Zor iş. Tamam, binlerce kişilik bir şirket olsam ben de bazı yöntemler geliştirmek isterdim çalışanların performanslarını ölçmek için. Fakat gözlemlediğim kadarıyla en gelişmiş, en çalışan tarafındaki yöntemler bile özellikle yaratıcılık beklenen pozisyonların performans kriterlerini tanımlamada güçlük çekiyor.
Şirkette bugünlerde performans değerlendirmeleri çalışmaları yapılıyor. Son bir yılda en çok gurur duyduğum, kendimi sonuçlarından dolayı en iyi hissettiğim işler, performans kriterlerim arasında yeterince yer almıyormuş gibi hissediyorum. Bu durum da motivasyonumu düşürüyor, moralimi bozuyor.
Önümüzdeki yıl performans kriterlerimi daha dinamik bir sistem üzerinden kurgulamak istiyorum. Aklıma bir çözüm gelmiş değil ama yapılan iyi bir iş kağıt üzerinde ifade edilebiliyorsa, performans değerlendirmesine de girebilir demektir diye düşünüyorum.
28 Aralık 2009 Pazartesi
4 Aralık 2009 Cuma
18 Ekim 2009 Pazar
31. Avrasya Maratonu Tamamlandı
Zayıf hazırlık sürecimden bahsetmiştim. Bitirebileceğime bile emin değilken bu kadar keyifli geçmesi gerçekten sürpriz oldu.
15km ve maraton startında üstümde sadece kafamdan geçirdiğim kalın çöp poşetiyle sıcak kalmaya çalışırken İtalyanların, İspanyolların, Almanların ve daha bir sürü memleketten insanların bizimkilerle birlikte heyecanını yaşamak çok güzeldi. Startla birlikte yağmurun durması da çok güzel bir gelişmeydi. Minik ayakkabılarım epey su aldı ama en azından gözüme su kaçarken koşmak zorunda kalmadım.
Yarışın başlarında köprünün bitmek bilmez düzlüğünde koşarken sürekli tempomu sabit tutma ve aşırı zorlamadan dizlerimdeki sakatlığı uyandırmamaya konsantreydim. Avrupa tarafındaki ilk ayrımdan Yıldız'a çıkış rampası sandığım kadar yormadı. Oradan, Barbaros'tan Beşiktaş sahile iniş daha zor geldi bana. Beşiktaş'a inince ilk sularımızı aldık. Biraz sonra Dolmabahçe civarında spor hocam Osman'ın yanında bekleyen karıcığımı da görünce çok duygulandım. Sabah Aygül'ü uyandırmadan çıkmıştım, kalkıp beni desteklemeye gelmesi çok güzel bir sürprizdi.
Aygül'den aldığım gazla Eminönüne kadar oldukça rahat bir tempoyla, hatta gittikçe hızlanarak gittim. Eminönü civarlarında güneş açmaya başladı. Bunun iyi olacağını sanmıştım ama hem buharlaşma, hem de göze giren güneş motivasyonumu biraz düşürdü. Fakat aynı yerlerde tempomu da arttırmaya başladım. Son 5km'ye girdiğimdeki derecem ve bitirişteki dereceme bakınca da bu görülüyor: 10km geçilirken 1018. sıradayken yarışı 907. olarak bitirmeyi başardım. (Toplam 1776 erkek koşucu tamamlamış 15km etabını)
Fakat bu son bölümdeki tempo arttırışını bir de bana sorun! Özellikle Saray Burnu tarafından Gülhane Parkı içinden At Meydanı'na çıktığımız son rampada nefes alış verişim inanılmaz sıklaştı, ayaklarımdaki acı iyice arttı.
Ara ara yerlerde tezahürat yapan -çoğunluğu yabancı- insanlar son düzlükte parkurun sağ ve solunu doldurmuşlardı. Bir çok kişiyle gülümseyerek göz göze geldim burada. Hiç tanımadığınız insanları bir şeyi başarmaları için desteklemek güzel bir duygu.
Yarış bittiğinde bir süre yerimde zıplamaya devam ettim. Sonra madalya ve hatıraların dağıtıldığı poşetlerimizi minibüs camlarına akın ederek kapıştık.
Yarıştan yaklaşık 2 saat sonra Aygül'le geç kahvaltımızı yapmaktayken ona heyecanlı bir çocuğun izci kampını anlatışı gibi yarışın tüm detaylarını anlatırken yakaladım kendimi. O anda kesinlikle emin oldum; hayatımdaki en keyifli deneyimlerden biriydi Avrasya Maratonu.
Veriler:
15km ve maraton startında üstümde sadece kafamdan geçirdiğim kalın çöp poşetiyle sıcak kalmaya çalışırken İtalyanların, İspanyolların, Almanların ve daha bir sürü memleketten insanların bizimkilerle birlikte heyecanını yaşamak çok güzeldi. Startla birlikte yağmurun durması da çok güzel bir gelişmeydi. Minik ayakkabılarım epey su aldı ama en azından gözüme su kaçarken koşmak zorunda kalmadım.
Yarışın başlarında köprünün bitmek bilmez düzlüğünde koşarken sürekli tempomu sabit tutma ve aşırı zorlamadan dizlerimdeki sakatlığı uyandırmamaya konsantreydim. Avrupa tarafındaki ilk ayrımdan Yıldız'a çıkış rampası sandığım kadar yormadı. Oradan, Barbaros'tan Beşiktaş sahile iniş daha zor geldi bana. Beşiktaş'a inince ilk sularımızı aldık. Biraz sonra Dolmabahçe civarında spor hocam Osman'ın yanında bekleyen karıcığımı da görünce çok duygulandım. Sabah Aygül'ü uyandırmadan çıkmıştım, kalkıp beni desteklemeye gelmesi çok güzel bir sürprizdi.
