bir neden yok

Veya şöyle bir deneme olabilir:

Evde bir kedi
Adı Viki
Her şeyim benim o

Bugün şair hissediyorum kendimi.

5 Temmuz 2005 Salı

yarın düğün

Asker arkadaşım Murat yarın dünya tatlısı Bilge'yle evleniyor. Düğün Parkorman'da olacak, yağmur yazmaz inşallah.

28 Haziran 2005 Salı

ay dönümü







dun 3 ayimiz tamamlandiiiiii. nazarbocugu takalim :D

yemek sozumu 1 sonraki ay tutucam ;))

27 Haziran 2005 Pazartesi

aile


Babam bana dargın.

Kendisine beyaz bayrak gönderdiğim iki iletime de henüz cevap vermedi. İnadım inat, kıçım iki kanat bir erkek evlat olarak iki şey yapabilirim; ya annemin telkinlerine ve barışmamız yolundaki ısrarlarına boyun eğip babaya telefon açarım, ya da beklerim ki baba iki cümle yazsın da iletişim kurma çabamı algıladığını belirtsin.

24 Haziran 2005 Cuma

Come Clean

Başlıktaki linke tıklayın.

Bir itiraf sitesi ne kadar yaratıcı olabilirmiş görün.

Takdir edin.

Sonra bu sitenin Method markalı çevreci ev ürünlerinin tanıtımı için tasarlanmış bir yan site olduğunu farkedin.

Hayran kalın.

Cyber Lions'da büyük ödülü Crispin Porter + Bogusky'nin bu web sitesiyle almasına ise hiç şaşırmayın.

22 Haziran 2005 Çarşamba

karaoke

Başlığa tıklayarak zevk içerisinde sabahınızı şenlendirebilirsiniz.

21 Haziran 2005 Salı

risk

Risk; anneni, babanı ve kız arkadaşını hayatında hiç gitmediğin hatta yerini bile bilmediğin bir lokantada akşam yemeğine götürmektir.

20 Haziran 2005 Pazartesi

sürprizler ve oğlak burcu erkeği

Bana bir sürpriz yapılmak istendiğinde işi önceden hissedersem veya bir şekilde aksaklık olur da sürpriz yapılamazsa tam bir oğlak olup kontrol edilemeyen durum karşısında son derece geriliyor ve panikliyorum.

Öte yandan sürpriz başarıyla sonuçlanır da ben arada hiçbir şey hissetmeyip sadece sonuçla karşılaşırsam da Balık olup çok keyif alıyorum bu işten.

19 Haziran 2005 Pazar

IKEA

Dun ma aile Ikea'ya gittik. Guzel seyler aldik eve. Trafikte biraz boguldum ama degdi dogrusu. Glora Jeans'e bile ugradik. Babam da Wildberry Wave'i begendi. Aksam da the Incredibles'i seyrettik yemekten sonra. Aygul'le sabah erken saatlere kadar maillesmeye devam ettik. Bu arada Selcuk'la da bir sure sohbet ettik.

Bugun babalar gunu. Hava yagmurlu, evdeyiz herhalde aksma kadar.

17 Haziran 2005 Cuma

Batman Başlıyor

madem axim yazmadi ben yaziyim :P batman'e gidiyoruzzzzzz, film kesin kotu cikicak (amerikan filmi nasilsa :P) ama bakalim axim sectigim sinema salonunu nasi bulucak :D






bu arada katie hanim kizimiz goya tom ile nisanlanmis :P ben yahoonun yalancisiyim :)


hiiiiiiiii kocaman 1 gundur sevgilimi gormedim, 22 civari bizde olucak sanirsam veee cok heyecan yaptim :D hoppidi hoppidi zaman gecsin artikkkkkkkk :)

16 Haziran 2005 Perşembe

Telve

Bunu da yazmassam olmayacak;

Ajansa Türk kahvesi makinesi alındı. Şımarık şımarık Türk kahvesi içip duruyoruz tüm ajans sabahtan beri!

Ben de ikinci kahvemi içiyorum şu anda. Mmmh, pek güzel kokuyor.

Annecimin aşkımla bana hediye ettiği fincanlarda aşkımın elcağızıyla yaptığı müthiş kahveyi içerken yaşadığım keyfe yaklaşmayı ummuyorum elbette... Aşkım eline sağlık tekrar! Söylemiştim değil mi?

anne ve baba

Bugün neler yaptım:
- Saçlarımı kestirdim, sakal tıraşı da oldum
- Ebru için internetten EFT yaptım, o da parayı elden verdi bana (25,00.-YTL)
- Anne ve babayı götürmek için Köşebaşı'na rezervasyon yaptırdım.
- Müşterilerimden bir tanesine kıl oldum. Kıl ötesi bir e-posta yazdım ama göndermedim daha
- İşe gelirken iPod'umda (mini) Selçuk'tan fi tarihinde -askere gitmeden önce- aldığım müziklerden seçmeler dinledim, Try Again gibi şeyler...

Alt Başlık:
Artık ben de Apple dünyasındayım. 15" Pbook'um geldi sonunda yanında diğer ufak tefek kardeşleriyle. Rüyada gibiyim...

Alt Başlık:
Aygül hasta oldu. Çok üzgünüm. Dün Hasan'ın doğumgününe gittik birlikte. Triplo (Hasan'ın Didem ve Genco'yla kurduğu iç mimarlık ofisi) gerçekten de güzel olmuş. Şık tasarlanmış ve döşenmiş. Çok azıcık kitsch bulduğum yerler olmadı değil ama. Sanki Genco ve Didem'in etkisi Hasan'dan daha çok olmuş. Ben ofisimi tamamen Hasan'ın ellerine teslim etmek isterdim.

umm umm mmmm

gunlerdir hayatimizda bisi olmuo goruosunuz bizde bisi yazmioruz saniorum :P aximmmmmmmmmm blogunu unuttunnnnn :) hatirlatma yapiim didim :PP

7 Haziran 2005 Salı

iş güç ve diğer şeyler

Dün toplantıdan dönüşümüz 17:50 civarlarıydı. Normal insanların mesailerinin bitim saatinde biz ajansa dönmüştük ki burayı okuyan eğer bir reklamcı olsaydı bu duruma hiç şaşırmayacaktı. Döndük ve ben posta kutumdaki 57 iletiyle cebelleşip günün ben yokken direktörüm sayesinde ilerlemiş işlerini bitirip, gerekli mesajlaşmaları yapıp, Padawan'ın yazdığı toplantı notuna bir göz atıp nihayet 20:30 gibi çıkabildim.

