20 Aralık 2006 Çarşamba

Bu ne ya?






Geçtiğimiz hafta Gayrettepe dolaylarında karşıma çıkan bu otomobili tanımlayamadım ama çok ilginç buldum.

6 Aralık 2006 Çarşamba

(gerinme sesi ve çıtırdayan eklemler)

Bu saatlere kadar (23:50) ajansta kalmayalı çok olmuş sanırım. Çok hızlı bir haftaydı ama en korkunç gün de bugündü sanırım. Yarın ve cuma daha sakin geçecek umuyorum ki.

Müşterim konkur açtı. Biz de girdik. Katılan 5 ajans da sunumlarını yaptı. Bakalım ne karar verecekler?

3 aydır ilk defa spor salonuna gittim ve ağırlık çalıştım. Bu söylediğim üç gün önceydi ama hâlâ nasıl ağrıyor omuzlarım ve göğüs kaslarım anlatamam. Bench press yedi bitirdi beni.

Müşterim bir işe onay vermek için birazdan ajansta olacak. O yüzden uzatmayıp günü kapatıyorum.

21 Kasım 2006 Salı

üzgün

2006'nın Kasım ayında gerçekten bir uğursuzluk var.

3 Kasım'da gazetenin müşterim için basıp dağıtacağı ekin baskısını kontrol etmek için sabahın köründe Hadımköy'deki Doğan Printing Center'a gittik. Ajansa öğlen gibi geldiğimde bekleyen yığınla e-postanın arasında kuzenim Uğur'un attığı üzücü mesajı gördüm. 39 yıl ailemle çalışmış olan Abdullah Efendi, son 15 yıldır her işimizde bize yardımcı olmuş kanatsız melek, sihirli bahçıvanımız, yorulmak bilmez yardımcımız o 69 yaşındaki adam vefat etmişti. Haberi aldıktan kısa bir süre sonra diğer müşterimin radyo spotunu yapmak üzere ajanstan çıktım. Stüdyoda ablamı arayarak durum hakkında konuşmak istediğimde asıl gerçeği öğrendim. Abdullah amcacığımız eceliyle ölmemiş, yüzlerce sabıkası olan bir sapık, 3-5 kuruş için bu yaşlı adamcağızı bıçakla delik teşik ederek katletmiş meğer. Üstelik de halamın kaldığı dairenin hemen altında yer alan babamın içi boş ofisinde uyumaktayken. (Malatya Haber'in olay hakkındaki sayfası)

O gece sabaha kadar ağladım. Takip eden cumartesi günü bir toplantı için ajansa geldiğimde Aygül'le kararlaştırmış olduğumuz gibi Malatya'ya, babamların yanına gitmek için izin isteyecektim bir günlüğüne. Toplantımızın başlamasına beş dakika kala babam aradı ve başka bir şok haber verdi: Kemal amcanın oğlu Mehmet trafik kazası geçirmişti ve Amerikan Hastanesi'nde yoğun bakımdaydı. Nathalie'ye durumu anlatıp apar topar hastaneye, Mehmet'in ablası Banu'nun yanına koştum. Hastanede bir iki saat kadar kaldıktan sonra Bigumigu toplantısına, Aygül'ün yanına geldim. Aygül'e bir şey çaktırmak istemedim, çünkü Mehmet'in durumu gerçekten ağırdı. O akşam yeni tanıştığım bir sürü insanın yanında acımı saklayarak ve sürekli telefonda durum hakkında birileriyle konuşarak ayrılık zamanının gelmesini bekledim. O gece ve sonrasındaki iki gün boyunca hastaneye, Banu'ya destek olmaya ve Mehmet'in durumunu öğrenmeye sık sık gittim.



Ne yazık ki durum kötüye gitti ve salı günü Mehmet'in ölüm haberini yine Malatya'dan, bu kez annemin hıçkırıklar içerisindeki sesiyle aldım. Aygül kısa sürede beni toparladı ve cuma gününü izin almamızı organize edip uçak biletlerimizi satın aldı. Cuma sabahtan gittiğimiz Malatya'da çocukluk arkadaşım, babamın en yakın arkadaşlarından birinin oğlu Mehmet'i toprağa verdik. Annem, Babam ve halam bir hafta önceki olayın şoku ve üzüntüsü yanında bu olayla da iyice çökmüşlerdi. İki gün daha orada kalıp elimizden geldiğince onların havasını düzelttikten sonra İstanbul'a döndük.

Bu geçtiğimiz hafta sonu da, annemlerin ani bir şekilde Malatya'ya gitmelerinden sonra bu kez Ankara'da yalnız kalmış olan ve kulağındaki rahatsızlıktan dolayı morali iyice bozulmuş olan ablamı, yakın zamanda belini incitmiş olan eniştemi ve yeni yürümeye başlayan dünya tatlısı yeğenim Ayda'yı görmek üzere Ankara'ya gittik. Cuma günü benim çok önemli bir sunumum vardı ve sunum sonrasında evde Aygül'e gelişmeleri anlattıktan sonra o da bana bir gündür benden gizlenen gerçeği söyledi; rahmetli Neriman halamın eşi İlhan eniştem Ankara'da beyin kanaması geçirmişti ve hastanede yoğun bakımdaydı. Hafta sonu İlhan eniştemin oğlulları, çok sevdiğim kuzenlerim Erman ve Ercan'ı ve bu olay üzerine bu sefer panikle Ankara'ya gelen anne-babamı gördüm. Eniştemizin durumunda henüz bir iyiye gitme yok ne yazık ki.

Zor bir ay oldu. Üst üste gelen acı olaylar ve yaşımın getirdiği sorumlulukla kendi acımı yaşayamadan başkalarına destek olma dürtüsü yüzünden çok fazla şeyi içime attım sanırım. Cumartesi gecesi ablamlarda uyurken sabaha karşı gördüğüm rüyada Abdullah Efendi'nin ölümünü rahmetli dedemin ölümü olarak görmem ve tüm pazar günü de bu kabusun etkisinden kurtulamamam da bunun bir işareti sanırım.

Şimdi Aygül'le yaralarımızı sarmaya çalışıp bir yandan da bu trajedilerin işlerimizi aksatmamasına çalışıyoruz. Moralim çok bozuk.

2 Kasım 2006 Perşembe

Ampul değiştirme

Meşhur ampul değiştirme fıkrasının reklam ajanslarına uyarlanmış hali:

How an Ad Agency Changes a Light Bulb.

Q. How many account executives does it take to change a light bulb?
A. How many would you like?

Q. How many media people does it take to change a light bulb?
A. I first need to figure how many people the light will reach, and
then I can back out a number.

Q. How many writers does it take to change a light bulb?
A. Change! I’m not changing crap! This is bull**** - who said to change
it?

Q. How many art directors does it take to change a light bulb?
A. Does it have to be a light bulb?

Q. How many creative directors does it take to change a light bulb?
A. Let me go to LA and find out.

Q. How many producers does it take to change a light bulb?
A. I don’t know. What do you think?

Q. How many print production managers does it take to change a light
bulb?
A. Forget it. We don’t have the budget for a new one.