Aygül'den aldığım gazla Eminönüne kadar oldukça rahat bir tempoyla, hatta gittikçe hızlanarak gittim. Eminönü civarlarında güneş açmaya başladı. Bunun iyi olacağını sanmıştım ama hem buharlaşma, hem de göze giren güneş motivasyonumu biraz düşürdü. Fakat aynı yerlerde tempomu da arttırmaya başladım. Son 5km'ye girdiğimdeki derecem ve bitirişteki dereceme bakınca da bu görülüyor: 10km geçilirken 1018. sıradayken yarışı 907. olarak bitirmeyi başardım. (Toplam 1776 erkek koşucu tamamlamış 15km etabını)
Fakat bu son bölümdeki tempo arttırışını bir de bana sorun! Özellikle Saray Burnu tarafından Gülhane Parkı içinden At Meydanı'na çıktığımız son rampada nefes alış verişim inanılmaz sıklaştı, ayaklarımdaki acı iyice arttı.
Ara ara yerlerde tezahürat yapan -çoğunluğu yabancı- insanlar son düzlükte parkurun sağ ve solunu doldurmuşlardı. Bir çok kişiyle gülümseyerek göz göze geldim burada. Hiç tanımadığınız insanları bir şeyi başarmaları için desteklemek güzel bir duygu.
Yarış bittiğinde bir süre yerimde zıplamaya devam ettim. Sonra madalya ve hatıraların dağıtıldığı poşetlerimizi minibüs camlarına akın ederek kapıştık.
Yarıştan yaklaşık 2 saat sonra Aygül'le geç kahvaltımızı yapmaktayken ona heyecanlı bir çocuğun izci kampını anlatışı gibi yarışın tüm detaylarını anlatırken yakaladım kendimi. O anda kesinlikle emin oldum; hayatımdaki en keyifli deneyimlerden biriydi Avrasya Maratonu.
Veriler:
16 Ekim 2009 Cuma
Büyük İkramiye Bana Çıksa
Havadan paranın en şahane versiyonu: Piyango. Sayısal Loto, Milli Piyango'nun yılbaşı çekilişi, bunlarda ne zaman devasa büyük ödül olur, o zaman başlarım düşünmeğe: "Bana çıksa ne yaparım?"
Bugün Osmaniye'den eve yürürken yine bunu düşünür buldum kendimi. Ferrari 458 Italia, bizim sokağın üstündeki teras hala boşsa oraya taşınma, uzun bir tatil, şirket kurma falan derken bu süreçleri bitirdikten sonra, yani satın alınacaklar alındıktan, o hayaldeki hayat kurulduktan sonra ne yapardım peki?
O zaman oturup rahat rahat yazacak vaktim olurdu gibi bir düşünce geldi aklıma. Ne istersem, güzel güzel yazardım. Ne keyif... Ve dank etti kafama; şu anda rahat rahat yazmamı engelleyen neydi ki? Böyle bir "state of mind" işte çok para illüzyonu.
Bugün Osmaniye'den eve yürürken yine bunu düşünür buldum kendimi. Ferrari 458 Italia, bizim sokağın üstündeki teras hala boşsa oraya taşınma, uzun bir tatil, şirket kurma falan derken bu süreçleri bitirdikten sonra, yani satın alınacaklar alındıktan, o hayaldeki hayat kurulduktan sonra ne yapardım peki?
O zaman oturup rahat rahat yazacak vaktim olurdu gibi bir düşünce geldi aklıma. Ne istersem, güzel güzel yazardım. Ne keyif... Ve dank etti kafama; şu anda rahat rahat yazmamı engelleyen neydi ki? Böyle bir "state of mind" işte çok para illüzyonu.
14 Ekim 2009 Çarşamba
Avrasya'ya Dört Gün Kala
Eylül'de ayrı ayrı iki haftayı tatilde geçirmek antrenmanlarımı aksatmama ve yediğim gözlemeleri pideler, formumun bozulmasına yol açtı. Maratona (15km) 1 hafta kala antrenmanları sıkılaştırmıştım ki açıkhava koşularında sağ ayağımın tabanında bir bölge su topladı. Daha sonra da bantta sol dizimdeki sakatlık nüksetti.
2 günlük bir dinlenmeden sonra bugün yine salondaydım. Bantta 15km'yi tamamladım. Arada 10 dakikalık bir süreyi de eğim ayarını 7.0'ye alıp koştum. Tarif edemeyeceğim bir yorgunluk yaşadım. Lisede basketbol antrenmanlarında böyle haşat olmuştum en son. Sonra eve yürürken yere yıkılacak kadar ağrıdı bacaklarım. Yıkılmadan ulaştım eve. Hasta karım karnımı doyurdu, şimdi oturmanın, yatmanın ne kadar keyifli olabileceğini tüm benliğimle hissederek kitap okumaya gidiyorum.
Pazar günü köprü üstünde rüzgar, hafif serin bir hava çok ciddi bir rampa bekliyor olacak beni. Parkur detaylarını buradan inceleyebiliriniz.