Aşkımın cephesinde işler daha kötüydü; tuş takımının üstüne eser miktarda gazlı içecek (şekerli ve şekersiz) dökmüştü ve tuş takımı çalışmadığından hiç bir iş yapamadığı gibi gideceği bir toplantı için de hazırlanması gereken süreyi dizüstünü eski haline döndürebilmek için uğraşarak geçirdiğinden iyice paniklemiş durumdaydı.

20:45 gibi evdeydim. Suratsız suratsız oturduk biraz. Sonra USB bir tuş takımını bağlasak nasıl olur diye düşündük ve hop! Trin'e atlayıp bir Teknosa bulduk ve gördüğümüz ilk USB tuş takımını (faresiyle birlikte) alarak eve döndük. Sonuç: başarılı... Böylece epey rahatladık ve sevindik.

Zor bir gündü.

Cuma günü Kristal Elma ödül töreni var. Bir aksilik olmazsa gideceğim.

6 Haziran 2005 Pazartesi

toplantı, toplantı, toplantı...

Acaip yoğun bir gün. Kimseyle (ajans içinden veya müşterilerimden biri) kavga etmedim neyseki henüz. Dünyanın en gereksiz toplantılarından birine çıkıyorum şimdi. Geldiğimde işler birikmiş ve zaman limitlerinin sonuna dayanılmış olacak sanıyorum. Bu arada Çarşamba gününe de bir gereksiz toplantı yapmak zorundayım. İki majör müşteriye aynı anda bakmak çok fantastik olacak gibi görünüyor. Yoda gibi kılıcımı çekip havada dönerek kafa uçurmak istiyorum bazen.

Bugün bir siteye üyelik başvurusu yaparken "karakteriniz" diye bir bölüme "mutlu" yazdım.

Günün şarkısı Alanis Morrisssetttte'ten Ironic olsun o zaman.

5 Haziran 2005 Pazar

Havalara taktım kafayı

Bu sabah evin içinde bir yaz kokusu vardı! Dışarısı epey rüzgarlı ama yine de evin içinde gerçekten de serin bir yaz günü havası var. Zaten bundan daha çok ısındığında salonumda gündüz oturmak çok zor olacak gibi geliyor sıcaktan dolayı.

Aşkımı bloga katılımcı olarak eklediğimizde kendisinin burayı resmen ele geçirip benim uyuyor olmamdan istifade ederek giriş üstüne giriş yapmasını bekliyor değildim! Yap aşkım istediğin gibi giriş! Süper şeyler olmuş hepsi!

Dün yorucu bir gündü. Sabah cime gittik. Sonra Kırıntı'da kahvaltı, sonra da solaryum. Ardından da geze toza eve döndük. Akşamüstü de Metrocity'ye gidip kozmetik alışverişi yaptık. Gloria Jean'se iki kez uğradığımız, ikincisinde iyice uzun oturduğumuz bir gün oldu. Şunu da öğrendik ki en iyi wildberry wave'i Nişantaşı'ndaki kahvecileri yapıyor.

Kreatif olma kiti!

axim sayfaya eklediklerimi gorunce kalp krizi gecirmez umarim :') ama bunu eklemezsem olmazdi. bu super linki kesinlikle paylasmam lazimdi...

playstation3

siteye cicek bocek ekleme konusunda henuz calismalara basliyamadim ama aximin blogunu mundar etme konusunda calismalarim devam ediyor :))

yalcin ile birlikte bir projemiz var, sanirim onu hayata gecirene kadar (insallah geciririz, isler vslerden dolayi zamanlama konusunda hep ileriye atiyoruz :'( napicaz bilemiyorum. azicik benim kendimi zorlayip o isin tasarimlarini cikarmam lazim... neysecim hazir axim uyurken ben konunun ozune geliyim...

arada oyuuuunnn oyuuun diye cildiran biri olarak linki gorunce azimin suyu akmadi desem yalan olur :) 1 an once ps3'e kavusma dilegi ile :)))

ps: konsolun joystick kismi bumeranga benzemis. kizip karsidakini kafasina atinca geri donsun mu die bole yapilmis pek emin olamadim :P

ps2: yapmam gereken isleri yapmadigim, ama su an yapasimda olmadigi halde nasil onlari cozumleyecegim dusundugum 1 haldeyim :( oncelikle bizim projemizin tasarimini cikarmak istiyorum, tasariminin cici olmasini istedigim icinde 1 turlu ne tarzina nede baska bisiyine karar veremiyorum. ciyaaaaakkkkk baski yaptim kendi kendime sabahin korunde... sabahin koru dedim de........

aximm saat 4:10, ikea konusunda emin miyizzzz? bu karda kista oraya gitmek, gelmek hem pazar gunu kalabalikta olur :PP sabah belkide spora bile gitmek istemeyiz dimiiiii, noluuurrr? klavyenin piti pitilari ile yalcina su an telepati yapiyorum... bakalim ise yariyor mu klavye telepatisi... gelismeler konusunda bilgilendirme yarin burda :P

aa bu arada paris hilton'un reklamini gormeyenler icin sole 1 gosterelim. araba mi hamburger mi yoxa baska bisi mi amaclio bu reklam henuz cozemedim :P

4 Haziran 2005 Cumartesi

3 Haziran 2005 Cuma

spor

Günlerdir spora gitmiyordum. Bu sabah gidip kardiyovasküler çalışmamı yaptım ve kendimi gayet iyi hissediyorum.

