Mayni bu özellikleri hakkında fazla düşünmez, ama tedbiri de elden bırakmaz. Her sabah kalkar, 2 piksel kravatını takar ve gezmeye koyulur. Bu gezintileri sırasında tanıştığı insanlarla kısa sohbetler eder. Kimsenin yanında uzun süre kalmaz. Böylece Mayni'yi kısa süre için tanıyan herkes, onun piksel-dürüst, yani göründüğü gibi olan, basit bir insan olduğunu düşünür ve bu insanların Mayni'ye kolayca kanları ısınır.
Mayni hayatından memnundur. Daha yüksek çözünürlüklü olmak onun üzerine uzun uzun düşündüğü bir konu değildir. Kristal gibi görünme arzusu yoktur. Çünkü aynaya bakmadığı sürece, nasıl göründüğü ya da kaç piksel olduğuyla ilgili bilginin de çok önemi yoktur. Bir tek şu insanlarla sıkı fıkı olmama konusu önemlidir Mayni için.
Mayni eskiden insanlarla sıkı fıkı olurdu. Bu zamanlar, Mayni'nin tam 44 piksel ettiği günlere denk düşüyor. Mayni, yakın arkadaşı Şaşe'yle birlikte vakit geçirmeyi özellikle severdi. Şaşe'yle birlikte birbirlerinin peşi sıra gezip dolaşır, uzun uzun sohbetler ederlerdi. Mayni'nin piksel görüntüsü altında saklı olanı ilk merak eden de Şaşe oldu. Görünenden fazlasını anlamak için konuşmak gerekir. Mayni ve Şaşe konuştukta birbirlerini daha iyi anladılar. Şaşe artık Mayni'ye baktığında en az 2 üzeri n+1 adet daha fazla piksele sahip çok daha net bir çocuk görüyordu karşısında. Tabii gözle görünenden bahsetmiyoruz burada.
Şaşe'nin bir gün gitmesi gerekti. Mayni'yi özellikle bırakıp gitmek gibi bir niyeti yoktu gerçi ama gitmesi gerektiğinde Mayni'yi de bırakması gerektiğinden bunun çok önemli yok. Mayni, hayatına Şaşe gibi birinin girmesinden çok mutlu olduğu için piksellerinden birini -saçının eskiden daha uzun olan perçemine denk düşeni- Şaşe'ye verdi. Şaşe gittiği her yerde bu pikseli de taşıdı. Mayni'yse 43 piksellik herkesin sevdiği ama kimsenin çok da tanımadığı biri olarak sürdürdü yaşamını.
Gün 4. Kafanızdan bir karakter atın ve onun hikayesini yazın.
Şimdi, şöyle oluyor Yalçın. Ben önce senin yazını okuyorum, sonra ister istemez senin yazına benzer şeyler düşünüyorum. Ve doğal olarak benim o günkü yazım, seninkinin paralel evrendeki versiyonu gibi oluyor.
YanıtlaSilYarın, seninkini okumadan önce yazmayı deneyeceğim. Özgünlüğüme sekte vuruyorsun! Haha :)
Şimdi okurken farkettim senin blogu bu bahsettiğin şeyi :) Eninde sonunda bir yerlerden, bir şeylerden esinleniyoruz nasıl olsa. Sandığımız kadar özgün değiliz. Direkt olarak neden ya da kimden esinlendiğimizin farkında olmamız da kendimizi kötü hissettirmeyebilir. Diğer yandan ben de seninle aynı korkuyla kimsenin yazısını okuyamıyorum kendiminkini yazmadan önce :)
YanıtlaSil