2 günlük bir dinlenmeden sonra bugün yine salondaydım. Bantta 15km'yi tamamladım. Arada 10 dakikalık bir süreyi de eğim ayarını 7.0'ye alıp koştum. Tarif edemeyeceğim bir yorgunluk yaşadım. Lisede basketbol antrenmanlarında böyle haşat olmuştum en son. Sonra eve yürürken yere yıkılacak kadar ağrıdı bacaklarım. Yıkılmadan ulaştım eve. Hasta karım karnımı doyurdu, şimdi oturmanın, yatmanın ne kadar keyifli olabileceğini tüm benliğimle hissederek kitap okumaya gidiyorum.
Pazar günü köprü üstünde rüzgar, hafif serin bir hava çok ciddi bir rampa bekliyor olacak beni. Parkur detaylarını buradan inceleyebiliriniz.
15 Eylül 2009 Salı
Blog Ödülleri 2009'un en iyi otomobil blogu Carluvr.com Fethiye Letoonia'daydı!
Bu yazı, Aygül'ün Bigumigu'da yazdığı bir yorum, oradan aynen alıp yayınlıyorum:
Eveeett Carluvr'un Blog Ödülleri'nden kazandığı tatil hediyesini tepe tepe kullandık geçen hafta.
Tatil yerimiz daha önce duymadığımız ama gidip kalınca pek sevdiğimiz Letoonia Resorts'tü. Biz Fethiye kısmında ağırlandık.
YouTube tanıtım videosu:
Kişisel fikrim, daha önceden ClubMed'de kalan biri olarak daha sevecen geldi (belki daha çok türk çalışan olması, belki ClubMed'den daha geniş 1 mekana sahip olması, belki animasyon ekibinin başarısı bilemiyorum).
Gidecek olanlar için mini liste yapıyorum neleri sevdim:
1. Denizde kaydirakların olması (çocuklar gibi şendik, küçk çocuklar ile sıraya giriyorduk, daha ne kadar hızlı denize uçarız diye hesaplar kitaplar yapıyorduk)
2. Çift kişilik sallanan salıncakları (resmini çekseymişim keşke :D)
3. Odamızın muhteşem bir yerde olması (Şahin Bey özel olarak bu konuya özen göstermiş, her yerin ortasında muhteşem konumdaydık)
Odamız (dağınıklığa bakmayın :P);
Manzaramız;
4. Animasyon ekibinin hiperaktifliği ve ciddi ciddi zaman ayırıp antin kuntin işler çıkarmaması
5. Mekanın kocaman olması
6. Transferimize kadar herşeyimizin düşünülmüş olması ve sorunsuz gidip gelmiş olmamız.
7. Evlilik yıldönümümüzde odamıza meyve tabağı ve şarap gönderilmesi :)))
8. Bir çok turistik yere yakın olması (misal Ölüdeniz)
Letoonia Resorts 2010 - 2011 yılında yenilenecekmiş. Odaya sadece uyumak için gittiğimiz için açıkçası odaların yenilenmesi bizi ne kadar etkiler, 2 sene sonra gidince göreceğiz :D
Normalde animasyon ekibini görünce kaçan biz bu sefer değişiklik yapıp, şans verdik. Her akşam ayrı bir dans gösteri izledik. Emekleri inanılmaz bulduk (tüm gün boyunca ortada olup, gece 1 saatlik performans yapmaları inanılmazdı). Gösterinin sonunda alkışlamadan çıkanlara "domates, patates satmıyoruz az biraz durun" tadında laf edilmesine ayrıca bayıldım. Zort diye çıkanlara insan gıcık oluyor, emeğe saygı lütfen :)
Kötü çekim de olsa iskelet şov (YouTube)
Hiç mi içine sinmeyen bir şey yoktu derseniz; sorun olanlar genelde yiyecek ve içeceklerdi.
1. Alakart restoranlardan sadece Türk mutfağını beğendim (kişisel tercihtir bu, settar deniz'i de sevdi, sushi konusunda ikimizde tercih etmedik.)
2. Diyet menüsü azdı. Yemeklerin yağ oranları vb bilgileri yer almıyordu (normalde de yer almıyor ama Bodywatchers'a başladığımdan bu yana önemli 1 konu benim için)
3. Alkollü içecekler sınıfta kaldı :(( - sebil şarap ve kokteyller tat ve haz açısından iyi değildi. Giderseniz güvenli seçim olarak ya bira'yı seçin ya da alakart restoranlardaki şişeli şarapları tercih edin.
Aslında yukarda behsettiklerimizin hiç bir önemi olmadı.
5 senedir birlikte olan biz, 3. evlilik yıldönümümüzü Letoonia Resorts'ta kutladık. Uzun zamandır bu kadar kendimizi mutlu ve huzurlu hissetmedik. Güzel tatilimizde emeği geçen tüm Letoonia Resorts ailesine kocaman teşekkürler. Şahin Toprak beye ise özel ilgisi için ayrıca teşekkürler.
Bu sene umarız yeniden Blog Ödülleri'ne sponsor olurlar, Carluvr.com ile yeniden katılırız (ya da belki başka bir blog doğururuz bu arada ;))
Not: Fethiye Ölüdeniz'de yamaç paraşütü yaptık!!!
Settar'ın evlilik yıldönümü hediyesi idi, bu inanılmaz deneyim.
Kanıma girdiler, yaza doğru eğitim alıp, pilot olmak için kolları sıvıyorum, duyduk duymadık demeyin :)
Eveeett Carluvr'un Blog Ödülleri'nden kazandığı tatil hediyesini tepe tepe kullandık geçen hafta.