Q. How many traffic people does it take to change a light bulb?
A. All I know is that it should have been changed last week, and it’s
not my fault.

Q. How many ad accountants does it take to change a light bulb?
A. First give me your timesheet and then I’ll tell you.

Q. How many Mac Artists does it take to change a light bulb?
A. Did you book time for this work?

Q. How many editors does it take to change a light bulb?
A. Two. One to change it and one to check the change.

30 Ekim 2006 Pazartesi

Roy Vedas - Fragments of Life

Fragments of Life dünyanın en güzel şarkısı mı, yoksa bu şarkıyla tanışmamın gençlik dönemime denk gelmiş olması mı onu bu kadar sevmiş olmama sebep oluyor?

2 Ekim 2006 Pazartesi

Toyota'nın efsane yöneticisi: Yoshio Ishizaka



Bugün onca işin arasında vakit bulup da Sabancı Center'a gidip Sabancı Üniversitesi MBA bölümünün davetlisi olarak Türkiye'ye gelen Yoshio Ishizaka'yı dinleme fırsatı bulmak inanılmazdı. Yoshi, Toyota Motor Corporation'ın (Amerikalılar ToMoCo diyorlar kısaca) eski başkan yardımcısı ve şu anda da şirket yönetim kuruluna baş danışmanlık yapıyor. İngilizce özgeçmişini buradan okuyabilirsiniz.

Toyota'nın Japonya dışındaki satışları ve Lexus markasının lansman projesi gibi bir çok önemli projeye imza atan Yoshi, Toyota'nın nasıl böyle güçlü bir hale geldiğini kısaca özetledi, kendi yöneticilik dönemindeki başarıları anlattı ve başarılı bir lider olmak için gerekli gördüğü 8 kuralını (Yoshi's 8 rules) anlattı.

Toyota'nın nasıl başarılı olduğu hakkında internette milyonlarca (Google'da "Toyota management" kelimelerini aratın ve kendiniz görün) makale bulabileceğiniz için Toyota Production System ya da Toyota Way gibi konulara bu yazıda girmeyeceğim. Toyota'nın en temel varoluş felsefelerinden Kaizen'e yani sürekli ilerlemeye de başka bir zaman değinirim. Bu yazının konusu, Yoshi'nin 8 kuralı.



1- Açık bir zihne sahip olun ve seyahat etmeyi sevin

1963'ten, emekli olduğu 2005'e kadar, arada Japonya'da görev aldığı bir kaç yıl dışında sürekli yurt dışında bulunan Bay Yoshi, gittiği her yerde insanlarla iletişim kurmanın ne kadar önemli olduğunu anlamış. Seyahat etme konusunda rahat olan bir yöneticinin iş gezilerinde bulunmasının da daha rahat olduğunu düşünüyor. O an orada, yani işin başında olmanın, işi yerinde takip etmenin yerini hiçbir şeyin tutamayacağını söylüyor.

2- İyi bir dinleyici olun

İyi yöneticiler konuşmaları kadar dinlemeleri ile de ön plana çıkarlar. Doğru kararları almadan önce konuyla ilgili her görüşü almak ve bu şekilde sonuca varmak iyi bir liderin yapması gereken şeydir. Yönettiğiniz organizasyonda her seviyedeki kişiler söylediklerinin dinlendiğini ve değerlendirildiğini anladıklarında size de daha çok saygı duyarlar.

3- Olumlu bir tutum benimseyin

Olumlu tutum, daha iyi performansa sebep olur, daha iyi performans da daha olumlu olmanızı sağlar. Bu zincirleme reaksiyonun tersi de aynı şekilde geçerlidir ve ondan kesinlikle kaçınılmalıdır: Olumsuz tutum ve onun sonucunda doğacak olan yetersiz performans. Yeni bir iş çevresine ya da kültüre girerken de olumlu olmanın faydalarını görürsünüz. İyi bir lider, her türlü zor koşulun aşılabileceğine önce kendisi ilanmalıdır ki, takımını da inandırabilsin.

4- Zihnen ve bedenen sağıklı olun

Bir yöneticinin zaman zaman zor kararlar alması ve yoğun baskılar altında doğru seçimleri yapabilmesi gerekir. Bunun tek yolu sağlıklı bir zihne yani "sağlam kafa"ya sahip olmaktan geçer. Özellikle hafta sonları çalışılmamalı ve kişisel zamanlar yaratılmalı ki, işimizde daha taze bir zihin ve fikirlerle çalışılabilsin. İşiniz asla hayatınız olmasın ama hayatınızın bir kısmını mutlaka işinize taşıyın. Dinlenme, beslenme ve eksersizlerinizi de ihmal etmeyin.

5- Hayatın bir öğrencisi olun

İyi bir yönetici kişisel gelişimin ve eğitimin tüm bir hayat boyunca devam ettiğini bilir. İş kitapları okumalısınız ve bulunduğunuz ülkelerin kültürleri ve tarihleri hakkında da bilgi edininiz. Ayrıca çalışma arkadaşlarınızla olan ilişkilarinizde de onlardan edinebildiğiniz her türlü katkıyı değerlendirmelisiniz.

6- Başkalarına saygı duyun

Başarılı bir lider bilir ki, insan iletişiminin başlangıç noktası saygıdır. Daima her seviyedeki insana saygı gösterin. Patronunuzu dinlemek ve ona saygı göstermek elbette ki önemlidir ama organizasyonunuzun ön saflarındaki kişilerin görüşlerini de hevesle ve yargılamadan dinleyin.

7- Tam bir takım oluşturun

İyi bir lider yalnız kendi başarısının değil, ekibindeki her bir kişinin gelişiminin de peşinde koşmalıdır. İyi günde de, kötü günde de birlikte çalıştığı ekibe bağlı olan lider, daima daha çok saygı görecektir.

8- Eğlenin

İyi bir lider eğlenmeyi bilmelidir. İnsanlar sevdikleri kişilerin peşinden gitmeye eğilimlilerdir ve eğlenmeyi bilen kişileri de daha çok severler. Hayat, işinize ölüm-kalım meselesi gibi yaklaşmak için çok kısadır.

Son olarak Yoshi'nin iş hayatıyla ve Toyota'nın mücadele ettiği şeyle ilgili şu idealini de aktarayım: en başarılı ve en saygı duyulan şirket olmak. Yani en çok satış yapan ve en yuksek karı elde eden şirket olmanın yanısıra, en çok saygı duyulan şirket de olmak. Çünkü, diyor Yoshi, başkalarının size zorla saygı duymasını sağlayamazsınız, bu içten gelen bir şeydir.

27 Eylül 2006 Çarşamba

şunlar şunlar oldu (2)

Kronolojik olmayan bir sırada son günlerin sosyal anlamda özeti:

Geçtiğimiz Pazar günü kuzen Tims@h'la -onun sağladığı AROC VIP biletleriyle- WTCC İstanbul ayağı için İstanbul Park'taydık. Paddok'ta ve Alfa Romeo'nun VIP salonunda geçirdiğimiz güzel vaktin ardından ilk yarışı izledik. F1'de de yarışmış olan Alex Zanardi, BMW'siyle ilk yarışı kazandı. 4-5 yıl önce geçirdiği kazada her iki bacağını kaybeden pilotun 2. WTCC zaferiydi bu. Yarışta çektiğim kısa filmler çok heyecansız olduğu için eklemiyorum, onun yerine buyrun fotoğraflarımızı paylaşıyorum.





