28 Şubat 2005 Pazartesi

tokyo

Az sonra siparişim geldiğinde şu birçok kişinin bahsedip durduğu ama benim henüz deneme fırsatı bulamadığım Tokyo'nun sushilerinden yiyebileceğim.

Madem eve erken geldim; ortalığı ta topliyim biraz. Leş gibi ev. Darmadağınık. Mutfaktan başlıycam.

Kızkardeşim üzerimde gerçekten büyük bir hatıra bırakmaya karar verdi.

Bugün gerçekten çok paranoyakça bazı davranışlarda bulundum, bir de korkunç asabiydim. Birini azarladım hatta.

27 Şubat 2005 Pazar

¨

¨
jane birkin - comment te dire adieu

veya

vera lynn - it hurts to say goodbye

...

Bu gece Godet'de Özlem'le karşılaştık.

25 Şubat 2005 Cuma

alıntı

|
kime dokunsam sensin
kimi çağırsa dudaklarım...
başımın tacı, canım efendim.
görünmez çığlıklarımı gören
eğilmez başımı öpensin.
sen bir deniz derinliğisin
uslanmak bilmez kederler ülkesi...
coşup yağan fırtına sessizliğim
kül kedisi yorgunluğunda kalbim
masalcı ninesini arıyor

(alıntı dedik; ben yazmadım)

başlık yok

¨
¨
¨
¨
- Yukardaki işaretler bu solda gördüğünüz işaretin aynısı değil.

Şimdi hiç metaforik torik olmadan, veya aksi balık olmadan bir şey söyleyeceğim. Çok da ciddiyim.

Yardım istiyorum. İlgi de istiyorum ama asıl istediğim şey yardım.

Bağlantı portlarımda bir arıza var ve düzeltilmesini istiyorum. Hayata bağlandığım portlardan bahsediyorum. Bu konuda konuşmak isteyenler lütfen bana mail atsınlar. Çünkü "bottom end" veya "point of no return" konularında ilginç teorilerim var.

İyi değilim. Ne yazık ki pre-installed programım doğru yardım çağrısını veya doğru hata mesajını verme konusunda kusurlu. Gelin görün ki daha güçlü oldukça bu gücün sadece kendime zarar vermesinden korkmaya başladım.

Lütfen biri bana zayıf olmayı öğretsin yeniden.

Evet, doğru tahmin ettiniz: Ağlıyorum (iki noktadan sonra gelen cümle büyük harfle başlar tamam mı?!)

¨
¨
¨
¨
(tre değil bu)

23 Şubat 2005 Çarşamba

siemens

`
Uyurgezer gibiyim. Bütün gün işte uyuklaya uyuklaya milyon iş hallediyorum, sonra eve gelip berbat gözlerle bilgisayarın veya tv'nin başına geçiyorum. Nadiren de kitabımı alıyorum elime. Gözler fenalaştı. Hafif karizmatik mor ve yorgun altlar modunda şu anda da, böyle devam ederse mısır pörtleğine dönecekler. Bugün işte bir asabiyet krizinin kenarından köşesinden döndüm. Değişik olaylar. Böyle uluorta anlatmak yakışık almaz. Bilahare bahsederim ilerde. Nasılsa sakinleştim. Sonra yine uykum geldi. Sonra telefon açayım birilerine dedim ama açmadım kimseye telefon melefon. Beni arayan oldu ama. Bugün kötü bir şey de yaptım. Yanlışlıkla oldu ama. Kaş yapayım derken göz çıkarmak, hatta kulak kaşıklamak oldu benimkisi. Suçumu telafi edeceğime bir de pişkinlik taslıyorum, sormayın gitsin. Son bir hamle ile jest, mest, centilboy falan atraksiyonlarına giriştik, fakat geç kalındığı gün gibi aşikârdı ve göte giren şemsiyeydi ahmaklık. Sonra yine sakinleştim. Sonra cool davrandım. Sallamadım. Sonra işim bitti. "İyi akşamlar" dedim. Millete dedim, daha çalışıyor bir kısmı. Çıktım geldim. Bir de yeni olayım; yavaş yavaş yürüyorum eve bir süredir, çok güzel oluyor. Kafamı gökyüzüne kaldırıp hayaller de kurduğum için avanak bir görüntü arzediyorum etrafa zaman zaman ama olsun. Sonra çamaşır, sonra çay-may, sonra net. Şimdi ne var bilmiyorum. Eve geldiğimden beri yakmadığım sigaramı yakayım.