Tatil yerimiz daha önce duymadığımız ama gidip kalınca pek sevdiğimiz Letoonia Resorts'tü. Biz Fethiye kısmında ağırlandık.
YouTube tanıtım videosu:
Kişisel fikrim, daha önceden ClubMed'de kalan biri olarak daha sevecen geldi (belki daha çok türk çalışan olması, belki ClubMed'den daha geniş 1 mekana sahip olması, belki animasyon ekibinin başarısı bilemiyorum).
Gidecek olanlar için mini liste yapıyorum neleri sevdim:
1. Denizde kaydirakların olması (çocuklar gibi şendik, küçk çocuklar ile sıraya giriyorduk, daha ne kadar hızlı denize uçarız diye hesaplar kitaplar yapıyorduk)
2. Çift kişilik sallanan salıncakları (resmini çekseymişim keşke :D)
3. Odamızın muhteşem bir yerde olması (Şahin Bey özel olarak bu konuya özen göstermiş, her yerin ortasında muhteşem konumdaydık)
Odamız (dağınıklığa bakmayın :P);
Manzaramız;
4. Animasyon ekibinin hiperaktifliği ve ciddi ciddi zaman ayırıp antin kuntin işler çıkarmaması
5. Mekanın kocaman olması
6. Transferimize kadar herşeyimizin düşünülmüş olması ve sorunsuz gidip gelmiş olmamız.
7. Evlilik yıldönümümüzde odamıza meyve tabağı ve şarap gönderilmesi :)))
8. Bir çok turistik yere yakın olması (misal Ölüdeniz)
Letoonia Resorts 2010 - 2011 yılında yenilenecekmiş. Odaya sadece uyumak için gittiğimiz için açıkçası odaların yenilenmesi bizi ne kadar etkiler, 2 sene sonra gidince göreceğiz :D
Normalde animasyon ekibini görünce kaçan biz bu sefer değişiklik yapıp, şans verdik. Her akşam ayrı bir dans gösteri izledik. Emekleri inanılmaz bulduk (tüm gün boyunca ortada olup, gece 1 saatlik performans yapmaları inanılmazdı). Gösterinin sonunda alkışlamadan çıkanlara "domates, patates satmıyoruz az biraz durun" tadında laf edilmesine ayrıca bayıldım. Zort diye çıkanlara insan gıcık oluyor, emeğe saygı lütfen :)
Kötü çekim de olsa iskelet şov (YouTube)
Hiç mi içine sinmeyen bir şey yoktu derseniz; sorun olanlar genelde yiyecek ve içeceklerdi.
1. Alakart restoranlardan sadece Türk mutfağını beğendim (kişisel tercihtir bu, settar deniz'i de sevdi, sushi konusunda ikimizde tercih etmedik.)
2. Diyet menüsü azdı. Yemeklerin yağ oranları vb bilgileri yer almıyordu (normalde de yer almıyor ama Bodywatchers'a başladığımdan bu yana önemli 1 konu benim için)
3. Alkollü içecekler sınıfta kaldı :(( - sebil şarap ve kokteyller tat ve haz açısından iyi değildi. Giderseniz güvenli seçim olarak ya bira'yı seçin ya da alakart restoranlardaki şişeli şarapları tercih edin.
Aslında yukarda behsettiklerimizin hiç bir önemi olmadı.
5 senedir birlikte olan biz, 3. evlilik yıldönümümüzü Letoonia Resorts'ta kutladık. Uzun zamandır bu kadar kendimizi mutlu ve huzurlu hissetmedik. Güzel tatilimizde emeği geçen tüm Letoonia Resorts ailesine kocaman teşekkürler. Şahin Toprak beye ise özel ilgisi için ayrıca teşekkürler.
Bu sene umarız yeniden Blog Ödülleri'ne sponsor olurlar, Carluvr.com ile yeniden katılırız (ya da belki başka bir blog doğururuz bu arada ;))
Not: Fethiye Ölüdeniz'de yamaç paraşütü yaptık!!!
Settar'ın evlilik yıldönümü hediyesi idi, bu inanılmaz deneyim.
Kanıma girdiler, yaza doğru eğitim alıp, pilot olmak için kolları sıvıyorum, duyduk duymadık demeyin :)
23 Ağustos 2009 Pazar
Avrasya
Yeniden koşmaya başladım. 1 yıldan uzun süredir hamster misali bant üzerinde zıplıyorum. Son 2 aydır da arada bir Maçka Parkı'nda koşuyorum Cumartesi sabahları.
Spor salonumun gazıyla Avrasya koşusuna katılmaya karar verdim. Avrasya denilen koşunun 3 farklı kategorisi varmış: Maraton, 15km ve Halk Koşusu. Ben 15km koşuda mücadele edeceğim.
Antrenmanlara bu hafta başladım. Öncelikle biraz yoğun sayılabilecek ağırlık çalışmalarımın sonundaki koşu bantı süremi 40 dakikaya çıkardım.
Çarşamba günü ilk antrenmanımda 7km kadar koştum ve 15km'yi çıkartıp çıkartamayacağım konusunda şüpheler oluştu kafamda. Cuma günü bir miktar daha kastım ve 60 dakika boyunca toplam 9km koştum (ortalama hızımı tahmin edin haydi). 60 dakika sonunda kendimi hala zinde hissettiğim için Avrasya konusunda moralim yerine geldi.