Yeri gelmişken 2006 F1 Petrol Ofisi İstanbul Grand Prix'sinde yine 8 no'lu tribündeydim. Geçen sene olduğu gibi Batubey'le karşılaşıp hasret giderdik. Başka bir foto için de Kidinmind'ın blogunu ziyaret edebilirsiniz. 8'de onunla da karşılaştık.



Bakınız F1 pilotları nasıl da selamlıyor halkı.



Geçen hafta pazar da Sonat'la Ali Sami Yen'de Galatasaray - Beşiktaş maçını izledik. 1-0 yendiğimiz maçın öncesinde ilk lisanslı Galatasaray formamı da satın aldım.



21 Eylül 2006 Perşembe

rpm radar - Red Devils

Şirketler Ligi 2006 basketbol turnuvasına ajans olarak Red Devils adlı takımımızla katılıyoruz. Geçen pazar günü grubumuzda ilk maçlarımızı oynadık. İlk maçımızda Autoliv takımına yenilip daha sonra Telenity Canvas ve Turkcell-1 takımlarını yendik ve gruptan çıkmaya hak kazandık.

Bu cumartesi günü 11:40'ta Akatlar'daki Şişli Terakki Lisesi'nin spor salonunda Tetrapak takımıyla 2. tur için mücadele edeceğiz. Beni ve diger Red Devil'leri desteklemek için orada olmak isteyenleri bekliyoruz. (Buralarda bir yerde tesisler)



Ulaşım:
TERAKKİ VAKFI SPOR TESİSLERİ SEKRETERLİĞİ
Akatlar, Ebulula Mardin Caddesi, 12/A, Levent / İstanbul
Telefon 0212 351 00 60 / 207 - 208
Faks 0212 351 00 45
E-Posta sportesisleri@terakki.org.tr

18 Eylül 2006 Pazartesi

Veda 2

Kuzenim tims@h'ın eğlenceli çalışmasını sizinle paylaşıyorum. Bu fotoğraf şaka da olsa gerçekten de duygularımı yansıtıyor doğrusu...

29 Ağustos 2006 Salı

Daha neler çıkartacaklar başımıza...

...der annem ona her garip gelişmeyi ya da yeniliği anlatışımda. Blogosferde karşıma çıkan katılımcı uydurmaca şenlikleri görünce ben de bu tepkiyi vermeye başlayabilirim her an.

Selçuk'un bahsettiği aşırı uç ütücüler aslında gerçekten de en uç web 2.0 örneklerinden biriydi ama bu otel yatağında hoplamaca blogu da pek bir eğlenceli:

Hotel Bed Jumping

16 Ağustos 2006 Çarşamba

Çok ayıp -ama çok eğlenceli-

Bu sayfada, İngiliz-İspanyol sanatçı, yazar ve performans aktrisi Ursula Martinez'in bir illüzyon performansının videosu bulunmaktaydı. Bu videoda sanatçı, kırmızı bir mendili avcunun içinde kaybedip tekrar çıkartırken giysilerini de yavaş yavaş çıkartıyordu. İçerisinde en ufak bir erotizm olmadan kendi çıplak bedenini performansı adına oldukça esprili ve yaratıcı bir şekilde kullanan bu sanatçının videosu ne yazık ki cinsel açlık ve yasaklarla büyütülmüş püriten batı ahlakı ürünleri ve onların az gelişmiş ülkelerdeki şuursuz takipçi zihniyeti tarafından yetişkinlere uygun bir malzeme olarak tanındığı için blogda videoyu artık yayınlayamıyorum.

Sanatçı ve performansları hakkında daha fazla bilgi edinmek için kendi sitesini ziyaret edebilirsiniz.

http://www.ursulamartinez.com


9 Ağustos 2006 Çarşamba

Geri Sayım

Tam bir ay sonra bugün Aygül'le karı-koca olacağız. Evcilik oynuyormuş gibi bir heyecanla bekliyorum. Bu arada hazırlıklarla ilgili çok bunalmıştım son zamanlarda, Ümit dün telefonda "ne kaldı şimdi, davetiye, süsleme, başka?" diye öyle sakin bir ses tonuyla sordu ki, birden sanki her şey hallolmuş, hiç bir dert kalmamış, bir saçımı düzeltip sahneye çıkmam kalmış gibi rahatladım. İşin aslı öyle değil tabii... Annem ve babam geliyor Salı günü. Son detayları onlarla halledeceğiz inşallah.



Bu arada geçtiğimiz hafta sonu Aygül'le bir kaçamak yaptık. Aşkımın bana armağanı diyelim. Çok büyüleyici bir yer olan Village Park'a gittik. Orada başımıza bazı aksilikler de gelmedi değil gerçi (deneyimler.net'teki yazımdan okuyabilirsiniz) ama yönetim daha sonra bu eksikliği de telafi ederek bizi bir gece daha -bu defa şirketten- konaklamak üzere davet ettiler.

6 Temmuz 2006 Perşembe

Pokémon

Gotta catch'em all... Pikachu'yu özledim. Üniversitenin son yıllarındaydım atv seriyi yayınlarken. Öğleden sonra 14.00 gibi bir saatte yayınlanırdı. Annem bile takip eder hale gelmişti benim yüzümden. Başta çok sevdiğim Pikachu ve Bulbasaur olmak üzere tüm Pokémon kardeşlerimi buradan sevgiyle anıyorum. Nintendo seriyi hayata geçireli da tam 10 yıl olmuş burada. Alın bakalım size Pokémon jeneriği:



Sevgili Bulbasaur'ün fotosu ve özellikleri de şöyle:

Bulbasaur çimen tipi ve zehir tipi pokémonlarının özelliklerine sahip karma bir pokémon. Örneğin arka tarafında büyüyen yaprakımsı bitki tipik çimen tipi pokémon özellikleirnden. Bulbasaur’ın saldırıları arasında jilet yaprağı ve sarmaşık kırbacı saldırıları sayılabilir.

Tipi: Çimen / Zehir
Boyu: 0.7 m
Kilosu: 6.9 kg

Gelişimi de şu şekilde: Bulbasaur -> Ivysaur -> Venusaur

29 Haziran 2006 Perşembe

Nasıl Yani?

Bunlar YouTube'un son zamanlarda en çok izlenen filmlerindenmiş, ben de başka bir blog'da gördüm.



28 Haziran 2006 Çarşamba

sakin bir öğlen

Bugün öğle saatleri yaklaştığında gafil avlandığımın farkına vardım. Kimseyle bir öğle yemeği planım olmadığı gibi işler de tam gün ortası rehavetinde beni serbest bıraktı. Sakin ve esnek bir 'parkta kitap okuma' günü olabilirdi yani aslında bugün. Fakat ne yazık ki sabah işe gelirken yanıma aldığım çantama kitabımı koymayı akıl etmemiştim ve bu sıcak ve durağan öğlende ne yapacağımı bilemeden indim Beşiktaş'a.