21 Şubat 2005 Pazartesi

aynı gece 02:30

Nihayet bu geceki çalışma sona erdi.

Yarın sabah kalan kısımları tamamlayacağız.

Uykum geldi.

aynı gece 01 suları

.
Biz çalışmaya başlamıştık ki, direktörüm elinde bir torba ile geliverdi. Bize bira ve ev yapımı vişne likörü getirmiş.

Hâlâ çalışıyoruz ve ben çok içtim.

Yarın işe gelirken Alka-Seltzer getirmeyi unutmamalıyım.

20 Şubat 2005 Pazar

pazar 21:30

İşteyim.

Gündüz de işteydim ama büyük bir ara verip güzel şeyler yapacak vakit buldum; ve şarap içecek. Şimdi operatör / jr. art direktör Didem'le iki çakırkeyif dünyanın en sorumluluk isteyen işlerinden birini bitirmeye çalışacağız.

Şimdi öğrendim ki Didem de gelirken içki getirmeyi düşünüp vazgeçmiş benim gibi son anda.

İşimizin başına geçmenin zamanı geldi. Bize şans dileyin. (Bu arada başka şeyler de oldu ama şimdi yazacak vaktim yok)

19 Şubat 2005 Cumartesi

mini etek

İşteyim.

Şöyle dedi birisi:

"Böyle güzel bir günde evde Playstation oynamak varken biz burda çalışıyoruz"

Güldük.

Mini etekli çirkin bir kız dolaşıyor etrafta. Komik çizmeler giymiş.

Bir şeyleri toparlayıp / organize edip çıkacağım. Fakat art direktör bensiz çalışacağı için ona gerekli bazı dokümanları bulmam ve hazır etmem gerek. Ne yazık ki bana bu konuda yardımcı olabilecek bir operatör yok etrafta. 3-4 operatör de başka bir müşterinin işlerini yapıyor deli gibi.

Dün akşam kuzen Didem'le birlikteydik çok eğlendik.

Fâtıma'ya bir not: Öykü kurgularım konusunda çok fena esinlendiğim bir film keşfettim. 7-8 yıl önce seyretmiştim. Meğer bayıldığım bir şeyi ilk orada görmüşüm ve kazımışım kafama. Yazarken bir hisin peşindeyim galiba daha çok. Ne anlattığımın bir önemi yok, sonunda bıraktığı his önemli. Böyle şeyler düşündüm şimdi.

Şevval'e not: Sen kendi evrenindeki tek öznesin. Kendini üzmemelisin. Sen bir şekilde sorunlu veya iyi fonksiyon edemez olursan kendi evrenindeki hiçbir şey iyi fonksiyon edemez. Yani unut bu adamı demek geliyor içimden. Konu hakkında neredeyse hiçbir şey bilmesem de senin için bu mevzunun sündüğü sürece daha iyiye gitmeyeceğini düşünüyorum. "there’s nothing scarier in the world than knowing exactly where you wanna go but having absolutely no idea how to get there. except maybe, knowing where you wanna go, knowing how to get there, and then having no idea of who you are when you arrive" diye de bir alıntı ekliyorum. Muhtemelen senin seveceğin bir filmden. Fâtıma'ya yazdığım notta bahsettiğim film.

Selçuk'a not: Akademi meslek öğretmez. Aslında hiçbir şey öğretmez. Sana öğrenmeyi gösterir ve bu alışkanlığı kazandırmaya çalışır akademi. Bilgiye ulaşmayı ve o bilgiyi işlemeyi, kullanmayı... Bu yüzden ne yapmak istiyorsan kendin yapacaksın, kim olmak istiyorsan kendin olacaksın. Şevval'e söylediğim gibi, özne sensin küçük kardeşim. Seçim yapmanın gücünü öğrendikçe başta korksan da sonra Matrix'te pek kurcalanan şu kendi hayatının kontrolünü elinde tutmak konusuna daha bir farklı bakacaksın.

Mini etekli kız dikkatimi dağıttı. Tam şu anda yanımdan geçiyor. Geçerken ekrana bakar mı acaba diye düşünerek yazıyorum bunları belki, ama ne o ekrana bakıyor, ne de ben birazcık olsun heyecanlanıyorum. İşlerimi bitirip dışarı çıkmak istiyorum. Yeni insanlarla tanışmak istiyorum. En çok şu anda üzerinde olduğum işi sağ sağlim bitirebilmek ve derin bir oh çekmek istiyorum.