Bazen spordan sonra işe gelirken bir kahve alıp yolda içiyorum. Bugün yapmadım ama.

1 Haziran 2005 Çarşamba

bekle

Aygül'le tanışmamıza vesile olan işimle ilgili bir ödeme yapabilmek için ilgili kişinin bir akrabasının gelip gider pusulası adlı zımbırtıyı imzalamasını bekliyorum çıkmak için.

Akşam İrem ve Pınar'la buluşacağız. İrem çok ketumdur. Yoksa süper dedikodu çevirecektik ne güzel. Bir saat falan takılırım sanıyorum onlarla. Aygül'ü merak ediyorum çünkü. Şu anda daha iyi gibi gerçi.

Yapı Kredi'deki müşterilerim duymasın ama yarından tezi yok Toyota'ya da süpervizörlük yapacakmışım. Geçici bir durum olduğu söylendi. İş yoğunluğumu düşünürsek gayet sinir bozucu ama yine de otomotiv eğlenceli bir sektör diyer sırf, eskiden baktığım ve pek de sevmediğim bir müşteriye bakacak olmak heyecanlandırıyor beni. Bu arada geçenlerde bahsettiğim 'vadedilmiş' sakin yaz günleri bir hayale de dönüşebilir. Yine de altımda bir müşteri temsilcisi olacağı için içim azıcık rahat. Takım çalışmasına yatkın bir çocuk gibi görünüyor. Ayrıca bu müşteride önümüzdeki geçici dönemde bir üstümde olup benim rapor vereceğim kişi de grup direktörü /koordinatör gibi bir ünvana sahip olduğundan, bu sürede bir direktör gibi hareket edeceğimi de tahmin edebiliyorum. Yani şu ankinden daha çok ve büyük sorumluluk. Ekibime güveniyorum... Bunun daha çok stres getirmeyeceğine inanıyorum.

Aşkım öğlen mesaj atıp bana bir şey hatırlattı. Erken çıkabilirsem uğramam gereken bir yer. Bakalım uğrayabilecek miyim oraya.

yaz geldi mi gelmedi mi?

Bu kadar bunaltıcı bir hava olmasına rağmen niye hâlâ havalar ısınmıyor, güneş açmıyor anlamıyorum. Bir de blog girişlerime hep 'havadan sudan' bahsederek mi başlıyorum?

Takip ettiğim bloglarda gördüğüm ortak bir nokta:
Nelerden bahsedersek bahsedelim, bir süre sonra mutlaka şikayet duvarı gibi bir hal alıyor mecramız. Öğrenciler derslerinden yakınmayı, çalışanlar işlerinin çokluğundan zırlamayı tercih ediyor. Tam "çok işim var" diye bir şeyler yazacaktım, oradan aklıma geldi bunlar.

Sevgilimin sağlığı çok iyi değil. Dün çok endişelendim onun için. Çok büyük bir özen göstermek, onu olabilecek en huzurlu ve mutlu bir şekilde tutmak istiyorum. O hiçbir şeyi dert etmesin, kafası sapsakin olsun istiyorum.

Şrek 2'yi seyrettim. Güzeldi. İlk filmi sevmemiştim o kadar, bu daha komikti sanki.

Dağınık bir kafam. Heyecanlı bir bünyem var. Ablam bu geceyarısı Kanada'ya uçuyor.

29 Mayıs 2005 Pazar

serfor

İklim açısından bakıldığında garip bir gündü.

Alper'le ve daha sonra Ceren ve Hakan'la Coconot'ta otururken yağmur yağdı, ardından güneş açtı falan. Hakan bir adet birayı devirdi. Ceren'in ayyakkabısının filelerinin içerisinden içeriye doğru aktı bira. Hakan'la 4'er bira içtik sanırım. Sonra ben akşam yemeğinde 4 veya 5 adet de rakı götürdüm (duble denenlerden) fakat akabinde kendimi iyi hissettim mi? Hayır.

Şöyle bir komik muhabbet oldu garsonla aramda son kadeh sırasında:
"Bu kadar rakı yeterli mi efendim?"
"Hayır! Değil!"
"Ee, o zaman, tabii efendim, kem küm..."

Herifçioğlu şişenin dibini alıp götürmeyi mi planlıyordu neydi anlamadım...

Aygül bu gece Candan Erçetin'in konserine gitti. Sonra da Onur diye biriyle İndigo'ya gidecekti ama sonra vazgeçti.

Yarın İstanbul'a yolculuk var. Keşke yol bomboş olsa ve Trin hiç benzin harcamadan uçsa... (gelirken 180 YTL kadar harcadım benzine)

27 Mayıs 2005 Cuma

Jedi'nin Dönüşü

Selam. Madem hareketlerimin kestirilemez olmasından hoşlanıyorum, o zaman salıya kadar beklemeyip günlüğümü yeniden aktive edebilirim. Üstelik buraları ziyaret etmeyi ihmal etmeyen dostlara da bir kıyak çekmiş olurum böylece.

Önce başlık: Return of the Jedi ülkemizde Jedi'nin Dönüşü diye oynamıştı. Jedi'ın Dönüşü diye değil... Komik geldi hatırlayınca. Onu bir anayım istedim.

Aygül'le iki aydır birlikteyiz. En yakın dostlarıma bile anlatırken temkinli olup bas bas bağırmadığım mutluluğumu elbette ki burada da bir ketumluk süzgecinden geçirip öyle aktaracağım. Aygül gerçekten çok eşsiz bir kız. Onu kimseye benzetmek mümkün değil. Onun gibi birini hayal etmeye çalışsaydım bile bu kadar iyi bir konseptle çıkamazdım ortaya. Belki daha sonra daha fazla detay veririm.

Bugün Ankara'ya gidiyorum. İş çıkışı. Bakalım kaçta düşebileceğim yollara... Bu akşam direkt olarak ablamlara gidip onlarda kalacağım. Yarın akşam da annemlerde kalırım artık. Pazar 14:00 - 15:00 gibi dönüş yolunda olmayı planlıyorum. Pazar akşamı evde ve sevgilimin yanında olmayı istiyorum.