Akaretler'den sahil yoluna inip durakların önünden geçerek çarşı içine doğru saptım ve Morgül Büfe'den tost alıp Cami'nin yanındaki -Beşiktaş Çarşısı'nın da arkasındaki diyebiliriz- çay bahçesine oturup Kabalcı'dan aldığım Penguen'i okudum. Bir çay 75 kuruş olmuş bu arada çay bahçesinde. Bu çay bahçesine kendi aramızda kuşlu bahçe adını takmıştık biz. Kuş gribi hezeyanı sırasında meydandaki güvercinler birden havalandığında uçuşan tüyler üstümüze gelecek ve bize virus bulaştıracak diye yarı sahte bir panikle tedirgin tedirgin çay içtik kış boyunca burada.

Neyse işte, oturdum tüm dergiyi okudum tostumu ve dürümümü yiyip iki de çay içerek. Evet bir de dürüm almıştım Morgül'den ama başta utandım söylemeye. Sonra Cenk, Gürkan ve Burak geldiler. Ajanstan operatör arkadaşlarım. Çaylarımı ödeyip onların masasında oturdum biraz da. Daha sonra da gevrek gevrek yürüyerek işe geri döndüm.

Tüm öğlenin en ilginç noktası Penguen'in parasını ödeyip Kabalcı'dan çıkmaktayken aklımda canlanan bir soruydu. Yanımda defterim ve kalemim olmasına rağmen tek başıma geçireceğim bir öğlen arasında kendi düşüncelerimle kalmak ve not almak ya da iki satır bir şeyler yazmak yerine neden özellikle başkalarının yazdıklarını okuyarak dağıtmak istedim kafamı?

26 Haziran 2006 Pazartesi

görüş açısı

Opel Astra GTC'nin reklamlarını hatırlarsanız "panaromik ön cam" gibi bir donanımdan bahsediyorlardı.

Henüz bu donanıma sahıp hiç bir Astra GTC görmedim ama bu muhteşem opsiyonun camtavandan (moonroof) falan en az bir beş kat iyi olacağını tahmin ediyordum. Buyrun fotoğraflara, siz karar verin.



6 Haziran 2006 Salı

Ameliyat olsam mı?

Burnumda bir problem var. Rahat nefes alamıyorum. Özellikle geceleri uykumda çok zor nefes alıyorum. Bir refleks olarak elimle ya da kolumla yanağımı yana çekerek daha rahat nefes almaya çalışıyorum çoğu zaman uykuya dalmadan önce.

Bugün bir türlü iyileşememiş olmam ve boğazımdaki şişliğe bir çözüm bulunması umuduyla doktorun yolunu tuttum yine. Boğazımdaki şişlikve kızarıklık için tahmin ettiğim gibi antibiyotik kullanmam gerektiğini söyledi. Bu arada burnumu da kontrol etti ve rahatsızlığımın sebeplerini açıklayarak ameliyat olmam halinde problemsiz insanlar gibi nefes alabileceğimi söyledi.

Ablamla konuştum sonra. Ablam özellikle sağlıklı uykunun tüm yaşamımda ne kadar önemli olduğunu hatırlatarak sırf daha kaliteli uyku uyuyabilmem için bile ameliyat olmam gerektiğini söyledi. Benim ameliyatla ilgili endişelerimden birisi de ameliyattan sonra mesela bir beş yıl geçtikten sonra burnum yine eski haline gelirse tüm o ameliyat çilesi, iyileşme sürecinde yaşanan tampon değiştirmeler, gece ağızdan nefes alarak uyumaya çalışmalar da boşa gitmiş olacak.

Acaba ameliyat olsam mı?

1 Haziran 2006 Perşembe

Kanyon - açılıştan bir gün önce

Açılışından bir gün önce Kanyon'daydım yine. Fakat son günlerdeki feci yoğun tempomdan dolayı fotoğrafları ancak şimdi ekleyebiliyorum.






21 Mayıs 2006 Pazar

Üç günlük tatil

19 Mayıs günü bir sürpriz oldu ve normalde işe gitmesi gereken Aygül bu mesuliyetten kurtuldu ve bu sayede sabah evde biraz oyalandıktan sonra Ortaköy'e House Cafe'ye kahvaltıya gittik. Her ikimiz de favori sandviçimiz olan fesleğen ve zeytin ezmeli mozarellalı sandviçlerimizi yedik. Sonra stres yapıp daha fazla gezmek yerine eve dönmeye karar verdik ve evde öğleden sonra uyku keyfi yaptık. Uykumuzu aldıktan sonra G-Mall'daki Bonus Cinecity sinemasına gidip Da Vinci Şifresi'ni seyrettik. Kitaba kıyasla daha zayıf bir içeriği vardı filmin. Kitapta tarih, sanat ve simgebilim hakkında bilgi yağmuruna tutulurken öyle büyük bir heyecan yaşamıştım ki, filmde bu heyecana ne yazık ki yaklaşamadım. Cuma akşamı yemekte de körpe ıspanak kavurdum, pek leziz oldu. Ispanaklar ızgara balıkların (sarı kanat) yanında güzel gittiler. Ne zamandır rakı da içmemiştim, o da iyi geldi.

Cumartesi günü yine G-Mall'a, bu sefer Mi-3, yani Görevimiz tehlike 3'ü görmeye gittik. Beklentilerimi tam karşılayan harala gürele dolu bir aksiyondu doğrusu. Tom Cruise'un bir zombie olduğunu da görmüş olduk böylece; adam her filmde daha da gençleşiyor. Filmden sonra çıkıp Taksim'e yürüdük.
Oradan Cihangir'e doğru meylettik ve ne zamandır gitmediğim 5. Kat'a bir uğradık. 5. Kat'ta müthiş bir hava ve harika bir manzara eşliğinde karnımızı doyurup biralarımızı içtik. 360 ya da Leb-i Derya'dansa 5. Kat'ın boğaz manzarasını her zaman tercih ederim. Sonra eve gelip yine biraz uyku yaptık ve akşam da Batuhan ve Ece konuğumuz oldular, hep birlikte Eurovision finalini seyrettik. Finlandiyalı Lordi'nin Hard Rock Hallelujah şarkısının birinci olabileceğini hepimiz tahmin ettiğimizden sonuçtan da memnun kaldık.

Bugün üç günlük tatilin son günüydü ve Vogue'daki brunch'tan sonra eve gelerek pineklemeye başladık. Bu arada Vogue'a son brunch'a gidişimizde iyi vakit geçirmiştik ama bu sefer etrafta o kadar çok çocuk vardı ki, bir daha pazar günümü daha sakin bir ortamda değerlendirmek isterim sanırım. Son haber, Trin'in (otomobilimin adının Trin olduğunu bilmeyen var mı?) aküsü bitmiş. Cuma günü Ortaköy dönüşünde park ettikten sonra farları açık bırakmışım. Bir şarj kablosu bulup takviye yapmak istiyorum.

