Çıvgın diye bir mağaza vardı Ankara'da Karum'da. Böyle entel dantel şeyler satardı. Alternatif gençlik etnik daha çok hint kökenli aksesuar ve giysilere henüz merak salmadığı zamanlarda gayet havalı bir mağazaydı.
Ay! Beklediğim prova geldiii!!! :)))
Güzel olmuş iş. Verdim gönderdim bassınlar 28 metreye 4,4 metrelik açıkhavayı diye...
Etiler Set Kebap'ın yanından önümüzdeki ay geçerken beni de anabilirsiniz :)
31 Ekim 2005 Pazartesi
19 Ekim 2005 Çarşamba
012
Benetton'un bebek ve çocuk hedef kitlesi için yarattığı markası Benetton 012 vardı. Hâlâ var mı bilmiyorum. "Sıfır oniki" diye okurdu herkes onu. Oysaki, bence "sıfır bir iki" diye okunması daha iyi olurdu. Çünkü burada 012 ne kadar 0 ve 12 yaş aralığını da belirtiyor da olsa, aynı zamanda bir sayı dizisi olma esprisine de sahipti. İtalya'da veya Avropa'da nasıl okunuyordu acaba?
18 Ekim 2005 Salı
pofuruk!
Fotosunu gördüğünüz bu bıcırık şey evimizin yeni üyesi "Pofuruk". Çok uslu bir ayıcıktır kendisi. Minik boyuna bakmadan bizimle ilgilenir. Bazen bizi neşelendirmek için mutluluk dansı yapar, bazen yanaklarımıza öpücükler kondurur. Geceleri önce yanımızda uyuklayıp, sonra yatağına çekilmeyi sever. En sevdiği yemek, salatalık ve probiyotik yoğurttur. Bu munis ve şimşirin ayıcıkla sizi tanıştırmadan duramadım. Aslında Pofuruk da istedi size bir merhaba demeyi, çünkü arkadaş canlısı ve sempatiklikte herkesle yarışacağını göstermek istedi.
13 Ekim 2005 Perşembe
beşik
Canım aşkım Aygül, sana çok teşekkür ederim.
Cumartesi günü Ankara'da ablamlardan aşkımı aradığımda Ayda'nın nasıl da uyuyamadığını falan anlatırken bi'tanem hemen atlayıp: "kendi kendine sallanan beşik diye bir şey yok mu? Onu alalım" diye cin bir fikir üretti. Takip eden dakikalarda çoktan böyle bir ürünün varlığını öğrenmiş, internetten nasıl sipariş edebileceğimize kadar çıkarmıştı. Canım aşkımın verdiği sipariş bugün nihayet Süheyl'in eline geçti. Ablam da o da çok sevinmişler. Umuyoruz ki kendi kendine sallanabilen bu bebe koltuğu/yatağı Ayda'nın uyku problemini çözecek ve minik yeğenimiz yengesinin ileri görüşlülüğü ve cömert kalbi sayesinde mışıl mışıl uyuyup büyüyecek.
Mır.
Cumartesi günü Ankara'da ablamlardan aşkımı aradığımda Ayda'nın nasıl da uyuyamadığını falan anlatırken bi'tanem hemen atlayıp: "kendi kendine sallanan beşik diye bir şey yok mu? Onu alalım" diye cin bir fikir üretti. Takip eden dakikalarda çoktan böyle bir ürünün varlığını öğrenmiş, internetten nasıl sipariş edebileceğimize kadar çıkarmıştı. Canım aşkımın verdiği sipariş bugün nihayet Süheyl'in eline geçti. Ablam da o da çok sevinmişler. Umuyoruz ki kendi kendine sallanabilen bu bebe koltuğu/yatağı Ayda'nın uyku problemini çözecek ve minik yeğenimiz yengesinin ileri görüşlülüğü ve cömert kalbi sayesinde mışıl mışıl uyuyup büyüyecek.
Mır.