Bugünlerde işlerim yoğun yine. Günlüğe takılmadığım zamanlarda işte bir gelişme oldu ve artık World markasına da hizmet veriyorum Yapı Kredi dışında. Bu da işlerimi epey artırdı tabii. Bizim sektörde senenin geneli düşünüldüğünde kış aylarına göre daha sakin geçmesi beklenen zamanlara yaklaşıyoruz. Umarım biraz sakinleyip dinlenebilirim. Kafamı işlerden başka bir şeylere de vermek istiyorum. Katılmak istediğim bir yarışma vardı ve ne yazık ki katılamadım. Umuyorum ki taşınabilir bilgisayarımı aldığımda yazı yazmak gibi bazı şeyleri şimdi olduğundan daha rahat yapabiliyor olacağım.

Buraya yazmadığım zamanlarda çok güzel şarkılar da dinledim. Onlardan da bazılarını yazarım artık.

Şimdi işe dönme zamanı... Bakalım bir daha ne zaman yazabileceğim.

25 Nisan 2005 Pazartesi

tiger

Apple'ın işletim sistemi mac os x'in tiger sürümü 4 gün sonra piyasaya sürülüyor.

Buraya Mayıs sonuna kadar yazmamaya karar verdim.

Haziran 1'de sansürsüz olark görüşmek üzere.

14 Nisan 2005 Perşembe

kira ve diğer şeyler

Borcunu ödemeyen kiracıma çok kızgınım. Geciktirdiği ödemeye gerçekten ihtiyacım var ve kendisine ulaşamıyorum. Daha önce benzer problemler yaşadığımızda bir baskı unsuru olarak ortaya çıkıp yardımıma koşan emlakçım ise hastanede ve haftabaşına kadar da işlerle ilgilenmeyecekmiş. Pişkin kiracımla ilgili bir önerisi olan varsa söylesin. İlk etapta telefon tacizlerini artıracağım sanırım.

Trin'e vandallar saldırdı.

İçerde bırakılan küçük çanta haddinden fazla önemsendi muhtemelen. Salı akşamı Suadiye'de Bağdat Caddesi sokaklarından birinde sol arka çamurlu üstündeki dev camı kırarak otomobilimin içine duhül ettiler ve çantayı aldılar. Kasko yaptırmamanın maliyeti gerçekten yüksek oldu. Neyse ki Trinity şu anda eski sağlıklı haline geri döndü bile...

12 Nisan 2005 Salı

pdf

Az önce pdf olarak gönderilen bir ilanı alan aracı medya kuruluşundan pdf'in virüslü olduğuna dair bir bilgi geldi. Yeni doküman hazırlanıp gönderilecek. pdf dosyasına virüs bulaşma olasılığı yoktur öyle değil mi?

Bu ay para konusunda oldukça sıkışmış durumdayım. Mayıs ayını tutarlı harcamalar ayı ilan ediyorum. Nisan ayında geçiş dönemi olacağından birden tedbir kararları uygulamak olmaz.

Özden ve Çiğdem'i ne kadar özlemişim... İlaç gibi geldi bu hafta sonu yahu!

Dün Man on Fire'ı seyrettim. Tony Scott döktürmüş. Çok güzel bir filmdi.

11 Nisan 2005 Pazartesi

Ankara

Hafta sonu Ankara'daydım.

Çok muhteşemdi.

Evimde eşyalarım kayboluyor. Hem unutkan, hem paranoyak olmak ne zordur bilir misiniz kuzum?

Şu anda şıpır şıpır terliyorum. Bahar diye beklerken yaz geliverdi karşımıza. Tanrının espri anlayışını seviyorum.

Öğlenleri bir americano içiyorum. Bu kahvenin ajanstaki ismi sulu zırtlak.

Masamdaki mor çiçeklerin suyunu değiştirdim. Mor değil de eflatunlar daha çok. Arada bir iki tane de beyaz var. Çok güzeller...

7 Nisan 2005 Perşembe

bahar gelsin

Yoksa geldi bile mi?

İşyerinde Bilkent MA'den bir çocuk var. Herif geldi ve "senin blog'u buldum" dedi! Tabii nasıl rast geldiğine dair bir ipucu vermedi buraya, ama eğlendik ikimiz de. Ben de "aa, dur o zaman seni de yazayım blog'uma da gör sen" dedim. Ehe ehe diye güldük falan. Eğlenceli muhabbet oldu.

Bugün ülkemize gelecek çok mühim bir ziyaretçinin şerefine uzun zamandır takmadığım sarı-kırmızı bilekliğimi taktım.

Masamda çok güzel çiçekler var ama blog'umun yeni izleyicileri dedikodu yapmasın diye kimin gönderdiğini söylemek istemiyorum. Bu zalimce oldu biraz ama ben çok eğleniyorum, yaşaa!

23 Mart 2005 Çarşamba

lastik

Pirelli, Michelin, Bridgestone veya Good Year...

Hangi markayla değiştirsem lastiklerimi?

22 Mart 2005 Salı

bugünlerde...

Bu isimde bir yazım vardı.

Daha doğrusu yazım bu isimle yayımlanmıştı. Orijinal adı "Bir Şarkı Sözü Denemesi ya da Etrafa Özlü Sözler Yapıştıran İnsanlar"dı. Tournier'in "Amandin ya da İki Bahçe" adlı öyküsünün isminden etkilenmiş olmalıyım. Bu arada bir ara internette Amandin yüzünden yazıştığım bir kız vardı ama sonra birdenbire kayboldu. Onu hatırladım şimdi bir anda! Her neyse; editörün bu ismi değiştirmiş olması hiç de canımı sıkmamıştı açıkçası. Yazmaya yeni başladığım bir dönemdi ve başlıklar konusunda çok zorlanıyordum gerçekten de.