19 Mayıs 2006 Cuma

Prag'dan bir video

Prag'ın meşhur saat kulesinin küçük gösterisini filme alıp Youtube'a koydum. 12 havarinin arka arkaya kendilerini gösterdikleri bu eski saat kulesinin başında her saat başı benim gibi bir çok turist birikip eski mekanik gösterini bir kez daha hayat bulmasını bekliyor.



Faruk'un yorumda rica ettiği sorulara cevap vereyim. Yiyecek kültürlerinin temelini çok ucuz olan et oluşturuyor. Dana eti az tüketiliyor olmasına rağmen çok ucuz. Meze olarak yedikleri bir çok yemek de mantar, patates ve et kökenli. Sabah kahvaltı kültürlerinde kendilerine has bir tadları ya da alışkanlıkları bildiğim kadarıyla yok ama hem anglo-sakson hem de slav kültürlerin bir çok ortak özelliğini görebiliyorsunuz. Ben büyük bir otelde kaldığım için kahvaltılar fazlasıyla batılıydı: beykınlar (domuz pastırması), çırpılmış yumurta vb. Çek Cumhuriyeti dünyanın en çok bira üreten ve tüketen ülkesiymiş aynı zamanda. Bildiğimiz çay ve kahve dışında bira gerçekten çok tüketiliyor. Bir de özel likörleri var.

13 Mayıs 2006 Cumartesi

Prag Dönüşü





Prag gezisiyle ilgili iki satır yazamadan yine yollardayım. Canım ablamın sesi dün telefonda iyi gelmiyordu ve anneler gününü de bahane edere 24 saatlik bir Ankara turu yapayım dedim. Aslında benim aklımdan "keşke yapabilsem" diye geçmisti bu Ankara ziyareti çünkü Prag sonrası feci şekilde yorgunum fakat Aygül sağolsun otomobil kullanmama konusunda beni ikna etti ve otobüsle pıt diye gidip gelirsin diyerek verdiği cesaretle benim bu yolculuğa çıkmama sebep oldu.

Varan'ın Asteknoloji markalı kablosuz ağı sağolsun, şu anda otobüsten bu satırları yükleyebiliyorum. Prag gezisinden özet olarak dört fotoğraf seçtim. Benim görüldüğüm foto, Charles Köprüsü'nün önünde. Arkada kale ve katedral de görülebiliyor.

ikinci ve üçüncü görseller St. Nicholas Kilisesi'ne ait. Eski Prag'a hakim olan Barok mimarinin doruğu olarak kabul ediliyormuş bu kilise. Kilisenin içerisindeki atmosfer gerçekten çok etkileyici. Koskoca katedralde bile bu kadar etkilenmedim.

Son foto da meşhur şehir meydanında astrolojik saat kulesini arkanıza aldığınızda karşınızda duran iki kuleye ait.

Prag'a ikinci defa gidiyor olmanın da avantajıyla toplantı ve resmi gezilerin olmadığı tüm zamanlarımda yürüyerek şehrin altını üstüne getirdim. Bitkinim ama çok mutluyum.

6 Mayıs 2006 Cumartesi

Praha

Çocukken ve ilk gençliğimde, artık hangi kitaptan ya da filmden etkilendiysem hatırlamıyorum, dünyada iki yeri görmek benim için çok önemliydi. Bu yerlerden birincisi Marakeş, ikincisi de Prag'dı. Marakeş'i Alfred Hitchcock'un muhteşem filmi "the Man Who New Too Much - Çok Şey Bilen Adam" yüzünden görmek istiyordum, şimdi hatırladım. Filmin Marakeş'te geçen bölümünden çok etkilenmiştim.

1999 yazında finaller bitmiş ve ben Malatya'ya ailemin yanına dönmüştüm. İşlerde babama yardım ettiğim zamanlardı. Tabii fiziksel olarak 22 yaşında, kafa olarak 13 yaşında bir oğul ne kadar yardımcı olabilirse o kadar yardım edebiliyordum. Babamın evrakları arasında gördüğüm, onun muhtemelen önemsemediği, benimse gözlerimi ışıldatan bir dosya o yaz hayallerimin kenti Prag'ı görebilmemi sağlayan şeydi.

Magneti Marelli madeni yağlarının yetkili satıcılar (bayii yerine böyle deniyor artık) toplantısı Prag'da yapılıyordu ve bizim şirketi temsilen de ben katıldım bu toplantıya. Gezi çok kötüydü. Birlikte gittiğim grup özellikle o yıllardaki kafa yapıma hiç uymayan bir gruptu, vaktimin çoğunda yalnızdım, bir de üstüne üstlük çok yüksek ateşli bir grip geçirdim seyahatim sırasında. Ateşim yükseldiğinde burnum anlamsızca hassaslaşır ve her bir minik koku detayı beynimin içine gelip yapışır adeta. Prag'a dair hatırladığım en önemli şey de kentin küflü kokusudur bu yüzden.

Yıl 2006. Pazartesi günü yine bir yetkili satıcılar toplantısına katılmak için Prag'a gidiyorum. Sanki yarım kalmış bir işim varmış bu kentle, onu bitirecekmişim gibi hissediyorum. Prag beni tekrar çağırıyor. 7 yıl önceki seyahatimde Özden'in SLR fotoğraf makinesini almıştım yanıma. Bu sefer kendi makinemle nasıl fotoğrafla çekeceğim bakalım.

Bu arada Malatya'da geçirdiğim 1,5 gün de tam anlamıyla hayal gibi geçti. Yoğun bir duygu, hatıra ve iletişim yumağı yüksek oranda sıkıştırılmış şekilde bünyeme zerkedildi. Çocukluğumun geçtiği arka bahçemiz, büyüdüğüm oda, yıllardır görmediğim amcalar, teyzeler... Haziran'da daha sakin bir ortamda tekrar gitmek istiyorum Malatya'ya. Aygül de benimle birlikte gelecek inşallah. Bahçemizin, hayatımın ilk cennetinin o eşsiz meyvelerini dalından yeme şansımız da olur böylece.

Bir de küçük not: Başsağlığı dileyen tüm arkadaşlarıma tekrar teşekkür ederim.

29 Nisan 2006 Cumartesi

Başsağlığı

En büyük halamı kaybettik. Seksenli yaşlarının sonlarındaydı, kesin yaşını bilemiyorum. Babamın ikinci annesi gibiydi. Tüm aile çok sever ve sayardık. Çocukluğumun Malatya'sında Şeker Fabrikası lojmanlarında oturan rahmetli eniştem ve halama ziyarete gittiğimiz pazar günlerini ve halamın o minik halimle beni hayran bırakan doğa ve hayvan sevgisini hatırlıyorum. Kediler hakkında ilk önemli bilgileri Leman Halamdan ve onun balkonunda doğum yapan minik beyaz sakalıyla son derece aristokrak görünümlü zifir siyahı dev kediden öğrenmiştim. İlk sokak köpeği temasımı da yine Halamların lojman bahçesinde kuyruğu olmayan ve neredeyse benim boyumda dünya şekeri bir kırmayla yaşamıştım.