Bugün de interval (aralık?) antrenmanına başladım. 2 dakika 9km/s hızda koştuktan sonra 1 dakika 11 km/s hızda koşup sonra tekrar 9km/s hıza inmek şeklinde özetleyebileceğim bu çalışmada, anlattığım iniş-çıkıştan tam 17 tane yapıp 1 saat içinde 9,5km koşmayı başardım.
Avrasya koşusu 15 Ekim'de. O zamana kadar banttan çıkıp açıkhavada 1 saat ve üzerinde hızlı tempo koşmayı başarmam lazım bir kaç hafta içinde. Bu arada en önemli sınırlayıcılarım; her iki dizimde de çapraz bağlarda kayak ve türlü sporlara bağlı ciddi sakatlıklar olması. Bu yüzden koşma sürelerimi kademeli arttırmak zorundayım. Bir sakatlık tekrarlamasında tüm hayallerim suya gidebilir. Sonraki antrenman ve sürelerimi buraya yazmaya niyetliyim.
Avrasya Maratonu:
http://www.istanbulmarathon.org/
Spor salonumun gazıyla Avrasya koşusuna katılmaya karar verdim. Avrasya denilen koşunun 3 farklı kategorisi varmış: Maraton, 15km ve Halk Koşusu. Ben 15km koşuda mücadele edeceğim.
Antrenmanlara bu hafta başladım. Öncelikle biraz yoğun sayılabilecek ağırlık çalışmalarımın sonundaki koşu bantı süremi 40 dakikaya çıkardım.
Çarşamba günü ilk antrenmanımda 7km kadar koştum ve 15km'yi çıkartıp çıkartamayacağım konusunda şüpheler oluştu kafamda. Cuma günü bir miktar daha kastım ve 60 dakika boyunca toplam 9km koştum (ortalama hızımı tahmin edin haydi). 60 dakika sonunda kendimi hala zinde hissettiğim için Avrasya konusunda moralim yerine geldi.
Bugün de interval (aralık?) antrenmanına başladım. 2 dakika 9km/s hızda koştuktan sonra 1 dakika 11 km/s hızda koşup sonra tekrar 9km/s hıza inmek şeklinde özetleyebileceğim bu çalışmada, anlattığım iniş-çıkıştan tam 17 tane yapıp 1 saat içinde 9,5km koşmayı başardım.
Avrasya koşusu 15 Ekim'de. O zamana kadar banttan çıkıp açıkhavada 1 saat ve üzerinde hızlı tempo koşmayı başarmam lazım bir kaç hafta içinde. Bu arada en önemli sınırlayıcılarım; her iki dizimde de çapraz bağlarda kayak ve türlü sporlara bağlı ciddi sakatlıklar olması. Bu yüzden koşma sürelerimi kademeli arttırmak zorundayım. Bir sakatlık tekrarlamasında tüm hayallerim suya gidebilir. Sonraki antrenman ve sürelerimi buraya yazmaya niyetliyim.
Avrasya Maratonu:
http://www.istanbulmarathon.org/
Koşmak
Koşmayı hep çok sevdim. Çocukken fıldır fıldır koşup, arada bir yere yapışıp, dizini kanatan çocuklardandım. Hala durur o yara izlerim. Ortaokul ve lisede basketbol takımında olmama rağmen, beden eğitimi dersinde öğretmenimiz bizi kır koşusuna (cross country) çıkardığında sınıf birincisi olmak için ciğerlerim patlayana kadar koşardım. Malatya Anadolu Lisesi kentin dışında konumlanıyordu ve Orduzu Göleti'ne yakındı. Koşu da bu alanda tezahür ederdi: http://maps.google.com/?ie=UTF8&ll=38.354143,38.369279&spn=0.017769,0.038581&t=h&z=15
(Bu arada Orduzu adı yerine Pınarbaşı kullanılsa da tüm Malatya için orası hala Orduzu)
Sonra Üniversite; grunge ve alkolle hızlı yemek sonrası kilo alma süreci. Ardından sigarayı bırakmam ve spora geri dönüş. Yaklaşık 8-10 yıl önce Bilkent'te bir bahar kır koşusunda epey bir kilometre katetmiş ve 600 küsür kişinin katıldığı koşuyu 57. bitirmeyi başarmıştım.
Basketbol, ağırlık çalışmak, yürüyüş... Eksersizin her türlüsünü çok seviyorum ama koşmak... Hele ki ilk 30 dakika sonrasında sonsuz bir enerjiyle koşmak; en çok bunu seviyorum sanırım.
(Bu arada Orduzu adı yerine Pınarbaşı kullanılsa da tüm Malatya için orası hala Orduzu)
Sonra Üniversite; grunge ve alkolle hızlı yemek sonrası kilo alma süreci. Ardından sigarayı bırakmam ve spora geri dönüş. Yaklaşık 8-10 yıl önce Bilkent'te bir bahar kır koşusunda epey bir kilometre katetmiş ve 600 küsür kişinin katıldığı koşuyu 57. bitirmeyi başarmıştım.
Basketbol, ağırlık çalışmak, yürüyüş... Eksersizin her türlüsünü çok seviyorum ama koşmak... Hele ki ilk 30 dakika sonrasında sonsuz bir enerjiyle koşmak; en çok bunu seviyorum sanırım.