Bu bir süre yazışılan sonra hop diye yok olan kişilerin hep "bogus" olduğunu düşünmüşümdür. Paranoyak olduğum için hiç tanımadığım birinden durup dururken gelen bir e-postanın büyük ihtimalle beni tanıyan ve bana kendi çapında küçük bir oyun oynayan birinden geldiğini düşünürüm. Aslında bir açıdan bu paranoyanın eskisi kadar kuvvetli olmadığını da kabul etmem gerekir. İnsanın kafasından bir şeyler hakkında şüpheler geliştirmesi için bir miktar zamana ihtiyacı oluyor. Hayatımda o zaman yok artık galiba. Söylenen her şeyin en başta doğru olduğunu var saymak ve buna göre hareket etmek kendine yeterince güvenen ve ayakları da sağlam bir şekilde yere basan bir serseri için kesinlikle daha huzurlu ve basit.

Bugün masamı toplamalıyım. İki aydır canımı çıkaran proje sona erdi ve tam yan gelip yatmaya başlarken yeni ve aslında benimle ilgisi olmayan bir projeye destek vermeme karar verildi.

Bir avukat ve bir muhasebeciye ihtiyacım var.

19 Mart 2005 Cumartesi

havalar ısındı ve yazlık güneş gözlüğümü taktım

Aman da ne güzel bir gündü bu gün sevgili okuyucular...

Günün keşfi: Nişo'dan eve dönerken yolu 1,5" daha kısaltan bir kestirme keşfettim. Çok mesutum.

Bu akşam cnbc-e'de Reality Bites var ama ne yazık ki seyredemeyeceğim. Hiç de görmemiştim o filmi halbuki. Bulmak lazım bir yerlerden.

Narlı mohito içtim bugün. Daha önce de içmiştim ama o zaman sarhoş olduğum ve sigara içtiğim için tadının bu kadar güzel olduğunu farketmemiştim. Bu arada, evet, sigara kullanmıyorum.

Kendimi ergenliğinin sonlarındaki bir kedi yavrusu gibi hissediyorum. Öyle sevimli, ateşli ve hayat doluyum ama bir yandan da öyle güçlüyüm ki... Bana bakınca görünen şirinliğim ve enerjim; ama bir yandan da artık ailesi tarafından bakım altında tutulmayacak olmanın ve güzel dişiler için kapışmak zorunda olmanın verdiği o taze bilinci bakışlarımdan hissedebilirsiniz. Hazırım.

Son olarak; evde taze çiçek bulunmasından çok hoşlanıyorum. Ablama aldığım papatyalar solmadan leylak aldım bugün de.

12 Mart 2005 Cumartesi

ikitelli

Bu sabah İkitelli'ye gittim. Matbaa'da işin son kontrolleri yapıldı. Sonra havanın güzelliğinin kurbanları olarak Alkan'la trafikte epey vakit geçirerek Zincirlikuyu ve Gayrettepe'ye uğrayıp bazı işlerimizi halledip Cihangir'e geçtik. Geç ama güzel bir kahvaltı ve ardından şimdi ajanstayım.

Kahvaltıda Karin'in evindeydik. Çok güzel bir evi var ve asıl ilginci o evi askerdeyken rüyamda görmüştüm! Hem lokasyon hem dekorasyon hem de havası bakımından tam olarak rüyamla örtüşüyordu daire.

Trin'le gezmeyi de çok özlemişim. İçinde misafir olunca öyle güzel bir gezi sundu ki bize... Ben de onu kırmayıp 180-190'lara çıktım bir süre için. Pek keyiflendi doğrusu.

Bu akşam da biraz çalışıcam. Sonra ne yaparım bilmiyorum. Hakan burada, Hasanla ikisini göreceğimi söyledim ama bir yandan da işle ilgili uğramam gereken bir yer var.

10 Mart 2005 Perşembe

havadan sudan

Ben sıkıldım bu günlük işinden. İki haftada iki sansür gerçekleşti ve ben bile istediklerimi yazma konusunda cesur olamadıktan sonra burada gevezelik yapmanın ne anlamı kalıyor? Yeri geldiğinde kötü örnek olma hakkımı kullanmak istiyorum.

Öte yandan bunu yapmak söylemek kadar kolay değil ne yazık ki.

Dolayısiyle günün zırvalarına geçeyim hemen. Çok iş var, falan filan, yağmur yağdı, falan filan, bana su verdi, falan filan, şunu yedim, falan filan.

Kilo verdim cillop gibiyim. Yaklaşık 14 yıldır kullandığım Gilette'i bırakıp Wilkinson Quatro'ya geçtim. Performansı müthiş, ayrıca suratımı da daha az kanırttı.

Güzel bir film seyrettim, müzikleri iyiydi. Yarı canlandırma, yarı reel. Fransız.

7 Mart 2005 Pazartesi

Sideways

İnanılmaz güzellikte bir film. Sakın kaçırmayın lütfen! Hele biraz da olsa şarap seviyorsanız...

Böyle tatlı tatlı akan ve gülümseten filmlerin o zararsız görünümlerinin altında insanın hayatını ciddi şekilde değiştirebilecek bir güç barındırmaları ve bu gücü cüretkarca kullanmaları çok umut verici.

Yeni keşfettiğim şarabı da söyliyeyim bari: Turasan - Boğazkere. Böyle buruk, kekremsi; fakat aynı zamanda yumuşak içimli bir şarap içmemiştim hiç. Dün akşam içtiğim şirazdan bile daha iyiydi. Turasan - Boğazkere, DLC - Öküzgözü gibi evde en az 2-3 tane bulundurulması gereken şaraplardan biri.

4 Mart 2005 Cuma

üzüntü ve muz kabuğu

´
Sinirlendim yine.

4 gündür sigara içmiyorum ve asabiyim tamam mı?

Fakat neyse ki insanlara cevaplarını vermeye başladığım için içimde kalmıyor sinirim.