Halacığım kardeşlerine, çocuklarına, torunlarına ve yeğenlerine öyle çok güzel anılar, öyle önemli hatıralar bıraktı ki...

Yarın cenazesine katılmak üzere Malatya'ya gidiyorum. Galiba 2,5 yıldır ilk gidişim olacak bu Malatya'ya.

20 Nisan 2006 Perşembe

spam

Büyük bir uluslararası spam adresi toplama merkezi tarafından ajans mail adresim spammer ilan edildiğinden bugün insanlarla iletişim kurmakta bazı güçlükler çektim. Yahoo, Gmail gibi yerlerde bazı mailler için "report spam" butonuna basmak cidden işe yarıyormuş demek ki. Merak ediyorum, kim benim mailimi spam ilan etti acaba. Acaba buradan böyle bir hinlik yöntemi öğrenen kişiler de başkaları için benzer hayın planlar kurar mı?

19 Nisan 2006 Çarşamba

Beşiktaş Köftecisi

Beşiktaş çarşı içinde CFA adlı cep telefonu mağazasının köşesinden BKM Mutfak'a doğru içeri girince sağda miniminnacık bir esnaf lokantası Beşiktaş Köftecisi. Civarda öğle yemeği için denediğimiz onca alternatiften sonra en ufak ve en salaş lokanta olmasına rağmen en lezzetli yemeklerin de burada yenildiğini farkettik. İki öğlendir yemekler orada yeniyor, ziyadesiyle memnun kalınıyor.

18 Nisan 2006 Salı

Sigara içmeyenlerin hakları

Reklam yazarlarının blogladığı Ortak Defter'de Sayın Utku Yasavul'un bir yazısından direkt alıntı yapmak istiyorum. Tüm sigara içmeyenlerin birbirine ulaştırması dileğiyle:

SİGARA İÇMEYENLER İÇİN HAKLAR BİLDİRGESİ

1- Eğer sigara içmeyen biriyseniz ve sizin yanınızda sigara içiliyorsa;sizin de kurufasulye, bulgur pilavı ve turp yiyerek aynı mekanda gaz çıkarmaya üstelik üşüdüğünüz gerekçesiyle camı açtırmamaya hakkınız vardır.

2- Eğer sigara içmeyen biriyseniz ve sizin yanınızda sigara içiliyorsa; sizin karşınızdakinin yemeğine ya da içeceğine küçük oranlarda fare zehiri, arsenik gibi maddeler atmaya hakkınız vardır.

3- Eğer sigara içmeyen biriyseniz ve sizin yanınızda sigara içiliyorsa; duman oluşturmak için çöplerinizi çöp kutusunda yakmaya ve etrafı sis içinde bırakmaya hakkınız vardır.

4- Eğer sigara içmeyen biriyseniz ve sizin yanınızda sigara içiliyor sonra da bu sigara kültablasına söndürülüp orada bırakılıyorsa sizin ihtiyacınızı odanın tam ortasına yapmaya hakkınız vardır.

5- Eğer sigara içmeyen biriyseniz ve sizin yanınızda sigara içiliyorsa ve karşınızdakinin ağzından çıkan duman yüzünüze, teninize değiyorsa; sizin ağzınıza su alıp güzelce çalkaladıktan sonra karşınızdakinin suratına tükürmeye hakkınız vardır.

6- Eğer sigara içmeyen biriyseniz ve sizin yanınızda sigara içiliyor ve kıyafetleriniz kesif bir sigara dumanı kokuyorsa sizin de son derece çirkin bir kokuyu örneğin çürümüş et, iki hafta sıcak balkonda beklemiş çöp kokusunu depolayıp karşınızdakinin üzerine sürmeye hakkınız vardır.

7- Eğer sigara içmeyen biriyseniz ve yanınızda yıllarca içtiği sigarayı bırakmaya çalıştığı için sinir içinde olan biri varsa siz de onlara aynı şekilde karşılık verebilirsiniz

8- İş yerinde sigara içmek yasaksa ve çalışma arkadaşlarınız sigara içme bahanesiyle yarım saatte bir mola veriyorlarsa siz de aynı miktarda mola kullanıp gazetenizi okuyup keyif yapabilirsiniz.

9- Ailenizden biri sigara içiyor, ciddi bir maddi kaynağı bunun için ayırıyorsa ve siz sigara içmiyorsanız aynı miktarda parayı fuzuli ihtiyaçlarınız için gönül rahatlığıyla harcayabilirsiniz.

12 Nisan 2006 Çarşamba

çarşamba

Canım sıkkın olduğunda başlıklara sadece gün ya da saat yazmak geliyor içimden.

Erken kalktım. Hatta fazla erken: altı buçuk. Spora gittim, eksersizlerimi yaptım. Sonra duş ve işe doğru yokuş aşağıya tatlı bir yürüyüş. Sonuçta işe biraz erken gelmiş oldum ve fazlasıyla sıkıldım. Ajans boşken internete girmek bile zevkli gelmedi. Müşterilerden de ses seda yok. Öyle bir çarşamba sabahı işte.

Bir süre önce bu sayfaya bir sayaç ekledim. Oradan ziyaretçi adedimi öğrenince heyecanlandım. Sandığımdan çok daha fazla kişi uğruyormuş Şeyler'e. Belki de bu bilginin ışığında son zamanlarda yazdığım yazılar, girdiğim bilgiler falan biraz soğuk ve mesafeli gelmeye başladı bana. Bu burnu havada blogcu hallerinden sıyrılıp burayı yeniden serbest günlüğe ve delice geyik dolu bir yere çevirmeye karar verdim.

Annem ve Babam İstanbul'dalar üç haftadır. Çok özlemiştim onları, gelip bende kalmaları çok mutlu ediyor beni. Geçen kış da böyle bir uzun kalışları olmuştu ama ziyaretleri tam da aralıksız bir buçuk hafta kar yağan döneme denk gelince evden çıkamamış, pencere dibinde kukumav kuşları gibi oturmuşlardı. Bu sefer geçen gelişteki bu meteorolojik talihsizliğin acısını çıkartırcasına geziyorlar da geziyorlar. Annem bir gün bir Haliç ve eski İstanbul gezisine katılıyor, babam ertesi gün arkadaşlarıyla Beykoz'a gidiyor, daha ertesi gün ikisi birlikte arkadaşlarıyla Burgaz Ada'ya gidiyorlar, geziyorlar da geziyorlar maşallah.

Bu ay biraz fazla açılmışım. Bütçemi tam toparlayacakken yine harcamalarda tavan yaptığım bir ay oluyor. Köşeye üç beş kuruş atma hayalleri de önümüzdeki aya kalacak yine. Artık para biriktirmeye başlamam gerekiyor. Evli barklı adam olacağım yakında. Ha, bu arada; evilik demişken, 1 Nisan'da Aygül'ü ailesinden istedik ve yüzüklerimizi taktık.

5 Nisan 2006 Çarşamba

Roger Waters İstanbul'da!



