Etkilenmiş Dünyaları Afişe Ediyoruz!
www.ohadiyorum.com
Bir Bigumigu projesi.
28 Mart 2007 Çarşamba
27 Mart 2007 Salı
Almanya Seyahati 2
Atatürk Havalimanı Maximum Lounge
Almanya için pasaport kontrolünden geçerken yaşadıklarımı blog yazısı yazmam uğursuz geldi, Almanya'ya girişte de fazla uygun vizem gereksizce uzun incelendi.
Hannover'e indiğimiz andan itibaren mükemmel bir bahar havası bizimleydi.
Ekstra Turizm adlı seyahat acentasının görevlileri bizi yeni model bir Mercedes-Benz S350 ile karşılayınca kalacağımız ev de şato falan olur diye tahmin ettim ama Filistin'li iki kardeşin dairesi, mütevazı bir oğrenci evinden daha fazla olanak sunmuyordu bize. Evin en güzel tarafı neredeyse tüm eşya ve mobilyaların Ikea'dan alınmış olması ve İnci'yle benim bu eşyalara fazlasıyla aşinalık duymamızdı.
Akşamüstü kentin değişik, huzurllu ritmi insanı rahatlatıyordu.
Sokakta ışıklandırılmış cam tuğla banklar.
CeBIT'in yapıldığı Messe fuar alanına tek metroyla gidebiliyorduk ve durak da burnumuzun dibindeydi. Hannover merkeze ise yürüyerek 20-30 dakika mesafedeydik ve hiç taksiye binmeyip bol bol antrenman yaptık. Hannover ufak, sakin ve şirin bir kent. Fazlasıyla derli toplu, yardımsever Türklerle dolu. Örneğin gittiğimiz çok methedilen bir İtalyan lokantasında çalışan Türk kızı garsonumuz, aynı lokantanın mutfağında çalışan diğer Türklerden selamlar getirerek sundu şahane yemeklerimizi. Bir çok dükkanda da kendi kendimize sorduğumuz sorulara kulak kabartıp cevap veren ya da Türk olduğumuzu daha biz konuşmaya başlamadan önce anlayıp bize yardım etmeye koyulan sevimli Hannover Türklerine buradan sevgiler...
Messe kulesi.
Açılıştan kısa bir süre önce koridorlara serilecek halılar hala sıralarını bekliyor.
Fuar alanı gerçekten de devasa bir büyüklükteydi. Tüm o hummalı çalışmalar, insanı fevkalade şaşırtan hızda kuruluveren standlar, arkaplanda kusursuz işleyen altyapı etkileyiciydi. Öte yandan CeBIT'in eski heyecanı kalmamış biz son kullanıcılar için, o da ayrı bir gerçek. Artık en büyük standlar Telekom şirketlerinin ya da bizim adını bile bilmediğimiz bazı teknoloji şirketlerinin.
Kuzey girişindeki bayrak direkleri.
Bizim standın yer aldığı hol.
Hannover'e gelmişken bol bol domuz sosisi yiyip koca koca bardaklarda biralarımızı da içmeyi ihmal letmedik tabii ki. Özellikle son akşam yemeğimizi yediğimiz ve fuarın açılışından bir gün önce olduğu için tıka basa Tayvanlı dolu olan Beergarten'da nefis bölgesel baharatlı sosisler yedik ve lıkır lıkır da bira içtik.
İnci'yle biralarımızı devirirken.
Dört günün sonunda işimizi güzel ve doğru bir şekilde yapmış olmanın tatmini ve sürekli yürümenin verdiği yorgunlukla bitkin bir şekilde ülkemize döndük. Dönüş yolunda yedi şişe içki taşıyarak ayrı bir rekora imza attığım seyahat oldu bu aynı zamanda. Bir de şunu çok iyi öğrendik; Almanya'da yabancı dil bilmeye gerek yok, metro bileti otomatlarında bile Almanca, İngilizce ve Fransızca'nın yanında dördüncü dil olarak Türkçe seçeneği var çünkü!
Batı çıkışından ulaştığımız metro durağında akşam sıkıntısından sanata vurdum kendimi.