30 Temmuz 2009 Perşembe
Kendime Ait Bir Oda
Burası sadece bana ait bir yer. Galiba tüm sosyal medya falan filanı içinde dilediğim gibi at koşturup, esip gürleyebildiğim yegane yer. O kadar ki, post FriendFeed'de yayınlandığında oradan sileceğim ki blogu ayrıca takip etmeyenler bu yazıyı görmesinler.
3 Haziran 2009 Çarşamba
Son Günlerde
Sonat, Sadi ve ben Efes - GS maçına gittik.
Sonra Sadi'yle Bebek Taps'te bira içtik.
Sonra geçen akşamüstü spora giderken kaldırımda bu manyağı gördüm. Mıncıklamak istedim ama öyle uhrevi bir keyif içindeydi ki bozmaya cesaret edemedim.
Sonra bugün Veliefendi Hipodromu'na geldim hayatımda ilk defa. Ne güzel bir doğa, ne tatlı ağaçlar. Hatta ağaçlarda yeşil yeşil papağanlar...
Hipodrom'da acıkınca birer tost yiyelim dedik. Tostu aynı zamanda ganyan bayii olan bir birahane de yiyince yanında bira da içtim dayanamayıp. Hipodromda bir ganyan bayiinde bira içmek, duvarlardaki at resimlerine bakmak. Hayatın sürprizlerine bayılıyorum.
Sonra Sadi'yle Bebek Taps'te bira içtik.
Sonra geçen akşamüstü spora giderken kaldırımda bu manyağı gördüm. Mıncıklamak istedim ama öyle uhrevi bir keyif içindeydi ki bozmaya cesaret edemedim.
Sonra bugün Veliefendi Hipodromu'na geldim hayatımda ilk defa. Ne güzel bir doğa, ne tatlı ağaçlar. Hatta ağaçlarda yeşil yeşil papağanlar...
Hipodrom'da acıkınca birer tost yiyelim dedik. Tostu aynı zamanda ganyan bayii olan bir birahane de yiyince yanında bira da içtim dayanamayıp. Hipodromda bir ganyan bayiinde bira içmek, duvarlardaki at resimlerine bakmak. Hayatın sürprizlerine bayılıyorum.
1 Haziran 2009 Pazartesi
Robotları Bilmece
Sinema ve edebiyattan ünlü robot silüetleri. AraBölge minik bir bulmacaya dönüştürmüş bu güzel illüstrasyonu. Çözümler ilgili postun yorumlarında.
http://www.arabolge.org/1295/robotlari-bilmece
3 Mayıs 2009 Pazar
Carluvr.com Birinci!
Carluvr.com Blog Ödülleri'nde 2009'un en iyi otomobil blogu seçildi!
Ödül töreni öncesi neşe içinde dolaşırken
---
Azıcık heyecanlanmış da olabilirim yer yer
---
En güçlü rakibim Tuna'yla tanışmamız
---
Carluvr'ın hayata geçmesini sağlayan gizli kahraman, karıcım Aygül
---
Madde Bağımlısı blogunun yazarı Ebru onlara oy vermediğimi duyduğunda beni paralarken
---
Fırat'a elma-alt-shift'e neden daha fazla yazar almaması gerektiğini anlatırken
---
Alemşah'la ne kadardır görüşmediğimiz üzerine konuşurken
---
Madde Bağımlısı yazarları elma-alt-shift tişörtleriyle ödül alırken
---
Project House'tan Serhat bana ödülümü veriyor
---
Ödülü alınca şımarıp Selçuk'a pozlar verirken
---
Ödülüm ve Carluvr'ın mimarı karım
---
Ödül alan tüm bloglar bir arada
---
Toplu fotoğraftan bir kesit
---
Eray'a organizasyon için teşekkür ederken
---
---
Azıcık heyecanlanmış da olabilirim yer yer
---
En güçlü rakibim Tuna'yla tanışmamız
---
Carluvr'ın hayata geçmesini sağlayan gizli kahraman, karıcım Aygül
---
Madde Bağımlısı blogunun yazarı Ebru onlara oy vermediğimi duyduğunda beni paralarken
---
Fırat'a elma-alt-shift'e neden daha fazla yazar almaması gerektiğini anlatırken
---
Alemşah'la ne kadardır görüşmediğimiz üzerine konuşurken
---
Madde Bağımlısı yazarları elma-alt-shift tişörtleriyle ödül alırken
---
Project House'tan Serhat bana ödülümü veriyor
---
Ödülü alınca şımarıp Selçuk'a pozlar verirken
---
Ödülüm ve Carluvr'ın mimarı karım
---
Ödül alan tüm bloglar bir arada
---
Toplu fotoğraftan bir kesit
---
Eray'a organizasyon için teşekkür ederken
---
2 Mayıs 2009 Cumartesi
Çilekler ve Sanat
Gözüm ve algım açık olduğunda tüm sokaklar, caddeler bir sanat etkinliğinin parçası gibi geliyor bana.
Alın mesela şu kareyi:
Zincirlikuyu'da Astoria'ya doğru yürürken metro çıkışı civarlarında çektim. Yeşil çimler içerisinde çilekler. Aslında fiyat etiketleri de kenardaydı, onu düzeltip daha derin -ya da daha yüzeysel- anlamları olan bir kompozisyon yaratabilirdim ama hayatın karşıma çıkardığı bu sanat eserine müdahale edip onu kendi eserim haline getirmek yerine izlemek ve kaydetmeyi tercih ettim. Bir de nasıl olduğunu açıklayamayacağım şekilde ilham almayı.