Pink Floyd'un kurucularından Roger Waters 20 Haziran Salı akşamı Kuruçeşme Arena'da inanılmaz bir konser verecek. Biletler yarın Biletix'ten satışa çıkıyor. 300 YTL'lik sahne önündeki özel alan biletleri şimdiden tükenmiş durumda! Bakalım tüm konserin biletleri kaç saat içinde tükenecek...

Organizasyonu İKSV ve BKM üstlenmiş. Garanti de sponsor...

Son Anadolu Panteri


Yalçın Ergir -ki kendisi bir düş hekimidir-, Son Anadolu Panteri adında güzel bir çalışmaya imza atmış. Yeşil Atlas'ların eski sayılarından birinde konuyla ilgili bir yazı okuduğumda çok derin -hani genlerde hissedilenlerden- bir üzüntü duymuştum. Bu çalışma oradaki bilgi ve fotoğraflardan da yararlanıp biraz daha genişletilmiş bir yazı olmuş. Ayrıca bir sunum olarak da indirilebiliyor.
via: baraka

24 Mart 2006 Cuma

Kanyon






Bugün Kanyon inşaatındaydım. Bitmemiş haliyle bile beni oldukça büyüledi. Yorum eklemeden çektiğim acemi fotoğraflarla başbaşa bırakıyorum sizleri.

13 Mart 2006 Pazartesi

Şunlar şunlar oldu

Mörfi'yi an çomağı hazırla misali, Cumartesi günü bir takım talihsizlikler arka arkaya gelmeye devam etti ama üstesinden gelmeyi de bildim. Kolay oldu mu? Kesinlikle hayır. Sabah sabah moral bozukluğuyla yapılan bir görüşme sonrası ilk kötü haber alındı: düğün alternatiflerinden birincisi bizim istediğimiz tarihlerde uygun değimiş. Daha sonra dün gece 23.00'e kadar ajansta kalıp bitirdiğimiz ve baskıya gönderdiğimiz bir iş için revizyon geldi ve bitmekte olan cep telefonu şarjımla cebelleşerek, bir ajansı, bir müşteriyi aramak suretiyle bu sorunu da çözüme kavuşturduk neyse ki.

Dertler ve tasalar böylece hafifledi biraz. Cumartesi daha sonra Taksim'de Vikicimle önce Dicle'nin Taksim Sanat'taki Formlar adlı heykel sergisini gezdik. Sonra Hasan'ları İstiklal'de inşaatı halen sürmekte olan Elle Mağazası'nın şantiyesinde ziyaret ettik. Triplo olarak yine güzel bir iş çıkartacaklar sanırım. Bu arada Hasan'a ev hediyesini de verdik tabii. Asmalımescit'e kadar uzanıp KV'de biraz vakit geçirdikten ve ara ara yağmurda ıslandıktan sonra evimizin yolunu tuttuk. Bu arada Terkos Pasajı neresiymiş onu da öğendik, pek sevindik.

Bugün de sabahtan çıkıp biraz alışveriş yaptık. Sonra da ev keyfi... Etiler'de dayanamayıp Subaru bayii'ne uğradık. Ben Impreza 2.0R'nin ne güzel ve hesaplı bir otomobil olduğunu Viki'ye anlatmaya çalışırken Vikicim tutup Subaru Impreza WRX STI modelini beğendiğini söylemez mi? Kendisine bu modelin 100 bin YTL fiyatında olduğunu ve 280ps gücünde olduğunu anlatıp orayı terk ettik. Sonra da otomobilimiz Trin'in kıymetini bilip güzel bir banyo yaptırdık kendisine.

Zor bir haftaydı. Güzel bir hafta sonu oldu. Düğün için yeni yerlere bakıyoruz şimdi.

10 Mart 2006 Cuma

Mörfi Kanunları

Hayatımızı yöneten gizemli güç. Büyük konuşmaktan korkmayan bir tip olsaydım şöyle derdim: "Daha kötü ne olabilir?". Fakat biliyorum ki Mörfi iş başında ve işlerim kötüye gitmeye devam edecek. Müşterimle sorunlarım var ve grubumuz bu kaotik ortamda bir de başka bir müşteri ekibinin işlerini üstlenecek. Bugün ekipten bir tek ben ajanstayım ve müşteri son bir ayda istediği kadar işi bir günde talep ediyor. Üstelik çok önemli bir sunum için çalıştığımızdan bu haftayı neredeyse uykusuz olarak geçirdiğimden saat başı bir espresso içerek ayakta duruyorum. Uzun lafın kısası, rasyonellik arıyorum. Aklı selim insanlar istiyorum. Makul ortamlar ihtiyacındayım.

9 Mart 2006 Perşembe

Kiki


Sizleri yeni kızımız Kiki'yle tanıştırmak istiyoruz. Fotoğrafta Viki Hanım'la birlikte gördüğünüz iki tekerlekli İtalyan fıstığımız ailemizin yeni üyesi. Bu fotoğrafta görmüyoruz ama kendisinin çok şahane Momo Design elcikleri de var.

8 Mart 2006 Çarşamba

Mart

Yarına büyük bir sunum var. Çok zor ve sıkıcı bir hafta. Cumartesi tam gün çalıştığımdan düğün için düşündüğümüz mekana gidip görüşme yapamadık. Bu cumartesi de ajans sağolsun eğitim koydu ve bunu bugün duyuruyor.

Mart ayında Merkür gezegeni yerinde duramaz, muzırlık peşinde koşarmış. Onun olumsuz etkileri tüm çevremde garip bir gerginlik yaratıyor-muş-.

Dün gece 23.59'da çıktık. Bu gece o kadar şanslı olabilecek miyiz? Yoksa sunuma mor gözler ve sümük kıvamında beyinlerle mi gireceğiz bakalım.

6 Mart 2006 Pazartesi

Corpse Bride - Muhteşem minyatür figürlerim!



İstanbul'un en tehlikeli dükkanı: Gerekli Şeyler. Bir iki ay önce Teşvikiye'de yeni ve çok daha büyük yerlerine geçtiler ve tam bir cüzdan katili oldular. Çocuklardan ziyade yetişkinlere hitab eden bir ürün yelpazeleri var. Özellikle koleksiyon objelerine meraklıysanız her hafta ziyaret etmeniz gerekiyor, çünkü Gerekli Şeyler oyuncakların büyük çoğunluğunu kendi ithal ediyor ve mağaza içindeki ürünler sık sık değişiyor.

Bu hafta dayanamayıp paracıklarımı yatırdığım şeyler Corpse Bride / Ölü Gelin adlı filmin karakterlerinin figürleri. İlk foto üç seti bir arada gösteriyor, sonraki foto da Land of Deads setinden bir kesit.

3 Mart 2006 Cuma

sobe / anket / oyun / elim sende

kidinmind tarafından sobelendim.