Üçüncü günün sonunda bu haldeydim ve fotoyu çekerken gayet normal göründüğümü zannediyordum.
Almanya için pasaport kontrolünden geçerken yaşadıklarımı blog yazısı yazmam uğursuz geldi, Almanya'ya girişte de fazla uygun vizem gereksizce uzun incelendi.
Hannover'e indiğimiz andan itibaren mükemmel bir bahar havası bizimleydi.
Ekstra Turizm adlı seyahat acentasının görevlileri bizi yeni model bir Mercedes-Benz S350 ile karşılayınca kalacağımız ev de şato falan olur diye tahmin ettim ama Filistin'li iki kardeşin dairesi, mütevazı bir oğrenci evinden daha fazla olanak sunmuyordu bize. Evin en güzel tarafı neredeyse tüm eşya ve mobilyaların Ikea'dan alınmış olması ve İnci'yle benim bu eşyalara fazlasıyla aşinalık duymamızdı.
Akşamüstü kentin değişik, huzurllu ritmi insanı rahatlatıyordu.
Sokakta ışıklandırılmış cam tuğla banklar.
CeBIT'in yapıldığı Messe fuar alanına tek metroyla gidebiliyorduk ve durak da burnumuzun dibindeydi. Hannover merkeze ise yürüyerek 20-30 dakika mesafedeydik ve hiç taksiye binmeyip bol bol antrenman yaptık. Hannover ufak, sakin ve şirin bir kent. Fazlasıyla derli toplu, yardımsever Türklerle dolu. Örneğin gittiğimiz çok methedilen bir İtalyan lokantasında çalışan Türk kızı garsonumuz, aynı lokantanın mutfağında çalışan diğer Türklerden selamlar getirerek sundu şahane yemeklerimizi. Bir çok dükkanda da kendi kendimize sorduğumuz sorulara kulak kabartıp cevap veren ya da Türk olduğumuzu daha biz konuşmaya başlamadan önce anlayıp bize yardım etmeye koyulan sevimli Hannover Türklerine buradan sevgiler...
Messe kulesi.
Açılıştan kısa bir süre önce koridorlara serilecek halılar hala sıralarını bekliyor.
Fuar alanı gerçekten de devasa bir büyüklükteydi. Tüm o hummalı çalışmalar, insanı fevkalade şaşırtan hızda kuruluveren standlar, arkaplanda kusursuz işleyen altyapı etkileyiciydi. Öte yandan CeBIT'in eski heyecanı kalmamış biz son kullanıcılar için, o da ayrı bir gerçek. Artık en büyük standlar Telekom şirketlerinin ya da bizim adını bile bilmediğimiz bazı teknoloji şirketlerinin.
Kuzey girişindeki bayrak direkleri.
Bizim standın yer aldığı hol.
Hannover'e gelmişken bol bol domuz sosisi yiyip koca koca bardaklarda biralarımızı da içmeyi ihmal letmedik tabii ki. Özellikle son akşam yemeğimizi yediğimiz ve fuarın açılışından bir gün önce olduğu için tıka basa Tayvanlı dolu olan Beergarten'da nefis bölgesel baharatlı sosisler yedik ve lıkır lıkır da bira içtik.
İnci'yle biralarımızı devirirken.
Dört günün sonunda işimizi güzel ve doğru bir şekilde yapmış olmanın tatmini ve sürekli yürümenin verdiği yorgunlukla bitkin bir şekilde ülkemize döndük. Dönüş yolunda yedi şişe içki taşıyarak ayrı bir rekora imza attığım seyahat oldu bu aynı zamanda. Bir de şunu çok iyi öğrendik; Almanya'da yabancı dil bilmeye gerek yok, metro bileti otomatlarında bile Almanca, İngilizce ve Fransızca'nın yanında dördüncü dil olarak Türkçe seçeneği var çünkü!
Batı çıkışından ulaştığımız metro durağında akşam sıkıntısından sanata vurdum kendimi.
Üçüncü günün sonunda bu haldeydim ve fotoyu çekerken gayet normal göründüğümü zannediyordum.