Alın mesela şu kareyi:
Zincirlikuyu'da Astoria'ya doğru yürürken metro çıkışı civarlarında çektim. Yeşil çimler içerisinde çilekler. Aslında fiyat etiketleri de kenardaydı, onu düzeltip daha derin -ya da daha yüzeysel- anlamları olan bir kompozisyon yaratabilirdim ama hayatın karşıma çıkardığı bu sanat eserine müdahale edip onu kendi eserim haline getirmek yerine izlemek ve kaydetmeyi tercih ettim. Bir de nasıl olduğunu açıklayamayacağım şekilde ilham almayı.
26 Ocak 2009 Pazartesi
iPhone Deneyimim
Yaklaşık dört aydır iPhone kullanıyorum. Öncesinde bir dört yıllık Apple ve Mac OS X geçmişim olduğu için bu cihazın resmi olarak Türkiye'ye gelişini büyük bir heyecanla bekliyordum. Özellikle gayrı resmi yollardan satın almak istemedim, çünkü iPhone'un bir telefon olmadığını, telefon özelliği de olan bir mobil iletişim cihazı olduğunu biliyordum. Bu yüzden resmi olarak gelmesini ve sınırsız internet paketi ile satılmasını bekledim satın almadan önce.
iPhone kullanmaya başlar başlamaz, abartmıyorum, gerçekten de daha ilk günden itibaren yeni bir internet deneyiminin esiri oldum. Kablosuz internet bağlantısından bağımsız olarak her an, her yerde e-postalarımı Mac Os X'in Mail programının arayüzüyle kontrol edebiliyor, Flash gösterimi ve Java uygulamaları dışında tüm internet sitelerini çok iyi kurgulanmış bir uygulamayla gezebiliyordum. Bunların üstüne bir de okyanus gibi bir iTunes Application Store'dan binbir uygulama -gerekli ya da gereksiz- indirebiliyordum.
Geçen zaman içinde birçok uygulama kullandım, epey oyun oynadım. Kendi çapımda, başarılı bulduğum uygulamaları paylaşmak istiyorum. Bazı bedava uygulamalar US Apple Store'dan indirme. US Apple Store hesabını buradaki adımları izleyerek açabilir, hem Türk hem de Amerikan hesaplarınızı birlikte kullanabilirsiniz.
1- Fieldrunners: Bir çok yayın tarafından 2008'de bağlı olduğu platformun en iyi oyunu seçilmekle kalmadı, genel kategorilerde, yani PS3, Wii gibi konsol oyunlarının arasında da yılın en iyi oyunu olarak yer aldı. Kule savunması denilen türde internette bile bu kadar iyi bir oyun yok. Oyunun binlerce kullanıcısından aldığı 5 yıldız da cabası. Habire şarj bitirecek kadar müptela edici ve bir haftada sıkmayan bir oyun arıyorsanız kesinlikle satın almanızı tavsiye ediyorum.
2- Shazam: Bu uygulamayı Türkiye Apple Mağazası'nda bulmak mümkün olmayabilir hala. Amerikan Apple Store'da sadece bedava uygulamaları yüklemek için bir hesap açıp öyle indirebilirsiniz. Herhangi bir ortamda, etrafta gürültü de olsa, çalan şarkıyı bu programda 'tag'lediğinizde bir iki saniye içinde şarkı hakkında tüm bilgi ekranınızda beliriyor. Eğer varsa şarkının YouTube'daki videosuna kadar. Ayrıca otomatik olarak albüm kapağı vb. bilgilerle kendi arayüzünde siz silene kadar duruyor etiketlediğiniz şarkılar.
3- LOLCats: Komik kedi fotoğraflarının üstüne yazılmış ve genellikle de başka internet mimlerine göndermeler içeren yazılar. LOLCats bu fotoğraflar arasında iPhone'un foto klasörünü gezer gibi gezmenizi sağlıyor. Seçtiğiniz fotoğrafı favorilerinize ekleyebilir ya da hemen e-posta ile de gönderebilirsiniz. Kendi gramer yapısı da olan Lolcat mimiyle ilgili detaylı bilgi için Wikipedia makalesine bir göz atın.
4- Trace: Çok zevkli ve bedava bir oyun. 100 seviyeden oluşuyor ve ben hepsini bitirdim :)
5- TED: Ted.org'da izlediğimiz ve hayran kaldığımız videolara kendi arayüzünden kolay erişim sağlayan bir uygulama. Ne yazık ki videoları çuvalla önünüze döküyor ve "haydi ara" diyor. Umarım sonraki versiyonlarında kategori ya da etiket benzeri başka filtreleme özellikleri de getirirler.
6- Labyrinth: Galiba para verdiğim ilk uygulama buydu. iPhone'un akselometresini kullanan ve benzerlerinden oynanabilirlik ve arayüz kaliktesiyle sıyrılan harika bir vakit geçirtici daha.
7- Facebook: Sitenin kendisinden bile pratik.
8- iheartradio: Epeyce radyoyu dinleyebiliyorsunuz bu uygulamayla.