Geçen gece rüyamda askerdeki çömezim Oktay'ı gördüm. Korkutucu bir rüyaydı. Ceza aldığı için askerliği uzamıştı. Uyandığımda tam da bu günlerde tezkeresini alması gerektiğini hatırladım. Çankırı'ya bir telefon açmak istedim. Açmadım. İş yüzünden eve her gece 23:30 sularında gelmeseydim arar mıydım Çankırı'yı bilmiyorum. Kafamı çok meşgul etti ama Oktay.

Bu akşam ne yapsam? Birikmiş filmlerinden bir kaçını seyredip ekran gülü mü olsam? Yoksa birilerine takılıp dışarı mı çıksam? Yalnız olmak istemiyorum. Film seyredecek olsam bile birilerini çağırayım.

Sevgili günlük, bugün yazacaklarım bunlardı.

12 Şubat 2005 Cumartesi

cici cumartesi

Önemli bir toplantı için işteyim. Günlerdir yağan karın durması bir yana, havanın bir de güneşli olması herkesin otolarına atlayıp dolaşmak istemesine sebep olur diye korkuyordum. Çünkü ben de Trin'i aldım öyle geldim işe. Sakindi trafik. Günlerdir dandik board botlarımla işe gelip işte Rom'larımı giyiyordum. O koca botları daha fazla giymek istemediğim için aldım Trin'i.

Perşembe günü de babamın otomobilini aldım bankaya giderken. Pek havalıydı doğrusu. İş dönüşü dışarda lapa lapa kar yağar ve otomobiller sağa sola kayarken çivili lastiklerimle kocaman sedanın içindeki ben, ılık bir şekilde iklimlendirilmiş ortamımda tatlı müzikler dinleyerek yavaş ve dingin bir şekilde eve döndüm. Eve gelince de babamın boynuna sarılıp onu öperek teşekkür ettim kendisine. İyi ki o sabah taksi bulamamışım.

Selçuk'la konuştuk dün. Uzun zamandır haberleşememiştik doğru dürüst. Sesini duyunca iyi hissettim kendimi. Bir de epey gitar çaldım dün akşam. Erkan'a gidecektim ve birlikte müzik yapacaktık aslında ama o dışarı çıkmaya karar verip beni ektikten sonra vazgeçip yeniden evde kalmaya karar verdiğini bana bildirmekten saat geç olduğu için çekindiğinden tek başıma bağıra çağıra şarkılar söyledim. Uzun cümle kurmaktan sıkıldım artık. Bundan sonra kısa cümleler kuracağım.

Önümüzdeki hafta çok zor bir hafta olacak. Umarım tüm yıldızlar iş konusunda bana destek verecek şekilde sıralanmışlardır da sorunlarımın üstesinden gelmeyi başarırım.

Hakan on sekiz dersinin on sekizinden de geçmeyi başardı!

Hasan'ın askerliğinin bitmesine yirmi gün kadar kaldı.

Annemler neredeyse bir aydır buradalar. Artık onları serbest bırakabilirim ve ablamın yanına gidip biraz da onun yakınlarında kalabilirler.

Geçen pazar Banu ve Mehmet'in yanında epey şımarıklık yapmış ve surat asmıştım. Bu pazar da onlarla birlikte olacağız. Bu sefer biraz daha saygılı olmaya çalışacağım.

3 Şubat 2005 Perşembe

eski dost

Barış'la yaklaşık 3 haftadır görüşmüyorduk.

Dün ve bugün öğle yemeklerinde birlikteydik. Özlemişiz birbirimizi.

Bazen kırıyoruz birbirimizi ama neyse ki atlatmamız kolay oluyor. Barış da eve çıkmak istiyor.

Bu arada Pazar günü "Kırmızı Zaman" adlı kitaba bir link koymuştum. Link verdiğim yazıyı okuyunca bir de ne göreyim; 'spoiler'ın önde gideniymiş bu meymenetsiz yazı! Allah yazdıysa bozsun deyip kaldırdım linki hemen. Link henüz kalkmadan yazıyı görüp oraya tıklayan ve kitabı okumadan o yazıya maruz kalan varsa özür dilerim.