Yaptığım dört iş:
Viki'yi sevgiye boğmak, insanları mutlu etmek, yazmak, reklamcılık

Defalarca izlenecek dört dizi/film:
Seinfeld, Eternal Sunshine of a Spotless Mind, Jungle Book, LotT - RotK

Yasadığım dört yer:
Malatya, Ankara, İstanbul Levent, İstanbul Teşvikiye

İzlediğim dört tv programı:
Benimle dans eder misin? (Kanal D), Yabancı Damat (Kanal D), Ikki Tousen (s'nek), Scrubs, Arrested Development, Nip/tuck (son cnbc-e grubunu 1 olarak alınız)

Tatil için gittiğim dört yer:
Bu garip bir soru olmuş. Sık sık tatile gidebiliyor değilim. Sürekli gittiğim bir yerler de yok. Deniz kenarında olmaktansa dağda, yaylada olmayı tercih ederim. Kar manzarasını çok severim. Hayatımın en güzel tatili Viki'yle Kemer'de yaptığımız kaçamaktı. Dolaylı yoldan cevap verdim sanırım.

En sevdiğim dört yemek:
Vikim'in yaptığı tüm yemeklerin közlenmiş patlıcanlı ve graten olan dört tanesi :)

Hemen şimdi olmak istediğim dört yer:
Viki'nin yan masasında oturup ona laf yetiştirmek isterdim, Ankara'da mini yeğenimi uyutmak isterdim, Mecidiyeköy'de Batuhan'la buluşup yemek yemek isterdim, muhtara gidip ikamet krizimi çözmek isterdim.

Sürekli sobelenecek dört blogger: Nebublog, Fuzzy Radio, Bella, bir de kidinmind'ın joker olarak sobelediği Viki! :D

28 Şubat 2006 Salı

bigumigu

Yarın Bigumigu'nun hayatımıza girişinin 80. günü.

80 günde tam bir devrialem oldu. Dünyanın her bölgesinden haberler verdik, yine dünyanın her yerinden ziyaretçilerimiz oldu.

Yorumlar yazıp fikirlerimizi paylaştık. Başka başka siteler bize link verdiler, biz başka başka sitelere link verdik, yeni dostluklar için fırsatlar yakaladık. Yeni bilgi kaynakları edindik, ama en önemlisi çok eğlendik.

Bizimle bu macerayı paylaşan tüm dostlarımıza buradan sevgiler...

bigumigu
Ördekler tarafından yetiştirilen kunduzların mekanında görüşmek üzere ;)

26 Şubat 2006 Pazar

kredi kartları 2

Hislerime tercüman olan iki köşe yazısını sizinle paylaşayım:

Vahap Munyar: 'Kan emici' dediler, sözleşme hürriyetini yasayla zedelediler

Enis Berberoğlu: Ekonomi tıkırındaysa bir haftada iki af neden çıktı?

Bu yazarların, popülist başlıklarıyla ünlü Hürriyet gazetesinde çalışmaları bir çelişki mi, yoksa bir fırsat mı siz karar verin.

23 Şubat 2006 Perşembe

kredi kartları

Ortada yasal olmayan ya da tüketiciyi mağdur edecek bir durum olduğuna inanmıyorum. Kredi kartı borçlarını ödeyemedikleri için bunalıma giren kişiler için devlet başka türlü çözümler bulmalı. Borç erteleme ya da faiz düşürme gibi uygulamalar kredi kartını adam gibi kullanan benim gibi kişilere "siz borcunuzu geciktirmeden ödediyseniz salaksınız" demek. Kazandığımdan fazlasını harcamadığım için devletim bana kazık mı atacak yani?

Yıllardır yok Televole, yok Pazar Keyfi diye milleti uyutmaca programları gazlayıp zevk-ü sefa ortamlarını ve sahte yaşamları insanların önüne model olarak koyup onları özendirmede bir kusur yok ama kart faizleri yüksek öyle mi? Haydi oradan! Sosyolojik olarak ele alınıp incelenmesi gereken mevzular bunlar. Borç aflarıyla, faiz indirimleriyle tüketim alışkanlığı terbiye edilmez.

Kredi kartı borçlarını ödeyemedikleri için intihar eden insanlara da çok kızıyorum. Allah bu insanların geride bıraktıklarına, ailelerine sabır versin. Borç ödeyemediği için yaşamına son verip çoluğunu çocuğunu sahipsiz bırakan kişi onurlu değil sorumsuz olabilir ancak.

Meclis konu hakkında gerçekten bir şey yapmak istiyorsa öncelikle emniyet gücü mensuplarından başlayarak personele ücretsiz danışmanlık ve terapi hizmeti sunsun.

Ekonomi iyi gidiyor gibi görünse de halkı fakir bir ülkeyiz. Millî gelirimizin çok büyük bir kısmı nüfusun çok küçük bir yüzdesi tarafından sahipleniliyor. Buna bir de Tırtlar Vadisi kültürünün şahlanması eklenince kendine güven sorunu olan ergenler kıskançlık yüzünden yaşıtlarını bıçaklayıp kurşunluyor, kredi kartıyla gelirinin üstünde harcama yapıp kendine ait olmayan bir parayla tv'de özendikleri sosyal sınıfa atlamaya çalışan zavallı ücretliler o borçların vadesi gelince çareyi kafalarına silah sıkmada buluyorlar.

"Eğitim şart" cümlesi de komik reklamlarda tiye alınan bir demeç olarak kalıyor ve anlamını yitirerek sadece bir Cem Yılmaz repliği olarak kafamıza kazınıyor.

dipnot: Rahmetli dedem emekli emniyet müdürüydü, polis ya da polis yakını olan kimseler alınmasın, sözlerim çarpıtılmasın diye eklemek istiyorum.

21 Şubat 2006 Salı

kar


Kartalkaya'da kar. Dikkatli bakarsanız soldaki teleskilerin yanında dev bir Ford logosu görebilirsiniz. Ford kayak hocalarının kıyafetlerine de sponsor olmuş. 4x4 araçların imajı için çok yerinde bir branding.

Dağda telesiegelerin arkasında da Petrol Ofisi'nin -20 derecede donmayan dizelinin açıkhava uygulamaları vardı. Bir de Cardfinans'ın karfinans şeklinde bilerek hatalı yazılmış esprili uygulamaları.

Kayak merkezlerinde ortama özel yapılan uygulamalar hem eğlenceli, hem de etkili olabiliyor. Yaratıcılık için heyecan verici bir mecra. Tabii bu konuda Avrupa'daki merkezlerde yapılan uygulamalara yetişmemize daha çok var. Evian'ın amerikan servisleri, PS2'nin pist haritaları... Çok ciddi zaman ayırıyor orada ajanslar ve müşteriler kayak merkezleri reklamları için. Darısı başımıza.

15 Şubat 2006 Çarşamba

Subaru Impreza 2.0R


Bugün kampanyanın son günü sanırım ama yine de haber vermek istiyorum:

Subaru Impreza 2.0R sedan, 39.800 YTL anahtar teslimi fiyatla satılıyor! Otomobil sürekli dört çeker (symmetrical AWD) ve 160PS gücünde. Otomotiv dünyasının en maskülen hatlarına sahip bu çirkin kralın WRX modeline hasta olup alamayanlar için muhteşem bir fırsat! Ben kaçırdım, siz kaçırmayın demek isterdim ama açıkçası ben kaçırdım, siz de kaçırın! İlerde WRX STİ modelini alırız artık.