Belki yüzlerce uygulama indirdiğim bu dönemde çok umut vadetmesine rağmen beni hayal kırıklığına uğratan yazılımcıklar da oldu. LinkedIn uygulaması arkadaş davetiyesini gösteremiyor ve çok kullanışsız. CameraBag adlı çekilen fotoğrafı çat diye Holga, Lomo efektiyle bezeyip öyle kaydedebilen şahane bir uygulama var ama sık sık hafıza yeterli değil diyor. Bunun dışında tüm popüler mesajlaşma programlarındaki hesaplarınızı destekleyen, hatta Skype hesabı üzerinden Wifi bağlantısı ile sesli konuşma da yaptırabilen Fring'i sadece bir kere kullandım. iPhone'da iPod uygulaması dışındaki uygulamaları arka planda çalıştıramadığınız için bu tip programlar çok kullanışlı olmuyor sanırım.
iPhone kullanmaya başlar başlamaz, abartmıyorum, gerçekten de daha ilk günden itibaren yeni bir internet deneyiminin esiri oldum. Kablosuz internet bağlantısından bağımsız olarak her an, her yerde e-postalarımı Mac Os X'in Mail programının arayüzüyle kontrol edebiliyor, Flash gösterimi ve Java uygulamaları dışında tüm internet sitelerini çok iyi kurgulanmış bir uygulamayla gezebiliyordum. Bunların üstüne bir de okyanus gibi bir iTunes Application Store'dan binbir uygulama -gerekli ya da gereksiz- indirebiliyordum.
Geçen zaman içinde birçok uygulama kullandım, epey oyun oynadım. Kendi çapımda, başarılı bulduğum uygulamaları paylaşmak istiyorum. Bazı bedava uygulamalar US Apple Store'dan indirme. US Apple Store hesabını buradaki adımları izleyerek açabilir, hem Türk hem de Amerikan hesaplarınızı birlikte kullanabilirsiniz.
1- Fieldrunners: Bir çok yayın tarafından 2008'de bağlı olduğu platformun en iyi oyunu seçilmekle kalmadı, genel kategorilerde, yani PS3, Wii gibi konsol oyunlarının arasında da yılın en iyi oyunu olarak yer aldı. Kule savunması denilen türde internette bile bu kadar iyi bir oyun yok. Oyunun binlerce kullanıcısından aldığı 5 yıldız da cabası. Habire şarj bitirecek kadar müptela edici ve bir haftada sıkmayan bir oyun arıyorsanız kesinlikle satın almanızı tavsiye ediyorum.
2- Shazam: Bu uygulamayı Türkiye Apple Mağazası'nda bulmak mümkün olmayabilir hala. Amerikan Apple Store'da sadece bedava uygulamaları yüklemek için bir hesap açıp öyle indirebilirsiniz. Herhangi bir ortamda, etrafta gürültü de olsa, çalan şarkıyı bu programda 'tag'lediğinizde bir iki saniye içinde şarkı hakkında tüm bilgi ekranınızda beliriyor. Eğer varsa şarkının YouTube'daki videosuna kadar. Ayrıca otomatik olarak albüm kapağı vb. bilgilerle kendi arayüzünde siz silene kadar duruyor etiketlediğiniz şarkılar.
3- LOLCats: Komik kedi fotoğraflarının üstüne yazılmış ve genellikle de başka internet mimlerine göndermeler içeren yazılar. LOLCats bu fotoğraflar arasında iPhone'un foto klasörünü gezer gibi gezmenizi sağlıyor. Seçtiğiniz fotoğrafı favorilerinize ekleyebilir ya da hemen e-posta ile de gönderebilirsiniz. Kendi gramer yapısı da olan Lolcat mimiyle ilgili detaylı bilgi için Wikipedia makalesine bir göz atın.
4- Trace: Çok zevkli ve bedava bir oyun. 100 seviyeden oluşuyor ve ben hepsini bitirdim :)
5- TED: Ted.org'da izlediğimiz ve hayran kaldığımız videolara kendi arayüzünden kolay erişim sağlayan bir uygulama. Ne yazık ki videoları çuvalla önünüze döküyor ve "haydi ara" diyor. Umarım sonraki versiyonlarında kategori ya da etiket benzeri başka filtreleme özellikleri de getirirler.
6- Labyrinth: Galiba para verdiğim ilk uygulama buydu. iPhone'un akselometresini kullanan ve benzerlerinden oynanabilirlik ve arayüz kaliktesiyle sıyrılan harika bir vakit geçirtici daha.
7- Facebook: Sitenin kendisinden bile pratik.
8- iheartradio: Epeyce radyoyu dinleyebiliyorsunuz bu uygulamayla.
Belki yüzlerce uygulama indirdiğim bu dönemde çok umut vadetmesine rağmen beni hayal kırıklığına uğratan yazılımcıklar da oldu. LinkedIn uygulaması arkadaş davetiyesini gösteremiyor ve çok kullanışsız. CameraBag adlı çekilen fotoğrafı çat diye Holga, Lomo efektiyle bezeyip öyle kaydedebilen şahane bir uygulama var ama sık sık hafıza yeterli değil diyor. Bunun dışında tüm popüler mesajlaşma programlarındaki hesaplarınızı destekleyen, hatta Skype hesabı üzerinden Wifi bağlantısı ile sesli konuşma da yaptırabilen Fring'i sadece bir kere kullandım. iPhone'da iPod uygulaması dışındaki uygulamaları arka planda çalıştıramadığınız için bu tip programlar çok kullanışlı olmuyor sanırım.
16 Ocak 2009 Cuma
Ahkâm Kesmek
Türk Dil Kurumu'nun tarifiyle "çekinmeden kesin yargılarda bulunmak, bilir bilmez konuşmak" anlamlarına geliyor bu tanım.
Ne çok severim ahkâm kesmeyi!
Ne çok severim ahkâm kesmeyi!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)