Bu arada cidden; bu günlerde telefonda veya internette falan bir şekilde rast geldiğim sevgili dostlarım saldırganlığımı incelerken bu sigara bırakma bilgisini de üst sıralardan değerlendirmeye alsınlar lütfen.

Öğlen kısır yedim. Pek lezizdi.

Buradan sıkıldım.

serin havalar

\Direktörüm hasta olmamı yasakladı.
\Öte yandan yarın akşamki yemeğe gitmemi de yasakladı ama onu siklemiyeceğim gibi görünüyor.
\Çünkü hasta olmamayı da başaramadım.
\Günler ne çabuk geçiyor...

28 Şubat 2005 Pazartesi

tokyo

Az sonra siparişim geldiğinde şu birçok kişinin bahsedip durduğu ama benim henüz deneme fırsatı bulamadığım Tokyo'nun sushilerinden yiyebileceğim.

Madem eve erken geldim; ortalığı ta topliyim biraz. Leş gibi ev. Darmadağınık. Mutfaktan başlıycam.

Kızkardeşim üzerimde gerçekten büyük bir hatıra bırakmaya karar verdi.

Bugün gerçekten çok paranoyakça bazı davranışlarda bulundum, bir de korkunç asabiydim. Birini azarladım hatta.

27 Şubat 2005 Pazar

¨

¨
jane birkin - comment te dire adieu

veya

vera lynn - it hurts to say goodbye

...

Bu gece Godet'de Özlem'le karşılaştık.

25 Şubat 2005 Cuma

alıntı

|
kime dokunsam sensin
kimi çağırsa dudaklarım...
başımın tacı, canım efendim.
görünmez çığlıklarımı gören
eğilmez başımı öpensin.
sen bir deniz derinliğisin
uslanmak bilmez kederler ülkesi...
coşup yağan fırtına sessizliğim
kül kedisi yorgunluğunda kalbim
masalcı ninesini arıyor

(alıntı dedik; ben yazmadım)

başlık yok

¨
¨
¨
¨
- Yukardaki işaretler bu solda gördüğünüz işaretin aynısı değil.

Şimdi hiç metaforik torik olmadan, veya aksi balık olmadan bir şey söyleyeceğim. Çok da ciddiyim.

Yardım istiyorum. İlgi de istiyorum ama asıl istediğim şey yardım.

Bağlantı portlarımda bir arıza var ve düzeltilmesini istiyorum. Hayata bağlandığım portlardan bahsediyorum. Bu konuda konuşmak isteyenler lütfen bana mail atsınlar. Çünkü "bottom end" veya "point of no return" konularında ilginç teorilerim var.

İyi değilim. Ne yazık ki pre-installed programım doğru yardım çağrısını veya doğru hata mesajını verme konusunda kusurlu. Gelin görün ki daha güçlü oldukça bu gücün sadece kendime zarar vermesinden korkmaya başladım.

Lütfen biri bana zayıf olmayı öğretsin yeniden.

Evet, doğru tahmin ettiniz: Ağlıyorum (iki noktadan sonra gelen cümle büyük harfle başlar tamam mı?!)

¨
¨
¨
¨
(tre değil bu)

23 Şubat 2005 Çarşamba

siemens

`
Uyurgezer gibiyim. Bütün gün işte uyuklaya uyuklaya milyon iş hallediyorum, sonra eve gelip berbat gözlerle bilgisayarın veya tv'nin başına geçiyorum. Nadiren de kitabımı alıyorum elime. Gözler fenalaştı. Hafif karizmatik mor ve yorgun altlar modunda şu anda da, böyle devam ederse mısır pörtleğine dönecekler. Bugün işte bir asabiyet krizinin kenarından köşesinden döndüm. Değişik olaylar. Böyle uluorta anlatmak yakışık almaz. Bilahare bahsederim ilerde. Nasılsa sakinleştim. Sonra yine uykum geldi. Sonra telefon açayım birilerine dedim ama açmadım kimseye telefon melefon. Beni arayan oldu ama. Bugün kötü bir şey de yaptım. Yanlışlıkla oldu ama. Kaş yapayım derken göz çıkarmak, hatta kulak kaşıklamak oldu benimkisi. Suçumu telafi edeceğime bir de pişkinlik taslıyorum, sormayın gitsin. Son bir hamle ile jest, mest, centilboy falan atraksiyonlarına giriştik, fakat geç kalındığı gün gibi aşikârdı ve göte giren şemsiyeydi ahmaklık. Sonra yine sakinleştim. Sonra cool davrandım. Sallamadım. Sonra işim bitti. "İyi akşamlar" dedim. Millete dedim, daha çalışıyor bir kısmı. Çıktım geldim. Bir de yeni olayım; yavaş yavaş yürüyorum eve bir süredir, çok güzel oluyor. Kafamı gökyüzüne kaldırıp hayaller de kurduğum için avanak bir görüntü arzediyorum etrafa zaman zaman ama olsun. Sonra çamaşır, sonra çay-may, sonra net. Şimdi ne var bilmiyorum. Eve geldiğimden beri yakmadığım sigaramı yakayım.

21 Şubat 2005 Pazartesi

aynı gece 02:30

Nihayet bu geceki çalışma sona erdi.

Yarın sabah kalan kısımları tamamlayacağız.

Uykum geldi.

aynı gece 01 suları

.
Biz çalışmaya başlamıştık ki, direktörüm elinde bir torba ile geliverdi. Bize bira ve ev yapımı vişne likörü getirmiş.

Hâlâ çalışıyoruz ve ben çok içtim.

Yarın işe gelirken Alka-Seltzer getirmeyi unutmamalıyım.

20 Şubat 2005 Pazar

pazar 21:30

İşteyim.

Gündüz de işteydim ama büyük bir ara verip güzel şeyler yapacak vakit buldum; ve şarap içecek. Şimdi operatör / jr. art direktör Didem'le iki çakırkeyif dünyanın en sorumluluk isteyen işlerinden birini bitirmeye çalışacağız.

Şimdi öğrendim ki Didem de gelirken içki getirmeyi düşünüp vazgeçmiş benim gibi son anda.