21 Mart 2007 Çarşamba
12 Mart 2007 Pazartesi
Almanya Seyahati 1
Müşterilerimden AirTies'ın CeBIT 2007 Hannover'deki standının kurulumuyla ilgilenmek için Hannover'e gidiyorum. Bu yazıyı da Atatürk Havalimanı'ndan yazıyorum. Şunu unutmadan yazmak için internetteyim şu anda:
Pasaport kontrolündeyim. Sıra bana geldi ve memur beye pasaportumu ve biniş kartımı uzattım. Geçen ayki İtalya seyahati sırasında aldığım 90 günlük Schengen vizesi geçerliliğini koruduğu için Almanya için ayrıca vize almamıştım. Memur beyin bir miktar kafasının karışmasına sebep oldu bu: "Niye İtalya'dan aldın vizeyi?"
Geçen ay İtalya'ya giderken aldığım vize olduğunu söyledikten sonra da muhtemelen kendi kafa karışıklığını örtbas etmek için bu defa kimliğimi göstermemi rica etti. Elinde tuttuğu pasaportun tüm dünyada kabul gören bir kimlik olması yeterli değildi elbette, ehliyetimi de verdim. Nüfus cüzdanımı sordu. Yanımda olmadığını öğrenince elindeki belgeleri inceleyip şu sonuca karar verdi: "Hiç 30 yaşında göstermiyorsun"
Ben "Maaşallah deyin" diye cevap verdim ve gülümsedim. Daha doğrusu müşterilerimle konuşurken kendimi motive etmek için kullandığım meditasyon gülümsemesini takındım. O sırada kontuara bir memur daha gelmişti, bizimki hemen atıldı; "Mesut, sen de bak allahaşkına, hiç 30 yaşında duruyor mu?" Sonra da benim eğlenmeme şaşırıp "pasaport sırasından böyle keyifle geçen de olmamıştır" diye yaptı bitirişi. İnsanlara işlerini yaptırmak galiba benim mesleğimin tanımı. Bu arada genç göstermemin sırrı olarak da mutllu evliliğimi gerekçe göstererek bir son dakika golü attım istemeden sanırım. En iyi intikam iyi yaşamaktır. İyi yolculuklar Settar.
Pasaport kontrolündeyim. Sıra bana geldi ve memur beye pasaportumu ve biniş kartımı uzattım. Geçen ayki İtalya seyahati sırasında aldığım 90 günlük Schengen vizesi geçerliliğini koruduğu için Almanya için ayrıca vize almamıştım. Memur beyin bir miktar kafasının karışmasına sebep oldu bu: "Niye İtalya'dan aldın vizeyi?"
Geçen ay İtalya'ya giderken aldığım vize olduğunu söyledikten sonra da muhtemelen kendi kafa karışıklığını örtbas etmek için bu defa kimliğimi göstermemi rica etti. Elinde tuttuğu pasaportun tüm dünyada kabul gören bir kimlik olması yeterli değildi elbette, ehliyetimi de verdim. Nüfus cüzdanımı sordu. Yanımda olmadığını öğrenince elindeki belgeleri inceleyip şu sonuca karar verdi: "Hiç 30 yaşında göstermiyorsun"
Ben "Maaşallah deyin" diye cevap verdim ve gülümsedim. Daha doğrusu müşterilerimle konuşurken kendimi motive etmek için kullandığım meditasyon gülümsemesini takındım. O sırada kontuara bir memur daha gelmişti, bizimki hemen atıldı; "Mesut, sen de bak allahaşkına, hiç 30 yaşında duruyor mu?" Sonra da benim eğlenmeme şaşırıp "pasaport sırasından böyle keyifle geçen de olmamıştır" diye yaptı bitirişi. İnsanlara işlerini yaptırmak galiba benim mesleğimin tanımı. Bu arada genç göstermemin sırrı olarak da mutllu evliliğimi gerekçe göstererek bir son dakika golü attım istemeden sanırım. En iyi intikam iyi yaşamaktır. İyi yolculuklar Settar.
7 Mart 2007 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)