9 Ekim 2005 Pazar
5 Ekim 2005 Çarşamba
ramazan
Onbir ayın sultanı geldi ve darmadağın etti beni. Neşeli neşeli tutarım orucumu, nasıl olsa artık sigara da içmediğim için hiç zorlanmam lay lay lom hoppala rım rım diyerek başladığım gün, kan şekerimin düşmesi sonucunda önce krizlerimi yönetememeye başlamam, sonrasında da gözümün önünde cereyan etmekte olan olayların giderek flulaşması ve başımın tatlı tatlı dönmesi biçiminde hayaletimsi bir şekilde devam etti. (kısa cümleler mi demiştim?)
Sonrasında iftarı falan unuttum tabii. Bir arkadaşım gelip bir şeyler yemem için ısrar etti. Tek kişilik ve sıcak suya atılarak yapılan hazır çorbalardan "kremalı mantar" modelini ikram etti, ben de afiyetle içtim. Muhasebeden 3 kız ve Burak kalmıştı ajansta iftar yapan. Küçük bir sofra kurmuşlardı ama hiç dadanmayayım dedim ve pastırmalara, köftelere içim giderek baktım ve kalkıp çaya verdim kendimi.
Şimdi azıcık daha iyiyim. Hâlâ ajanstayım, acil bir kampanyanın ilanları için stok görsel araştırıyorum. Beyinler tam sulanma vaziyetinde iğrenç espriler yapıp gevşek gevşek takılıyorum. Azıcık da başımın ağrıdığını farkettim.
Sorun şu; epeyce bir süre bloglamaya devam edecek olursam ve bir gün bir ya da iki yıl önce yazdığım girişin aynısını yazdığımı farkedecek olursam bu beni ne kadar üzer? Gelecek sene ramazan ayının ilk orucunu tutmaya kalktığımda bu yukarıda yazdığımın aynısını yazacağımı şimdiden görür gibi oldum da... Neyse ki onun da altına böyle ek bir paragraf koyup azıcık felsefe yapar durumu kendi içinde farklı kılarım. Acaba?
Sonrasında iftarı falan unuttum tabii. Bir arkadaşım gelip bir şeyler yemem için ısrar etti. Tek kişilik ve sıcak suya atılarak yapılan hazır çorbalardan "kremalı mantar" modelini ikram etti, ben de afiyetle içtim. Muhasebeden 3 kız ve Burak kalmıştı ajansta iftar yapan. Küçük bir sofra kurmuşlardı ama hiç dadanmayayım dedim ve pastırmalara, köftelere içim giderek baktım ve kalkıp çaya verdim kendimi.
Şimdi azıcık daha iyiyim. Hâlâ ajanstayım, acil bir kampanyanın ilanları için stok görsel araştırıyorum. Beyinler tam sulanma vaziyetinde iğrenç espriler yapıp gevşek gevşek takılıyorum. Azıcık da başımın ağrıdığını farkettim.
Sorun şu; epeyce bir süre bloglamaya devam edecek olursam ve bir gün bir ya da iki yıl önce yazdığım girişin aynısını yazdığımı farkedecek olursam bu beni ne kadar üzer? Gelecek sene ramazan ayının ilk orucunu tutmaya kalktığımda bu yukarıda yazdığımın aynısını yazacağımı şimdiden görür gibi oldum da... Neyse ki onun da altına böyle ek bir paragraf koyup azıcık felsefe yapar durumu kendi içinde farklı kılarım. Acaba?
3 Ekim 2005 Pazartesi
Passport
WWF duygusal baglarim olan bir kurum. Bu adreste bir panda pasaportu alip ekosistem ve cevrenizle ilgili konularda aksiyon alarak harekete gecmenin ve bir seyler yapmanin tadini hijyenik bir sekilde de olsa tadabilirsiniz. Ben 2. seviyede ve 127 puanli bir kullaniciyim.
Katildigim en zevkli kampanyada Italya'da bir seyler yapmaya calisan bir grup iyi adama eski usul postayla mektup gondermistim. Kredi karti puan sistemlerine benzeyen bir sistemi cevre bilinci olusturmak icin kullanmak gercekten cok parlak bir fikir. Bu ustteki de benim pasaportum!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)