İşimizin başına geçmenin zamanı geldi. Bize şans dileyin. (Bu arada başka şeyler de oldu ama şimdi yazacak vaktim yok)

19 Şubat 2005 Cumartesi

mini etek

İşteyim.

Şöyle dedi birisi:

"Böyle güzel bir günde evde Playstation oynamak varken biz burda çalışıyoruz"

Güldük.

Mini etekli çirkin bir kız dolaşıyor etrafta. Komik çizmeler giymiş.

Bir şeyleri toparlayıp / organize edip çıkacağım. Fakat art direktör bensiz çalışacağı için ona gerekli bazı dokümanları bulmam ve hazır etmem gerek. Ne yazık ki bana bu konuda yardımcı olabilecek bir operatör yok etrafta. 3-4 operatör de başka bir müşterinin işlerini yapıyor deli gibi.

Dün akşam kuzen Didem'le birlikteydik çok eğlendik.

Fâtıma'ya bir not: Öykü kurgularım konusunda çok fena esinlendiğim bir film keşfettim. 7-8 yıl önce seyretmiştim. Meğer bayıldığım bir şeyi ilk orada görmüşüm ve kazımışım kafama. Yazarken bir hisin peşindeyim galiba daha çok. Ne anlattığımın bir önemi yok, sonunda bıraktığı his önemli. Böyle şeyler düşündüm şimdi.

Şevval'e not: Sen kendi evrenindeki tek öznesin. Kendini üzmemelisin. Sen bir şekilde sorunlu veya iyi fonksiyon edemez olursan kendi evrenindeki hiçbir şey iyi fonksiyon edemez. Yani unut bu adamı demek geliyor içimden. Konu hakkında neredeyse hiçbir şey bilmesem de senin için bu mevzunun sündüğü sürece daha iyiye gitmeyeceğini düşünüyorum. "there’s nothing scarier in the world than knowing exactly where you wanna go but having absolutely no idea how to get there. except maybe, knowing where you wanna go, knowing how to get there, and then having no idea of who you are when you arrive" diye de bir alıntı ekliyorum. Muhtemelen senin seveceğin bir filmden. Fâtıma'ya yazdığım notta bahsettiğim film.

Selçuk'a not: Akademi meslek öğretmez. Aslında hiçbir şey öğretmez. Sana öğrenmeyi gösterir ve bu alışkanlığı kazandırmaya çalışır akademi. Bilgiye ulaşmayı ve o bilgiyi işlemeyi, kullanmayı... Bu yüzden ne yapmak istiyorsan kendin yapacaksın, kim olmak istiyorsan kendin olacaksın. Şevval'e söylediğim gibi, özne sensin küçük kardeşim. Seçim yapmanın gücünü öğrendikçe başta korksan da sonra Matrix'te pek kurcalanan şu kendi hayatının kontrolünü elinde tutmak konusuna daha bir farklı bakacaksın.

Mini etekli kız dikkatimi dağıttı. Tam şu anda yanımdan geçiyor. Geçerken ekrana bakar mı acaba diye düşünerek yazıyorum bunları belki, ama ne o ekrana bakıyor, ne de ben birazcık olsun heyecanlanıyorum. İşlerimi bitirip dışarı çıkmak istiyorum. Yeni insanlarla tanışmak istiyorum. En çok şu anda üzerinde olduğum işi sağ sağlim bitirebilmek ve derin bir oh çekmek istiyorum.

Geçen gece rüyamda askerdeki çömezim Oktay'ı gördüm. Korkutucu bir rüyaydı. Ceza aldığı için askerliği uzamıştı. Uyandığımda tam da bu günlerde tezkeresini alması gerektiğini hatırladım. Çankırı'ya bir telefon açmak istedim. Açmadım. İş yüzünden eve her gece 23:30 sularında gelmeseydim arar mıydım Çankırı'yı bilmiyorum. Kafamı çok meşgul etti ama Oktay.

Bu akşam ne yapsam? Birikmiş filmlerinden bir kaçını seyredip ekran gülü mü olsam? Yoksa birilerine takılıp dışarı mı çıksam? Yalnız olmak istemiyorum. Film seyredecek olsam bile birilerini çağırayım.

Sevgili günlük, bugün yazacaklarım bunlardı.

12 Şubat 2005 Cumartesi

cici cumartesi

Önemli bir toplantı için işteyim. Günlerdir yağan karın durması bir yana, havanın bir de güneşli olması herkesin otolarına atlayıp dolaşmak istemesine sebep olur diye korkuyordum. Çünkü ben de Trin'i aldım öyle geldim işe. Sakindi trafik. Günlerdir dandik board botlarımla işe gelip işte Rom'larımı giyiyordum. O koca botları daha fazla giymek istemediğim için aldım Trin'i.

Perşembe günü de babamın otomobilini aldım bankaya giderken. Pek havalıydı doğrusu. İş dönüşü dışarda lapa lapa kar yağar ve otomobiller sağa sola kayarken çivili lastiklerimle kocaman sedanın içindeki ben, ılık bir şekilde iklimlendirilmiş ortamımda tatlı müzikler dinleyerek yavaş ve dingin bir şekilde eve döndüm. Eve gelince de babamın boynuna sarılıp onu öperek teşekkür ettim kendisine. İyi ki o sabah taksi bulamamışım.

Selçuk'la konuştuk dün. Uzun zamandır haberleşememiştik doğru dürüst. Sesini duyunca iyi hissettim kendimi. Bir de epey gitar çaldım dün akşam. Erkan'a gidecektim ve birlikte müzik yapacaktık aslında ama o dışarı çıkmaya karar verip beni ektikten sonra vazgeçip yeniden evde kalmaya karar verdiğini bana bildirmekten saat geç olduğu için çekindiğinden tek başıma bağıra çağıra şarkılar söyledim. Uzun cümle kurmaktan sıkıldım artık. Bundan sonra kısa cümleler kuracağım.

Önümüzdeki hafta çok zor bir hafta olacak. Umarım tüm yıldızlar iş konusunda bana destek verecek şekilde sıralanmışlardır da sorunlarımın üstesinden gelmeyi başarırım.

Hakan on sekiz dersinin on sekizinden de geçmeyi başardı!

Hasan'ın askerliğinin bitmesine yirmi gün kadar kaldı.

Annemler neredeyse bir aydır buradalar. Artık onları serbest bırakabilirim ve ablamın yanına gidip biraz da onun yakınlarında kalabilirler.

Geçen pazar Banu ve Mehmet'in yanında epey şımarıklık yapmış ve surat asmıştım. Bu pazar da onlarla birlikte olacağız. Bu sefer biraz daha saygılı olmaya çalışacağım.

3 Şubat 2005 Perşembe

eski dost

Barış'la yaklaşık 3 haftadır görüşmüyorduk.

Dün ve bugün öğle yemeklerinde birlikteydik. Özlemişiz birbirimizi.

Bazen kırıyoruz birbirimizi ama neyse ki atlatmamız kolay oluyor. Barış da eve çıkmak istiyor.

Bu arada Pazar günü "Kırmızı Zaman" adlı kitaba bir link koymuştum. Link verdiğim yazıyı okuyunca bir de ne göreyim; 'spoiler'ın önde gideniymiş bu meymenetsiz yazı! Allah yazdıysa bozsun deyip kaldırdım linki hemen. Link henüz kalkmadan yazıyı görüp oraya tıklayan ve kitabı okumadan o yazıya maruz kalan varsa özür dilerim.

30 Ocak 2005 Pazar

marlboro

.
Resmi olarak bitti.
.

Pazartesi günü attığım mail'e cevap beklerken, beklenen cevap geciktikçe bitmekte olduğunu biliyordum galiba.

Zor olacak.

.

english patient

Dün 19:00 gibi geldim eve işten. Cumartesi için üzücü bir saat. 21:00 sularında da yatağıma geçtim, uykusuzluktan geberiyordum. 02:05'te Özlem'den mesaj geldi. "Are we officially over now?" diye soran.

Bugün yine işteyim. "Evet" cevabını bu akşama kadar verebilmek istiyorum.

"Kader, insanın kendi hayatına hiçbir zaman gerçekten sahip olamayacağının açık tehdididir."
Kırmızı Zaman, Mine Söğüt, YKY 2004

29 Ocak 2005 Cumartesi

kurumuş dallar

Pazar gününden beri Özlem'le konuşmuyoruz.

Konuşmaktan ikimiz de korkuyoruz sanırım. İki nedenden dolayı korkuyoruz muhtemelen. Konuşup ayrılmak, konuşup barışmak. Her ikisi için de gücümüz kalmadı galiba. Bu şekilde, sorumluluk almadan, kendi kendine bitecek zannediyoruz -ya da başlayacak-.

Ben bittiğini düşünmeye başlıyorum.

21 Ocak 2005 Cuma

solak

Bileklikli yaşam devam ediyor. Evdeki bilgisayarımda fareyi sola alıp tuş ayarını solak yaptım. Klavye hâlâ zor ama...

14 Ocak 2005 Cuma

çelik blek

Sağ elimin bileğini incittim. Kocaman bir bileklik takıyorum ve onunla klayve-fare kullanmak gerçekten çok zor...

11 Ocak 2005 Salı

alanis morisette

Kısa saç yakışmadı bu kıza ama yine de saçlarını kestirdiği için memnunum.

6 Ocak 2005 Perşembe

2004'ün en iyileri

En iyi şarkılar:
1~ Mor ve Ötesi - Cambaz
2~ Franz Ferdinand - Take me out
3~ Beck - Everybody's gotta learn sometimes
4~ Maroon 5 - This love
5~ Hande Yener - Acele etme
6~ Rafet el Roman - Sürgün
7~ Mustafa Sandal - İsyankâr
8~ Franz Ferdinand - This Ffire
9~ Pamela - İstanbul
10~ Black Eyed Peas - Let's get it started

Tamam fazla Türkçe oldu ama 2004'te askerde olduğumu da unutmayın. İsmail YK - Nerdesin'i koymadığıma şükredin.

5 Ocak 2005 Çarşamba

fiziksel yorgunluk

Dün akşam basketbol akşamıydı. Güzel bir maç oldu. Bu sabah öyle yorgun uyandım ki, işe gerçekten de sürünerek geliyordum az daha. Yürümek bu kadar eziyet verici gelmemişti hiç. Şimdi hâlâ oturduğum yerden kalkmakta güçlük çekiyorum. Yarın da her bir tarafım tutulacak sanıyorum. Hafta sonu Kartalkaya'ya gidecek olursam iyi bir idman oldu kaslarımın açılması açısından.

Pazar günü doğumgünüm için yaptığım çay partisi oldukça neşeli geçti. Yine de çağırmayı unuttuğum kişiler vardı. Çok şeker hediyeler aldım. Dün de Fâtımâ'dan bir kart geldi. İş yerime göndererek akıllıca bir iş yapmış. İş kartvizitlerinin bu şekilde işe yaraması çok güzel.

Para biriktirmeye çalışıyorum. "Öyle şanslı olmalıyım ki, bilet almasam da büyük ikramiye bana çıkmalı" tezim bu yılbaşında da işe yaramadığı için yeni bilgisayarım için para biriktiriyorum. Biraz zor olacak, çünkü sabit giderlerim çok fazla ve her ay apartman aidatım da artıyor.

Evde bir kedi arkadaşım olsa nasıl olur?

4 Ocak 2005 Salı

yılbaşı sonu

Pek kötü bir yazı ama anlatmaya çalıştığı şey güzel. Başlığa tıklayıp bir okuyun isterseniz. Yazının sonundaki şarkı listesi de fena değil gibi. High Fidelity adlı filmden sonra her duruma bir liste yapmak popüler oldu. High Fidelity ülkemizde Sensiz Olmaz ismiyle mi gösterilmişti?